İşgalci İsrail ordusu, güney halkına uyguladığı saldırılar ve günlük baskıların küllerinin altından İslami Direniş közünün hızla alev almaya başladığının farkında değildi. Lübnan'da ve Arap - İslam coğrafyasında direniş ve karşı koyma refleksinin neredeyse çöküşte olduğu bu dönemde, göstergeler bölge için teslim olma ve boyun eğme örtüsüne bürünen çirkin bir gelecek öngörüyordu. Bu senaryoya göre, Beyrut'un merkezini istila ederek ilk defa bir Arap başkentine girmiş olan İsrail'in tanklarının ağırlığı altında tüm tüfekler kırılacaktı.
Çemberin kırılması ve tellerin kopması
Hem Araplar hem de batılılar kendi bloklarında, Güney Lübnan için gelecek aşama hakkında tablolar çizmeye başlamıştı. Öyle ki, Lübnan'ın şehirlerini ve köylerini dolaşarak Beyrut'a varan Ariel Şaron, burada özellikle de halka devletleri olarak bilinen bölge ülkelerinde yaygınlaştırılacak bir model oluşturmak için yeni yönetim gurubu ile bir araya geldi. Şaron, İsrail orkestrasının bile Lübnan'ı işgal edebileceği naraları atarken, İsrail orkestrası da Filistin'in işgalinden sonra ikinci zafer şarkısını çalmak için hazırlıklar yapıyordu. Bu stratejik şarkı, İsrail ve arkasındaki Birleşmiş Milletlerin, tüm Arap ve İslami sistemleri egale etmesini garantileyen projenin başlangıcı olarak değerlendiriliyordu.
Silahların gömülmesi ve bayrağın indirilmesi görüntülerine rağmen, İsrail'in yolculuğu kolay değildi. Yıkım ve savaş melodisini çalan müzik aletlerinin telleri, farklı bölgelerde kesiliyor ve koparılıyordu. Güneyden başlayarak Sayda ve Halde bölgelerinde devam eden ve Beyrut caddelerine ulaşan işgalci İsrail, o zaman savaş ateşini yakabileceğini biliyordu. Ancak bu ateşi söndürmeye ve yangının uzayan kollarını kontrol altına almaya gücü yetmedi.
Sur'da İsrail sonbaharı
1982 yılı Kasım ayında, tıpkı güneydeki diğer köyler gibi Sur kenti de İsrail'in askeri uygulamalarının ağırlığı altında eziliyordu. Düşman ordusu sokaklara dökülmüş ve halka karşı baskın ve tutuklama operasyonları yürütüyordu. Bu kuşkulu sessizlik ortamında, Direnişin sesi olabilmek için mütevazı malzemelerle donatılmış silahlı savaşçı grupları aramak için sabit ve hareketli barikatlar şehrin her köşesinde yer alıyordu. Her yanı sonbaharın renkleri ile boyanan şehrin bu hali insanların yüzlerinde gizlenmiş öfkeyi resmediyordu. 11 Kasım Perşembe sabahı saatler 7'yi gösterdiğindeyse, korkunç bir patlama sesi şehirde yankılandı. Patlamanın şiddeti tankların, savaş uçaklarının ve işgalin karmaşık gürültüsünü bastırırken, insanlar şehrin semalarını kaplayan dev bir siyah duman bulutu ile karşılaştılar. Ne olup bittiğini anlamayan Sur halkı başlangıçta düşman İsrail askerinin yeni bir hamle yaptığını düşünmüştü. Ancak bu kez sahne farklıydı. Celile denizi bölgesindeki İsrail'e ait askeri kumanda karargâhı enkaz haline gelmişti. Kısa zamanda, tutuklama ve işkencelerle insanların yaralarını ağırlaştıran bu karargâhın, 19 yaşında bir genç tarafından bombalı araçla düzenlenen intihar saldırısına uğradığı anlaşıldı. Saldırı 150'den fazla işgalci İsrail askerinin öldürülmesi ve yaralanması ile sonuçlandı.
İsrail'de yas günü
Karargâh yerle bir oldu, büyük bir yangın çıktı ve gökyüzüne dev bir duman bulutu yükseldi. Patlamada sağ kalan düşman askerleri de panikle birbirlerine rastgele açtıkları ateşte yaralandılar. Yaralıların bağırışları her tarafta yankılanıyordu. İşgal askerlerinin cesetlerinin parçaları binanın avlusuna yayılmıştı. Askeri kordon ve sıkı bir güvenlik ortamında hemen olay yerine gelen düşman ordunun üst düzey liderleri ve komutanları olay yerinde toplandı. Bu liderlerin başında Kuzey bölge komutanı General “Amir Drori” yer alıyordu.
İsrail askeri sözcüsü tarafından yapılan açıklamada, saldırıda aralarında askeri yöneticilerin de bulunduğu 74 komutan ve askerin öldüğü, bunlardan 27'sinin cesetlerinin kayıp olduğu belirtildi. İsrail gazeteleri de saldırıdan birkaç gün sonra yaptıkları haberde olayın bilançosunun 10'u kayıp 141 ölü olduğunu kaydetti. Başta İsrail ordusu Genelkurmay başkanı Rafael Eitan olmak üzere düşman ordusu yetkilileri başlangıçta olay hakkında zayıf bir hikâye uydurmayı denediler. Bu bağlamda binanın yapısındaki bir kusurdan dolayı çöktüğünü defalarca iddia ettiler. Daha sonra patlamanın binanın temellerine yerleştirilen bombalı saldırı sonucu olduğunu söylediler. Ne var ki son olarak bombalı araç saldırısı sonucu binanın yıkıldığını kabul ettiler. 15.11.1982 tarihinde, düşman rejimi işgal topraklarında yas ilan etti. Siyonist varlığın dört bir yanında yas sirenleri çalındı. Televizyon kanalları yayın akışını durdurarak hüzünlü şarkılara yer verdiler.
İslami Direnişin şehitler döneminin fatihi Ahmed Cafer Kassir
İslami direniş kaynaklarına göre, operasyonun tarihi başlangıçta 10 Kasım 1982 olarak belirlenmişti. Ancak son dakika planda yapılan değişiklikler sonucu operasyon ertesi güne ertelendi. Ve 11 Kasım sabahı, yağmurlu bir havada intihar saldırısı düzenlendi. Açık havalarda civar kamplara dağılan düşman askerleri, o gün hava şartlarından dolayı karargâh binasına sığınmak zorunda kalmıştı. Yağmurlu hava, üst düzey bir istihbarat yetkilisinin de aralarına katıldığı askerlerin sayısını arttırmıştı. Diğer yandan, o gün çok sayıda Lübnanlı tutuklu da başka bir binaya nakledilmişti. Kaynaklar şöyle söylüyor, “Bina sekiz kattan oluşuyordu. İsrail istihbaratına doğrudan bağlı olan ofislerin yer aldığı binanın bir katı, bölgedeki İsrail komutanlığına bağlı yardım biriminin merkezine tahsis edilmişti. Dördüncü kat ise, istihbarat, lojistik ve irtibat gibi belirli görevler için atanmış subaylar ve görevlilere aitti.”
Direnişe bağlı kaynaklar devam ediyor, “Plan, aynı anda daha büyük bir etki yaratmak için eşzamanlı iki operasyonu içeriyordu. İkinci nokta, Sayda şehrindeki İsrail komuta merkezi olarak seçildi. Ancak son anda gelişen saha koşulları ikinci operasyona engel oldu ve Ahmed Kassir'in operasyonu ile yetinildi. Sur'daki binaya bombalı aracı ile yaklaşan Ahmed Kassir'i iki arkadaşı merkeze yakın bir konumda bekliyordu.”
Direniş ve Güney gururu
Şehadet saldırısının kahramanının kimliği hala bilinmezken Sur halkı bu cesur gence gurur dolu kahramanlık hikayeleri yazmaya başlamıştı. Direniş, 19 Mayıs 1985 tarihinde operasyonun kahramanının kimliğini açıklamıştı. Deyr Kanon en-Nehr kentinde düzenlenen şehitleri anma gecesinde operasyonu gerçekleştiren kişinin Ahmed Cafer Kassir olduğu bildirildi. O günden bu yana İslami Direniş, her yıl Ahmed Kassir'in operasyonunun yıl dönümü olan 11 Kasım gününü şehitler günü olarak kutlar.
İşaretler ve sonuçlar
Ahmed Kassir'in istişhadi saldırısı, işgalci İsrail ile girilen çatışma döneminde zamanlamasıyla, saha sonuçlarıyla ve operasyonun yürütüldüğü şartlarla köklü bir dönüm noktası oluşturdu. Bu saldırının bir sonraki aşama üzerinde büyük etkileri oldu, bunlardan en önemlileri:
- Düşman İsrail'e tek bir hamlede ağır kayıplar verdirildi. Bu, düşmanın daha önce tanımadığı ölümcül bir silah olan “intihar saldırısı” yöntemi ile sağlandı. Güvenlik ve askeri uygulamaları etkisiz kılacak olan bu silah, ölümü korkusuzca kabul eden intihar saldırısını caydırmak konusunda çaresiz kalan savaş sisteminde, oldukça büyük bir karışıklığa yol açmıştı.
- Güney Lübnan ve Bekaa'nın batısındaki Direniş hareketi büyütüldü. Daha sonraki dönemlerde işgalci ordu karşıtı halk çatışmalarına giren insanların korku bariyerleri kırıldı. Bu durum, Direniş ve karşı koyma ruhunun yayılmasında katkı sağladı. Düşmana güvenlik ve askeri baskının seviyesi yükselirken, işgalciler kendilerine düşman bir ortamda kaldılar. Halk kuşatması ve Direnişin hedefinin karşısında, düşmana çekilmekten başka seçenek kalmamıştı.
- Bu operasyon düşman İsrail'in dizdiği oyun kartlarını karıştırdı. Çünkü İsrail, Beyrut'a ve güney bölgesine yayıldığını ve orada askerlerini tehdit edebilecek silahlı bir örgütün bulunmadığını zannediyordu. Ancak işgal altındaki toprakların göbeğinde düzenlenen bu saldırı ve ardından gelen operasyonlar dizisi, işgalcilerin ayaklarının altındaki yeri sarstı ve projelerini fiyaskoya uğrattı.
- Saldırı düşmanı, Lübnan'daki güçlerini yeniden yapılandırmaya itti. Bunun askerlerini, mekanizmasını ve ajanlarını hedefleyen operasyonların hacmini azaltmaya yardımcı olabileceğini zannederek “güvenlik kemeri” olarak adlandırılan sınırlara geri çekilmeye mecbur bıraktı. Bu operasyon, İslami Direnişin kazandığı ilk zafer mesabesinde idi. Ve bu sayede art arda gelen zaferlerin yolu açıldı.
Ayrıca bkz. https://medyasafak.net/haber/2992/38-yilin-ardindan-resmi-itiraf-geldi--eylem-islami-direnis-in
Çeviri: Merve Soydaş