Adem Demir / Newsweek Türkiye
Türk Hava Yolları TK-631 sefer sayılı Diyarbakır-İstanbul uçağındayım. Hemen yan koltukta, kırmızı kaplı cevşenin (dua kitabı) sayfalarını karıştıran sakallı ve takım elbiseli adam bir yandan mırıldanarak dua ediyor bir yandan da göz ucuyla elimdeki "Hangi Hizbullah" adlı kitaba bakıyor. Bir şeyler söylemek istediği her halinden belli. Beklediği fırsat, hosteslerin çay-kahve ikramı sırasında geliyor. "O kitapta hiçbir doğru yok, hepsi yalan ve iftira" diyerek sohbet için ilk adımı atıyor. Henüz adını bile bilmediğimiz bu kişi, bazı yazarların "Güneydoğu Anadolu bölgesi ve Hizbullah ile ilgili masa başında iftiralarla dolu kitaplar yazdığını" iddia ediyor. "Hangi Hizbullah" kitabını okuyup okumadığını sorduğumdaysa, ilgisinin nedenini de içeren bir yanıt veriyor: "Okudum çünkü Hizbullah davasından hüküm giyip altı yıl cezaevinde yattım. Şimdi bir sivil toplum kuruluşunda yönetim kurulu üyesi olarak hayır işleri yapıyorum. Hizbullahi cemaate yakın dernekler legal çalışıyor ancak birileri bizi tahrik etme gayretinde". Gazeteci olduğumu öğrenince, isminin yazılmamasını istiyor. Garip tesadüf. Zira Hizbullah ile ilgili Diyarbakır ve Batman'da üç gün süren araştırmadan dönerken karşılaşıyorum onunla. Sözleri, bölgede gözlemlenen gerilimin son bir teyidi gibi adeta. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde, uçaktaki o yolcunun psikolojisinde hayli insan var. Birçoğu, son yıllarda sayıları hızla artan, fikir ve eylem olarak büyük benzerlik arz eden, Hizbullah örgütüyle direkt ya da dolaylı bağlantılı sivil toplum kuruluşlarında dikkat çekici faaliyetlere imza atıyor. Oysa 17 Ocak 2000 tarihinde polisin Beykoz'da bir villaya düzenlediği baskında liderleri Hüseyin Velioğlu'nun öldürülmesinin ardından, resmi ağızlarca Hizbullah örgütünün bitme noktasına geldiğine dair açıklamalar yapılmıştı. O günlerde kurbanlarını domuz bağıyla bağlayıp öldürmesi ve mezar evlerle gündemde olan örgütten, yıllardır da ses seda çıkmıyordu. Hizbullah şimdilerde yeniden sahnede; ama bu kez şiddetten ziyade, fikriyatına yakın onlarca dernekle ve o derneklerin Güneydoğu'da hem Demokratik Toplum Partisi (DTP) hem de Fethullah Gülen cemaatiyle kıyasıya tutuştuğu dini ve etnik çekişmeyle. Hizbullah, Gülen'in takipçileri ve DTP arasında bölgede görünürde yardım ve sosyal faaliyet ekseninde gelişen ama aslen siyasi saikler içeren sivil toplum mücadelesi, bilinmeyeni giderek artan bir denkleme dönüşüyor. Uzun yıllar Hizbullah'ı yakından izleyen bir emniyet yetkilisi (güvenlik nedeniyle isminin yazılmasını istemiyor) örgütün yeniden yapılanmaya çalıştığını şu sözlerle anlatıyor: "Liderleri öldürüldüğünde örgüt mensupları ipi kopmuş tespih taneleri gibi etrafa dağılmışlardı. Yeniden biraraya geldiler. Yeterince güçlü olmadıklarından şimdilik sivil toplum görüntüsündeler. Ama her zaman tehlike arz eden bir yapıdan bahsediyoruz çünkü büyük ihtimalle en iyi bildikleri işten vazgeçmeyeceklerdir."
Hizbullahi cemaat mensuplarının evlerinde Said Nursi afişleri asılı ve Risale-i Nur okunuyor.
Hizbullah'a yakın dernekler örgütle organik bağlantıları olmadığını savunuyor. Ama manevi bağlarını reddetmiyorlar. Örneğin en büyüklerinden biri olan Diyarbakır merkezli Mustazaflar ile Dayanışma Derneği'nin (Mustazaf-Der) genel başkanı avukat Hüseyin Yılmaz, "tüm faaliyetlerinin yasal ve denetime açık olduğunu" söylüyor. Farklı iddialar da mevcut. Diyarbakır Sur İlçesi'nin Demokratik Toplum Partili (DTP) belediye başkanı Abdullah Demirbaş ve yine güvenlik nedeniyle adının açıklanmasını istemeyen bölgedeki bir sivil toplum kuruluşu yöneticisi ise, "Hizbullah'ın Hamas'ı model aldığını ve Kürt Haması olma yolunda ilerlediğini" iddia ediyor. Benzer iddialar PKK'dan da yükseliyor. Yılmaz ise "Suriye'deki Hamas lideri Halit Meşal ile görüştük, ayrıca (Hamas'a yakınlığıyla bilinen) Filistin Âlimler Birliği Başkanı Muhammet Ebul Hayr'ı bir dizi konferans için Diyarbakır'a getirdik" diyor. Ama "Kürt Haması" iddialarını kesin bir dille reddediyor. İleride bir çatı altında toplanarak siyasi partileşme ihtimaline ise kapıyı açık bırakıyor. Şeyh Ahmed Yasin tarafından Mısır'daki Müslüman Kardeşler örgütünün Filistin kanadı olarak kurulan Hamas, bugün Filistin Parlamentosu'nda çoğunluğu elinde tutan paramiliter bir örgüt ve bir siyasi parti durumunda.)
Mustazaflar ile Dayanışma Derneği'nin (Mustazaf-Der) genel başkanı avukat Hüseyin Yılmaz
Hizbullah ile Hamas arasında ciddi benzerlikler var. Öncelikle her iki örgüt de Sünni mezhebine mensup, cihatçı bir anlayışı savunuyor ve bölgesel özellik taşıyorlar. Hamas Gazze'ye sıkışıp kalan radikal dinci bir örgüt gibi görünmekten kurtulmak için (tabii halk nezdinde meşruiyet talebi de var); eğitim, kültür, yardımlaşma ve sendika faaliyetlerine ağırlık verdi. Üniversite bile kuracak hale geldiler. 2004 yılında Filistin'deki yerel seçimlerde büyük bir başarı elde ettiler. Yine radikal karakterdeki Hizbullah da eğitim, kültür ve sosyal alanda etkinliklere önem veriyor. Son iki yıldır bu faaliyetleriyle Güneydoğu'da dikkat çekiyorlar. Bugüne kadar, Refah, Fazilet ve AKP çizgisindeki partilere oy verdiler ancak ilk kez 29 Mart seçimlerinde oy kullanmadılar. "Toplumdaki yozlaşmayla mücadele ettiklerini toplumu ıslah edeceklerini" savunuyorlar. Bu amaçla camilerde Kur'an ve siyer (Peygamber'in hayatı) eğitimi veriyorlar. Hamas, tebliğ çalışmalarını bilim adamlarıyla yaparken Hizbullah aynı işi bölgede tanınan ve hitabet gücü yüksek "Seyda" ve "Mollalar" (Kürt din adamları) aracılığıyla gerçekleştiriyor. Hizbullah, İslam'ın yanı sıra Kürtlüğe de vurgu yapıyor. İki örgütü de çok çabuk organize olma özelliğine sahip. Yardım faaliyetlerini hızlı şekilde ve gönüllü gerçekleştiriyorlar. Hamas'ın sivil ve silahlı kanadı var. Hizbullah'ın da, daha önce güvenlik güçlerince çökertilen silahlı kanadının hâlâ bir şekilde varlığını sürdürdüğü Güneydoğu'da konuşuluyor, ama bu konuda fazla bilgi yok.
Güneydoğu'da bu olup biteni daha net anlamak için, geçmişe gitmek gerek. Türkçe'de "Allah yolu, partisi" anlamına gelen Hizbullah, İran İslam Devrimi'nden etkilenen Abdulvahap Ekinci tarafından 1979'da Diyarbakır'da kuruldu. Ancak başlarda, bölge kamuoyunca "Vahdet Grubu" olarak tanındılar. Daha sonra kopmalar yaşandı. İlk ayrılan Fidan Güngör, Menzil Grubu'nu, Hüseyin Velioğlu ise İlim Grubu'nu kurdu. Daha güçlü olan ve hem Vahdet hem de Menzil Grubu'nu zamanla tasfiye eden İlim Grubu, 2000'li yıllara kadar gelecek Hizbullah'ın ana gövdesini oluşturdu. 1990'lı yıllarda Güneydoğu'da Hizbullah ile PKK karşı karşıya geldi. İki örgüt adeta bir faili meçhul yarışına girdi ve birbirlerinin mensuplarını infaz etmeye başladı. Hatta bu yüzden, devletin bölgede Hizbullah'a göz yumduğu ve Hizbullah'ı PKK'ya karşı bir tür "taşeron" olarak kullandığı iddiaları o dönem sıkça gündemdeydi. 1999 yılında PKK lideri Abdullah Öcalan'ın yakalanıp Türkiye'ye getirilmesinin ardından PKK'nın kısmen zayıflamasıyla, devlet de ardı ardına operasyonlarla Hizbullah'ın üzerine daha fazla gider oldu. Hizbullah'ın İstanbul'a kaçan lideri Velioğlu, 17 Ocak 2000'de polisin düzenlediği bir operasyonda öldürüldü. 44 ilde örgüte yönelik baskınlarda çok sayıda silah ve doküman ele geçirildi. 70 kişinin örgütçe sorgulandıktan sonra infaz edilip altına gömüldüğü mezar evler ortaya çıkarıldı. Örgütle bağlantılı yüzlerce kişi tutuklandı ancak İsa Altsoy, İshak Sağlam gibi örgütün kimi önde gelen isimleri yurtdışına kaçtı.
Hizbullah örgütü, Doğu ve Güneydoğu'da eskisi kadar güçlü olmasa da halen faal ve ara sıra internet sitelerinden yayınladığı tehditlerle kendini hatırlatıyor. Zaten, yargılanan örgüt mensuplarının avukatlığını yapan Mustazaf-Der Başkanı Yılmaz da, "Hizbullah gibi bir örgütün, kendini feshetmedikçe, birkaç operasyonla bitmeyeceğini" söyleyerek bu durumu doğruluyor. Ancak yine de örgüt, şimdilerde kendi fikriyatına yakın sivil toplum kuruluşlarıyla adından daha çok söz ettiriyor. Mustazaf-Der ise 2004'te, aralarında Hizbullah davasından yargılanan ve hüküm giyen kişilerin de bulunduğu bir grup tarafından Diyarbakır'da kuruldu. Dernek, kısa sürede başta Güneydoğu olmak üzere Türkiye genelinde 20 ilde şube, 19 ilçede temsilcilik açtı. Hizbullah'ın felsefesine yakın dernekler bunlarla sınırlı kalmadı. Son iki yıl içinde Batman, Urfa, Adana, Ağrı, Bingöl, Bursa, Gaziantep, İzmir, Konya, Mersin, Siirt, Van, İstanbul gibi pek çok ilde farklı isimler altında farklı dernekler ortaya çıktı. Sayıları belirsiz; ancak bu oluşumları "kardeş dernek" olarak tanımlayan Yılmaz'a göre 100'e yakın. Söz konusu dernekler, Peygamber Sevdalıları Platformu (PSP) adı altında biraraya gelerek Diyarbakır, Batman, Şanlıurfa, Adana, Van ve İstanbul gibi illerde 100 binlerin katıldığı organizasyonlar gerçekleştirdi. Mustazaf-Der'in yanı sıra Muhtaçlar ile Dayanışma Derneği (Umut-Der), Bilim ve Gelişim Derneği (Bilge-Der), Toplumsal Dayanışma ve Şura Derneği, Anadolu İlim Derneği, Şefkat Eli Derneği, Sason Rahmet Pınarı Derneği, Beşiri Hizmet Derneği, İkra Eğitim Derneği, Semere-Der, Sevgi-Der, Hür-Der, İhya-Der, Dost-Der, Akid-Der, İlim-Der, Sahabe-Der, Cami-Der, Köy-Der ve Sağ-Çev-Der bunlardan sadece birkaçı.
Bu derneklerin yöneticileri çoğunlukla Hizbullah davasından gözaltına alınmış, hapis yattıktan sonra tahliye olmuş ya da yargılamaları halen devam eden isimler. PSP Başkanı Mahsun Ayyıldız 5 yıl, Bilge-Der Başkanı Mahmut İrtem 3.5 yıl, Batman Mustazaf-Der Başkanı Veysi Gültekin 3.5 yıl, Diyarbakır Mustazaf-Der'in yönetim kurulu üyesi Halef Yılmaz 7 yıl, Mustazaf-Der İstanbul şubesinin başkanı Sait Şahin 3 yıl cezaevinde yattı. Tüm bu dernekler benzer şekilde çalışıyor. Bölgedeki yoksullara gıda, kırtasiye, giysi yardımı yapıyorlar. Düğün ve cenazelere katılıyorlar. Dernek merkezlerinde, gençlere İslami esaslara göre yaşamaları konusunda seminerler, Arapça ve Kürtçe dersler veriyorlar. Kızlar için de yine dini ağırlıklı kurslar organize ediyorlar. Bu faaliyetlerde görev alan gönüllüler ise genelde öğretmen ya da imamken Hizbullah örgütüyle ilişkileri olduğu gerekçesiyle memurluktan men edilenler. Dernek yöneticileri, geçmişteki Hizbullah şiddetini unutturmak için yardım faaliyetlerine yönelip örgüte yeniden taban kazandırmaya çalıştıkları iddiasını kabul etmiyorlar. Yoksulluk ve cehaletle mücadele ettiklerini savunuyorlar. Ayyıldız, "Sadece İslam'ın hizmetkârıyız" diyor. İrtem ise "Gençlerin maneviyatsız hale getirilmesine karşı mücadele ettiklerini" iddia ediyor. Bugüne kadar Hizbullah davasından 10 bine yakın insanın gözaltına alındığını ve bir şekilde cezaevine girdiğini, 3 bininin hüküm giydiğini, bunlardan da 2 bin 500'ünün cezasını çekip çıktığını belirten Mustazaf-Der Başkanı Yılmaz, "Kimse, bu insanlardan hiçbir şey yapmayıp evlerinde oturmalarını isteme hakkına sahip değil. Derneklerde görev alan herkes legal çalışmayı ve topluma hizmeti tercih etmiş kişiler" diyor. Umut-Der Genel Başkanı İsa Aydın ise, "Kafamı kesseler Hizbulşeytan olmam. Çünkü Kur'an'ın tabiriyle bir Hizbullah bir de Hizbulşeytan vardır. Arif olan anlar" sözleriyle rengini biraz daha belli etmekten çekinmiyor.
Mustazaf-Der'in ilahi grubu, organizasyonlarda Kürtçe ilahiler söyleyerek kalabalıkları coşturuyor.
Hizbullah fikriyatının sivil yansımaları derneklerle sınırlı değil. Eğitim ve basın-yayın alanlarında da faaliyetler var. Diyarbakır'da üniversiteye hazırlık dershanesi İntegral, Mustazaf-Der üyelerince işletiliyor. Ayrıca bölgedeki üniversitelerde okuyanların kaldığı öğrenci evleri var. Öğrenci yurdu ve özel okul açma niyetlerini ise, Milli Eğitim Bakanlığı'nın zorluk çıkarabileceği düşüncesiyle askıya almış durumdalar. Yine, aynı çizgideki Doğruhaber adlı haftalık gazete birinci yılını doldurdu. Hizbullah'ın faaliyetlerini anlatan ve örgüte yönelik suçlamalara cevap veren yazıların ağırlıkta olduğu gazetenin genel yayın koordinatörü Fikret Gültekin'e göre, "haftada 40 bin" satıyorlar. "Bu davaya gönül verdim" diyor Gültekin, "günlük bir gazete çıkarmak istiyoruz." İnzar adlı aylık dergi ise, 2004 yılından beri piyasada. Derginin genel yayın yönetmeni Zeki Ergin, yasalar çerçevesinde yayın yaptıklarını ve 20 bin adet sattıklarını iddia ediyor. Hizbullahi cemaatin radyodaki sesi Çağrı FM. Televizyon kurma çalışmalarıysa sürüyor. Özlem Ajans, bahsi geçen dernekler, gazete, dergi ve radyo için film ve ilahi CD'leri üretiyor. Dua Yayıncılık, Hizbullah düşüncesine yakın kitaplar basarken Dua, Uhuvvet, İnzar ve İkra kitapevleri cemaat mensuplarının buluşma adresleri.
Bütün bu faaliyetler devlet ve güvenlik organlarınca an be an takip altında. Hemen hepsi, İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığı tarafından diğer sivil toplum kuruluşlarına kıyasla çok sıkı denetlenmekten şikayetçi. Mustazaf-Der, bugüne kadar 19 temsilciliğini devlet engel çıkardığı gerekçesiyle kapatmış. Derneğin İstanbul şube sinin başkanı Şahin, "polis tarafından kendilerine örgüt elemanı muamelesi yapıldığını" iddia ediyor: "Derneğimizin kapısı önünde bir dinleme aracı sürekli bekliyor. Tüm üyelerimiz de teknik takip altında." Ancak devletin gözü üzerlerinde olsa da, vazgeçmemeye kararlılar. Hizbullah örgütü üyeliğinden -kendisi bu suçlamayı kabul etmiyor- cezaevinde yattıktan sonra geçen yıl tahliye olan tıp fakültesi son sınıf öğrencisi Halef Yılmaz, "Çocuklara Kur'an öğrettiğim için yedi yıl yattım. Gerekirse tekrar yatarım" diyor.
Güneydoğu'da göze çarpan önemli bir gelişme de, bu derneklerle hem DTP hem de Fethullah Gülen cemaati arasında tırmanan gerginlik. DTP ile çekişmeleri pek de anormal değil; Hizbullah-PKK çatışmasının günümüze yani sivil zemine uyarlanmış hali gibi. Zaten Mustazaf-Der yetkilileri de Adana ve Mersin şubelerinin PKK tarafından kundaklandığını iddia ediyor. Ama Hizbullah'a yakın derneklerin, Gülen'in takipçileriyle aralarında yükselen tansiyon, bölge için hayli yeni. Benzer yöntemlerle farklı amaçlar için çalışan bu iki grup arasında ciddi bir etnik-siyasi çekişme var. Bölgede, Hizbullah'a yakın dernekler Kürt milliyetçisi bir söylemi, "devletle fazla içli dışlı" olduğunu iddia ettikleri Gülen'ciler ise Türk milliyetçisi bir söylemi kullanıyor. Bu derneklerin, Gülen cemaatinin bölgede izlediği yöntemleri kendilerine uyarlayarak halk arasında nüfuz sahibi olmaya çalışmaları da Gülencileri rahatsız eden bir başka unsur. Fethullah Gülen'e yakınlığıyla bilinen Zaman gazetesi, Aksiyon dergisi ve Samanyolu televizyonunda, "Hizbulşeytan" diye tanımladıkları Hizbullah'ın "sivil toplum yoluyla eskisinden daha güçlü ve tehlikeli bir şekilde dirilmeye çalıştığına" dair yorumlara rastlanıyor. Hatta Gülen'in bizzat kendisi, "Güneydoğu'da bir grubun irticai faaliyetler gösterdiğini ve bunları Işıkevi görüntüsü altında yaptığını" söyleyerek, Hizbullah'ın öğrenci evlerinde kalan gençlerin Said Nursi okumasını örnek gösterdi.
Kutlu Doğum Haftası'nda Adana'da gerçekleştirilen etkinlikte bir paraşütçü üzerinde "Seni Seviyoruz Ya Resulallah" yazılı paraşütüyle atladı.
Hizbullah'a yakın yayınevlerinin son yıllarda Nurculuğa karşı ilgisi gözleniyor. Daha önce Said Nursi kitaplarını yayınlamaz, hatta satmaya yanaşmazken şimdi hayli rağbet ediyorlar. Ancak onlar için belirleyici olan, Kürt kökenli Said Nursi'nin Kürt milliyetçiliğine dair yaklaşımları. Batman Mustazaf-Der Başkanı Gültekin, "Nursi'ye ait Risale-i Nur kitaplarını daha önce de okuduklarını; Gülen takipçilerinin kendilerine yönelik iftiralarda bulunduğunu" savunuyor. Doğruhaber gazetesinin genel koordinatörü Gültekin ise daha sert bir iddiayı dillendiriyor: "DTP, PKK, Gülen cemaati ve Emniyet içindeki bazı unsurlar, bizi illegal boyuta çekmek için tahrik ediyorlar." Bilge-Der Başkanı İrtem ise "devletin sadece Batman'da bile Gülen cemaatine 13 okuma salonu açma izni verdiğini ama defalarca başvurmalarına rağmen kendi derneklerine bürokratik zorluklar çıkarıldığını" iddia ediyor. İki grup arasındaki gerginliğe, Gülen'cileri "Fesat Grubu" diye nitelendirip tehdit eden Hizbullah örgütünün kendisi de dahil olmuş durumda. Örgütün internet sitesinde yayınlanan bir açıklamada şu satırlara yer verildi: "Bu sefer de Fethullah Gülen grubu üzerinden, çatışma ortamı oluşturarak bir fitne ateşinin fitili tutuşturulmak isteniyor. Gülen ve grubu, kendi iradesi ve özgücüyle böyle tehlikeli bir işe kalkışabilecek konumda değil. Herkes biliyor ki, böyle bir çatışma durumunda, Hizbullah tarafından kısa sürede etkisiz hale getirilebilecek bir pozisyondalar." İnzar dergisinin Nisan sayısı kapağında, Hizbullah mensuplarına, "İtidalli ve adalet ölçüleri içinde kendimizi, kardeşlerimizi ve davamızı savunacağız" mesajı veriliyor.
Ancak, bir süre Hizbullah davalarına bakan avukat Sıtkı Zilan'a göre, bölgede DTP-Hizbullah-Gülen gerginliğinin geçmişteki gibi silahlı çatışmalara dönüşmesi ihtimal dahilinde değil. "Hizbullah bölgede hep vardı ve güçlüydü ama geçmişteki yanlışlarıyla kendini zayıflattı" diyor Zilan, "tabanı şiddete bu defa müsaade etmez ve örgütten uzaklaşır". Kürt siyasetçi İbrahim Güçlü de, bünyesinde her daim bazı riskler barındırdığını söylese de, Hizbullah'ta bir değişim yaşandığını düşünüyor. "Kürt hareketindeki İslami hava Hizbullah'ın sivil oluşumlarıyla kendini iyice göstermeye başladı. DTP, PKK'dan kopup bir dönüşüm yaşamazsa İslami hareket bölgede ciddi bir alternatif olur" diyor Güçlü.
Dün olduğu gibi bugün de Güneydoğu'da garip işler dönüyor. Gergin tablo yakın zamanda pek değişecek gibi görünmüyor. Güneydoğulular, bir tuhaf üçgen içinde gidip geliyor.