Ali Murad
Al-Akhbar
26 Ekim 2021
ÇEVİRİ/MEDYA ŞAFAK
Hizbullah'ın düşmanlarının sürekli olarak örgüte yönelttiği suçlamalar arasında, uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı iddiası yer alıyor. Parti, yaklaşık otuz yıl boyunca, düşmanları tarafından faaliyetlerini finanse etmek için uyuşturucu kaçakçılığı yapmak ve küresel şebekelerle (özellikle Latin Amerika'dakilerle) ilişki kurmakla suçlandı. Bu suçlamaları ilk başlatan düşman İsrail oldu, ardından Amerikalılar da Parti’nin uyuşturucu kaçakçılığı ve organize suçla ilgili iddia edilen faaliyetleri hakkındaki Siyonist anlatıyı benimsediler. Körfez ülkeleri ise, özellikle 2011'den sonra, bunların saflarına katıldı ve bu suçlamayı medyatik ve politik aygıtlarıyla pekiştirmeye çalıştılar.
Araştırma ve Dokümantasyon Danışma Merkezi tarafından yayımlanan “Hizbullah'ın Latin Amerika'daki Rolüne İlişkin Amerikan İddialarını Ortadan Kaldırmak” adlı araştırma projesinin üçüncü sayısında, İsrail'in Hizbullah'ı uyuşturucu kaçakçılığıyla suçlaması ve bunu tartışılmaz bir “gerçek” olarak sunuşu, daha sonra da Amerika'nın bu ithamı örgüt karşısında doğrudan yaptırım yasaları çıkarmasını haklı göstermek için kullandığı ele alınıyor.
İsrail'in Batılı güçleri “Hizbullah'ın uyuşturucu kaçakçılığı etiketi”ni desteklemek için etkilemeye yönelik ilk girişimlerinin en açık kanıtı muhtemelen 1990'larda ortaya çıktı. 16 Haziran 1997'de İsrail Knesset'teki “Uyuşturucuyla Savaş” komitesinin bir toplantısında, İç Güvenlik Bakanlığı Özel Harekât Komutan Yardımcısı Shmuel Narkis şunları söylemişti: “Hizbullah, Lübnan ve Suriye üzerinden, Amerika’ya akan uyuşturucuların izini sürebilirsiniz. Hizbullah uyuşturucu üretimine bulaşmış durumda ve Lübnan'da olup bitenlerden haberdar olan herkes bunu biliyor." Aynı toplantıda, Lübnan'daki İsrail hükümetinin koordinatör yardımcısı Albay Reuven Ehrlich şunları söyledi: “Hizbullah'ın (uyuşturucu) üretimi sayesinde örgütünü beslemeye yetecek kadar parası var. Uyuşturucu ve terörizm arasında bir bağlantı var gibi görünüyor. Bu varsayım dikkatle test edilmelidir. Batı'yı ve ABD'yi bu savaşa dâhil etmek önemlidir.”
ABD'nin Hizbullah'ın uyuşturucu kaçakçılığına karıştığına dair yayınladığı en eski suçlamaya gelince; Christian Science Monitor 9 Mart 1988'de yayınlanan bir raporda, Batılı istihbarat kaynaklarından alıntı yaparak, “Şii bir dini otorite, Hizbullah için, kâfirlere satıldığı sürece afyon ve eroin üretimini helal sayan bir fetva verdi” diye iddia etmişti. Birkaç gün sonra (24 Mart 1988), Wall Street Journal, ABD Adalet Bakanlığı'ndaki "üst düzey" bir yetkiliden alıntı yapan bir rapor yayınladı ve burada "Hizbullah üyelerinin örgütlerinin çeşitli unsurlarını desteklemek için uyuşturucu kaçakçılığına karıştığı açıktır” dendi. Ancak yetkili, hükümetinin “Paranın doğrudan terör faaliyetlerini desteklemek için harcanıp harcanmadığını bilmiyor” diye eklemiş. Aynı raporda CIA'nin İranlıların "Lübnanlı müttefiklerine haşhaş yetiştirmeyi öğrettiği" sonucuna vardığı ve "Amerikan istihbarat çevrelerinin Hizbullah'ın uyuşturucuyla ilişkisine dair kanıtlar bulduğu ve din adamı Subhi Tufeyli'nin bu yönde bir fetva verdiğinin de bunun içinde yer aldığı" iddia edildi. İddiaya göre Tufeyli, takipçilerini uyuşturucuyu kendilerinin kullanmamaları konusunda uyararak, kâfirlere satmalarını söylemiş. Bu, Tufeyli’nin ne o günlerde ne de başka bir zaman fetva vermeye yetkili bir dini otorite olmadığı gerçeğiyle çürütülmüş bir yalandır.
4 yıl sonra, Amerikan suçlaması Kongre'deki Temsilciler Meclisi komitelerinden birine sıçradı. 23 Kasım 1992'de, ABD Temsilciler Meclisi Suç ve Ceza Adaleti Alt Komitesi (Siyonist temsilci, New Yorklu Demokrat Chuck Schumer tarafından yönetiliyor), "Suriye, Başkan Bush ve Uyuşturucu" başlıklı bir rapor yayınladı. 36 sayfalık rapor, kanıtlarla belgelenmeyen, adı açıklanmayan Amerikan istihbarat kaynaklarına atıflarla dolu ve İsrail polis istihbaratı tarafından yayımlanan -yalnızca İngilizce olarak- ve Hizbullah'ın uyuşturucu kaçakçılığı yapmakla suçlandığı önceki bir rapordan esinlenen suçlamaları içeriyordu. Bu raporda bu ticaretin geliri olarak 100 milyon dolarlık bir tutardan bahsediliyor. Sonraki yıllarda, Amerikalı ve diğer Siyonistler kitaplarında ve yazılarında (Amerikalı Siyonist Daniel Pipes ve Shin Bet'in eski başkanı İsrailli General Ami Ayalon gibi) bu “Schumer Raporu”nu kullandılar.
Fetva iddiası
Hizbullah, uyuşturucu kullanımını ve kaçakçılığını yasaklayan İslami doktrini benimsediğinden, suçlamanın yaygınlaştırılmasını kolaylaştırmak için bu yasağın ötesine geçen bir anlatının inşası gerekiyordu. Bu nedenle İşgalci Rejim, Hizbullah’ın Lübnan'da ortaya çıktığı çevredeki (özellikle Bekaa'da) bazı aileler ve kişiler tarafından yürütülen uyuşturucu kaçakçılığından yararlanarak, Parti’nin afyon ve esrar ekimine ve endüstriyel uyuşturucu üretimine sponsor olduğu suçlamasını yaydı. Uzak bölgelerdeki bu ekimin Parti’nin kuruluşundan önce başladığını ve buralardaki devlet güvenliğinin ve ekonominin zayıflığı ile bağlantılı olduğunu bilmesine rağmen yaptı bunu.
Son yirmi yılda Hizbullah üyelerinin uyuşturucu ticareti yapmalarına ve bunu düşmanlarını hedef almak için bir silah olarak kullanmalarına izin veren bir fetvanın varlığını iddia eden yüzlerce kitap, araştırma ve makale yayımlandı. Güya böylece “Onları silahla öldüremezsek, uyuşturucuyla öldürürüz” denmiş oluyordu. Ancak bu fetvadan bahseden kitapların, araştırma ve makalelerin hiçbirinde fetvayı veren dinî otoritenin adı geçmiyor. Ayrıca tüm yayınlarda fetvanın varlığına delil olarak gösterilen ana kaynak, seksenlerin başında Amerikan vatandaşlığı alan ve resmi Amerikan kurum ve departmanlarında çalışan İsrailli Yosef Bodansky'dir.
İthamın uydurucuları
Bodansky, İsrail Hava Kuvvetleri’nin resmi dergisinde editörlük yaptı ve 1970'lerin sonlarında Johns Hopkins Üniversitesi'nde çalışmak üzere Amerika Birleşik Devletleri'ne göç etti. Akademik çalışmalarına paralel olarak, "Jewish Institute for National Security Affairs - JINSA" tarafından yayınlanan bir dergide "teknik editör" olarak görev yaptı. Reagan yönetiminin ilk yıllarında, Richard Perle ve Stephen Bryan tarafından Savunma Bakanlığı'nda danışman olarak işe alındı. Hâlâ bir İsrail vatandaşı olduğu için Amerikan resmi kurumları için bu sıra dışı bir durumdu. Bodansky, danışmanlık hizmetlerini Pentagon'daki Teknoloji Transferi Bölümünde sundu. Deniz İstihbaratı çalışanı Jonathan Pollard, 1985'te İsrail adına casusluk suçlamasıyla tutuklandıktan kısa bir süre sonra, adamımız saklanmaya başladı. Bodansky, Amerikan kaynaklarına göre, İsrail Savaş Bakanlığı'nın teknolojik casusluk şubesi olan İsrail "LEKEM" servisinin bir ajanı olarak Pollard'ın operatörlerinden biriydi. Executive Intelligence Review'a göre, Bodansky aslında İsrail'in Amerikan F-16'larının değiştirilmiş versiyonu LAVI'yi üretmek için gereken teknolojiyi edinme planlarının bir parçası olarak Amerika Birleşik Devletleri'ne gönderilmişti. Pollard ifşa olduktan sonra, İsrail İşçi Partisi gazetesi "Davar", Bodansky'nin kendisiyle bağlantılı olduğunu yazacaktı.
Bahsi geçen fetva 1993 yılında İsrailli Yosef Bodansky'nin kitabında yer aldı ve metni yanlışlıkla Libya Haber Ajansı'na atfedildi.
Bodansky, Washington Times için ulusal güvenlik üzerine makaleler yazdı ve İngiliz Jane Defence gazetesinde muhabir olarak çalıştı. 1989’dan 2004 yılına kadar ABD Temsilciler Meclisi'nde Terörizm ve Konvansiyonel Olmayan Savaşlar Görev Gücü'nün direktörlüğünü yaptı ve Amerika'ya yönelik "İslami tehdit" hakkında raporlar verdi. 1993'te, Dünya Ticaret Merkezi bombalamasından aylar sonra, "Hedef Amerika ve Batı... Bugünkü Terör" adlı bir kitap yayımladı.
Bodansky kitabında Hizbullah'ı ve Filistin direniş gruplarını Selefi-cihatçı örgütler kategorisine dâhil etmeye çalışmış ve toplumlarına uyuşturucu yayarak Batı’yı hedeflemek amacıyla direniş hareketlerinin suç faaliyetleri yürüttüğünü iddia etmiştir. Hizbullah'ı uyuşturucuyla ilintilendiren fetva, 19, 20 ve 21 Mart 1990 tarihli bültenleriyle Libya Cemahiriye Haber Ajansı'na atfedilmişti. Libya Haber Ajansı bültenlerinde fetvanın geçerliliği konusu araştırıldığında ise hiçbir şey bulunamadı. Amerikalı araştırmacı Jonathan Marshall, Lübnan'daki uyuşturucu kaçakçılığının tarihini anlatan "Lübnan Demiryolları" adlı kitabında (2012) Bodansky'nin fetvaya atıf yaptığı kitabındaki alıntının şüpheli olduğunu belirtmişti.
Bodansky'nin kitabı, çoğu Amerikan Siyonist sağından pek çok yazar ve araştırmacının kitaplarında ve yayınlarında fetvayı doğrudan veya birincil bir aktarıcı aracılığıyla nakletmeden önce, “fetva”dan bahsedildiği ilk kaynaktı. Ancak çoğu kitap ve sonraki yayınlar fetvayı nadiren Bodansky'ye atfeder, bunun yerine Kongre Kütüphanesi Federal Araştırma Bölümü'nün ABD Savunma Bakanlığı ile ortaklaşa yaptığı ve Rex Hudson tarafından Mayıs 2002'de yayınlanan araştırmasına atıfta bulunurlar. Hudson'ın makalesinin onuncu sayfasında, Bodansky’nin başka bir kitabına atıfta bulunarak "fetva" zikrediliyor: "Bin Ladin: Amerika'ya Savaş İlan Eden Adam". 1999 yılında çıkan kitabın ilk baskısında bu “fetva”nın yer almaması dikkat çekicidir. Ancak 11 Eylül 2001 olaylarından sonra yayınlanan ikinci baskıya, (322. sayfada) Sünni ve Şii İslami örgütlerin ideolojik olarak farklılık gösterdiği, ancak El Kaide ile İran arasında gizli ittifak olduğu ve organize suçta işbirliği yaptıkları iddiası bağlamında eklenmiştir.
İsrailli-Amerikalı yazar Rachel Earnfield, “Kötülüğün Finansmanı: Terörizm Nasıl Finanse Edilir ve Nasıl Durdurulur” (2003) adlı kitabında “Bodansky’nin fetvasına” atıfta bulunur. Ancak, daha sonra kitap kaleme alan bilim adamları ve yazarlar, (kasıtsız veya kasıtlı olarak) Bodansky'nin kitabını, iddia edilen fetva için birincil kaynak olarak göstermediler.
Zaman geçtikçe, Hizbullah'ın İsrail işgaliyle karşı karşıya gelmesindeki siyasi ve sahadaki gelişmelerle birlikte, “fetva” resmi ABD kurumlarına sızdı. ABD Kongresi koridorlarında bir “gerçek” olarak sunuldu ve bazı Amerikalı temsilciler, doğrudan Hizbullah hakkındaki ya da Latin Amerika'daki uyuşturucu kartelleri ile organize suç çeteleri konulu oturumlarda kasıtlı olarak bunu aktardılar. Aynı terane, 2011 sonlarında Temsilciler Meclisi'nin üç oturumunda iki Cumhuriyetçi milletvekili tarafından dile getirildi. Bunlardan biri de Bodansky'nin fetvadan bahseden ilk kitap olan “Hedef Amerika ve Batı… Bugün Terör”ün girişini yazan Michael McCaul'un kendisiydi!
Sonuç olarak, Hizbullah'a yönelik uyuşturucu kaçakçılığı suçlamasının uydurulmasında ve siyasi koşullar uygun olduğunda abartılmasında açık bir İsrail-Amerikan ortaklığı ortaya çıkıyor. Birincisi, çünkü bu suçlama, direnişçi imajını zedelemeyi ve terörist olmasının yanı sıra hareketi bir suç örgütü olarak lanse etmeyi amaçlıyor. İkincisi, suçlama, iddia edilen yasa dışı eylemleriyle bağlantılı olarak, Parti’yle yüzleşme yolundaki uluslararası çabaları tahrik etmek için ek bir yol yaratıyor. Üçüncüsü, bu bahaneyle Şii işadamları hakkında şüphe uyandırabilir ve Lübnan'a ve Şii çevrelere gurbetçilerin yaptıkları havaleler üzerinde baskı oluşturabilirler. Dördüncüsü, bu suçlamayla Hizbullah, Amerikan ulusal güvenliğine yönelik bir tehdide dönüşüyor, bu da Amerikan kamuoyunu harekete geçirmeye ve hareketle yüzleşmek için giderek artan kaynakların tahsisini yasalaştırmaya katkıda bulunuyor.
Çeviri: Medya Şafak