Suriye'deki olayların bütün Orta Doğu'ya yayılmasının an meselesi olduğunu kaydeden Musavi, bu durumdan çıkar sağlayanların her zamanki şer odakları olduğunu belirtti.
Suriye'deki kriz ortamında birbiriyle çatışan ve savaşan Suriye yönetimine ve muhalefetine uyarılarda bulunan Musavi, silahlı yollara başvurarak sonuca gidebileceklerini zannedenlerin büyük bir yanılgı içinde olduğunu ve bu krizin tek çözüm yolunun siyasi müzakereler olduğunu söyledi.
Musavi'nin Rusya'da bir televizyon kanalıyla yaptığı röportajın metnini aşağıda yayınlıyoruz:
Soru: Suriye'deki krizin geleceğine yönelik tahminleriniz nelerdir?
Musavi: Şiddetin Suriye sınırlarını aşacağından endişe ediyoruz. Kriz uzadıkça, daha fazla kaos olacak ve yaşanacak çatışmalara meşruiyet bulmak daha da kolaylaşacak. Suriye'deki olaylar, basit ve siyasi bir iç mesele olmaktan çok uzaklaşmıştır. Bugün, Lübnan da aynı gerilimin içindedir... Irak da, Türkiye de, Ürdün de... Kriz yayılmaya başlarsa Körfez ülkeleri de bu durumdan nasibini alacaktır. Geçen iki yıllık süre içinde Batılılar, Lübnan'ın istikrarını bozmak istemediler çünkü ana gündem maddesinin Suriye olmasını istediler. Fakat bundan sonraki süreç içinde er ya da geç, kriz Lübnan'a da taşınacaktır.
Lübnan topraklarında bugün dahi 100,000 kadar Suriyeli mülteci bulunmaktadır. Bunlar arasında Özgür Suriye Ordusu adına Suriye'de çatışan yüzlerce silahlı kişi var. Zaten geçtiğimiz günlerde Trablus'ta yaşananlar, benim ne demek istediğimin fiili kanıtıdır. Lübnanlılar Suriye'de yaşananların mahiyeti hakkında ortak bir kanıya sahip değiller. Bazıları, bizim gibi orada yaşananların Batı'nın komplosu olduğunu ve müdahaleye hazır beklediğini düşünüyor; bazıları ise orada bir devrim olduğunu ve ora halkını desteklemek gerektiğini söylüyor.
Sizce hala muhtemel çözüm yolları var mı?
Güç kullanarak bu işin sonu gelmez. Tek çıkar yol siyasi çözüm üretmektir. Hiçbir şartın ileri sürülmediği Cenevre toplantısında çözüme ve geçiş sürecine yönelik bazı umutlar yeşermişti fakat Batılılar daha sonra bu umutları yıkarak; Esed'in gitmesi şartını ileri sürdüler. Esed gitmeden Cenevre toplantısında alınan kararları uygulamaya sokmayacaklarını söylediler. Şu durumda siyasi çözüme yönelik somut bir adım da ortada gözükmüyor.
Aslında bakarsanız en son yapılan ve adına Suriye'nin Dostları dedikleri toplantının öncesine kadar, işler halen düzene koyulabilecek potansiyele sahipti. Fakat artık onlar, istedikleri şeyi güç kullanarak elde edebilecek avantaja sahip oldular. Müzakereleri reddedenlerin kafasında tek bir şey var, onlar insanların ölümüne sebebiyet veren krizin devam etmesini ve Suriye'nin yok olmasını istiyorlar. Suriyelilerin ölümünden Suriye rejimini sorumlu tutan aktörler, diğer taraftan isyancıların her yaptığını desteklediklerini ve oradaki ateşe benzin döktüklerini unutmuş gibi görünüyorlar. Onlar, Suriye'nin ve Suriye halkının yok olmasını istiyorlar. İstedikleri gerçekleşince, kendilerine ve dünya kamuoyuna yeni hedefler belirleyecekler.
Hedefe niçin Suriye konuldu?
Uzun yıllardan beri, bölgede Filistin meselesi hususunda pozitif rol oynayan tek ülke Suriye'ydi de ondan. Batı'nın Suriye'yi yok etmek istemesinin temelinde bu sebep yatar. Doğu Akdeniz'de var olan zengin petrol ve doğalgaz yatakları da ikincil sebeptir. Suriye'deki savaşı kazanırlarsa eğer, bu yakıt rezervlerinin kullanım haklarına da sahip olacaklar çünkü.
Diğer taraftan Katar var; her ne kadar nüfus ve coğrafi alan bakımından küçük bir ülke de olsa, bölgede büyük bir role sahip. Katar, Avrupa'ya doğalgaz satmak istiyor fakat bugün Suriye buna fırsat tanımıyor. Eğer Suriye de mevcut rejim düşerse, yeni Suriye bu manada Katar'ın önünü açacak.
Rusya ile olan ilişkilere gelince makul düşünen herkes, Rusya'nın diğerlerinin yaptığı gibi bölgede emperyal planlar kurmadığını görecektir. Dolayısıyla Rusya ile olan ilişkilerde herkesin kendine göre çıkarlarının olması da bir sıkıntı arz etmemektir. Hal böyleyken hiç kimse kendi çıkarlarına "sırt dönme" hakkına ve kendi ülkesini ateşe atma hakkına sahip değildir. Bazıları Rusya ile iş yapmanın doğru olmadığını söyleyenler var. Ama bunu söylerken Amerika'yı popülerleştirip meşru hale getiriyorlar. Bunu yapanlar, bölgedeki Amerikancılardır ve bu kişilerin bölge halkı adına konuşmaya hakları yoktur.
Bazı batılı diplomatlar, demokratik değişikliklere örnekler sunarken Tunus'u, Mısır'ı ve Libya'da gidilen yolları dillendiriyorlar. Fakat bu ülkelerdeki durumlar, bugün dahi iyi örnek teşkil etmekten çok çok uzaktalar. Bizce en sağlam yol, güçlü olmak ve direnmektir.
Bazı uzmanlar İsrail'in Esed'in yönetimde kalmasını istediğini söylüyor, bazılarıysa ülkedeki kaosun İsrail'e yaradığını söylüyor. Bu konuda ne diyeceksiniz?
Bugün Suriye'de yaşananlar kesinlikle İsrail'in yararınadır. Çünkü siyonistler, Suriye'nin zayıflamasını istiyorlar. Durumu biraz daha irdeleyelim. Cumhurbaşkanı Esed geçmiş yıllarda, İsrail karşıtı Lübnanlı ve Filistinli hareketlerin en büyük destekçisi olduğunu zaten kanıtlamıştı. İsrailliler "bildiğin şeytan bilmediğin şeytandan iyidir" demeyi seviyorlar. Yine aynı İsrailliler bugün, bu rejimin çöküşünden sonra karşılaşılacak her durumun Esed'in iktidarda kalmasından daha iyi olacağını söylüyorlar.
İsrail birçok defa Suriye rejiminin devrilmesini istediğini dile getirdi; hatta rejimin düşeceği tarihe yönelik tahminlerde bile bulundular. İsrail istihbaratının bu konuda çok defa yanıldığı ve yanılttığı ortadadır. İsrailliler mevcut rejim düştükten sonra Suriye'de içişlerine gömülmüş zayıf bir yönetim ve zayıf bir ülke istiyorlar. Bu yeni yönetim, Golan Tepelerine yönelik Katyuşa füzeleri ile saldırı bile düzenleyecek olsa; bu durum, İsrail'in o kadar da ağırına gitmeyecektir. Çünkü İsrail, mevcut Suriye rejiminin Filistinli ve Lübnanlı direniş hareketlerine ve hatta İran'a sağladığı desteği çok iyi biliyor. İran'dan başlayarak Bağdat, Şam ve Beyrut üzerinden Gazze'ye ulaşan direniş ve cephe hattı bölgedeki Amerikan çıkarlarına ve İsrail egemenliğine büyük bir tehdit oluşturuyor.
Gazze'de en son yaşanan olaylar benim söylediklerimin kanıtıdır. Tel-Aviv'in göbeğinde Gazze'den gelen füzelerin patlayacağı önceleri kimsenin aklına gelmezdi. İsrail'in kurulduğu günden bu yana en güvenli şehri idi Tel-Aviv. Ama bugün Tel-Aviv'e Fecr-5 füzeleri düştü. Bu füzeler öyle küçük çapta da değil. İşte tüm tehlikeler İsrail'in Suriye'ye takındığı tavrın belirleyicileridir. İsrail, Esed'i İsrail karşıtı stratejik cephenin bir parçası olarak görüyorlar.
Diğer bir mesele de Camp David Antlaşması. Suriye ve Irak orduları, bölge ülkeleri arasında, Amerikan silahlarını kabul etmeyen iki tek ülke oldu. Yani Amerikalılar, bu iki ülkenin ordularını kontrol altına alamamışlardı. Amerika 2003 yılında Irak ordusunu dağıtmayı başardı ve bugün aynı şeyi Suriye'de de yapmak istiyor.
Suriye'de yaklaşık yarım milyon Filistinli mülteci var. Filistinli mültecilerin, Suriye'deki olaylardaki pozisyonu nedir? Krize müdahil oluyorlar mı?
Biz, Filistinlilerin bu krizin bir parçası olmayacaklarını ümit ediyoruz. Fakat dış mihrakların Filistinlileri Suriye'ye karşı kullanmak istediklerini ve bu minvalde Filistinlilere yönelik bazı operasyonlar gerçekleştirdiklerini de biliyoruz. Şam'daki Yermuk kampında yaşanan en son hadise, bunun bir örneğidir. Eğer bölgeyi biliyorsanız, silahlı isyancıların bölgeye nasıl girdiğini ve orayı nasıl bombaladığını anlarsınız. Yine de Filistinli grupların liderleri, akl-ı selim üzere davranıyor ve Filistinlilerin bu krizin bir parçası olmayacağını her seferinde dile getiriyorlar.
Suriye'deki şiddet nereye kadar gidecek?
Öncelikle şunu bilmek gerekir, Suriye'de rejime karşı savaş verenler yalnızca eli silahlı muhalifler değiller. Bu savaş, uluslararası müttefiklerin Suriye'yi hedefe koyarak başlattıkları bir savaştır. Bu hususta söz konusu müttefik koalisyona karşı durduğunu söyleyen herkes, Suriye'deki tarafları ve savaşı iyi okumalıdır. Biz, mevcut rejimin bu komployla yıkılmaması için atılması gereken bütün muhtemel adımları belirlemek zorundayız.
Lübnan'daki Suriyeli mültecilere yardım etmek için var gücümüzle çalışıyoruz. Hem de ayırt etmeksizin... İsterlerse Esed'i desteklemiyor olsunlar... Siyasi farklılık gözetmeksizin hepsine... Siyasi dengelere her zaman ama her zaman insani bir yön çizmeniz gerekir. Biz, kendi hastanelerimizde Suriyeli muhaliflerden onlarcasını tedavi ettik. Onlara insaniyetin gerektirdiğini yaptık. Onlar da bu savaşa devam etmeme kararı aldılar.
11 Lübnanlı bugün hala Suriyeli isyancıların elinde esir hayatı yaşıyor. Biz, Hizbullah olarak bugün 500 tane Özgür Ordu mensubunu esir alabilir ve onları 11 Lübnanlı ile takas edebiliriz. Fakat böyle bir adım atmıyoruz. Bu, bir prensip meselesi...
Sizce Suriye'deki durum nasıl düzelir?
Eğer benim şahsi görüşümü soruyorsanız bence Suriye'deki savaş bir süre daha sürecek.
Yaşanan bu sürecin sebeplerini zaten belirttik. Fakat bütün bunların ötesinde çok derin sebepler de var. Aslında bütün dünya, Suriye'de savaşıyor. Bu kriz ortamında herkesin kendine göre çıkarları var. Petrol ve siyaset iç içe geçmiş iki mevzu, gerilimler yüksek ve herkes Suriye'de şiddetin daha da arttırılmasının peşinde.
Yaşanan süreç içerisinde krize taraf olan dünya aktörlerinin başarabildiği tek bir şey var: olaya doğrudan müdahil olabilmek için bazı kurallar koydular ve aşılmayacağını bildikleri bazı kırmızıçizgiler çizdiler.
Dünya güçleri, mevcut duruma tam manasıyla dâhil olmak istemiyorlar. Zaten böyle bir şeyi hiç kimse istemez. Ne Amerikalılar, ne Fransızlar, ne Türkler ne de İranlılar. Bunların hepsi bu krizin tarafları olmalarına rağmen meydanda savaşmak istemiyorlar. Dolayısıyla Suriye'deki ateş, yanmaya devam ediyor. Ben bir çözüm göremiyorum. Fakat umarım yanılıyorumdur da. Hiç kimsenin yenilen tarafta olmak isteyeceğini zannetmiyorum. Uzlaşıya yönelik adımlardan bahsedeceksek, bu adımların Suriye'nin çok ötesinde olduğunun da farkına varmak zorundayız. Uzlaşı zemini, bütün bir Orta Doğu üzerinden kurulduğu için bütün dünya güçlerini kapsayacaktır. Uzlaşı anlaşması oluşturmak oldukça zor ve karmaşık bir iş. Bütün taraflar kendi çıkarlarını koruyacak ve olası tehditleri bertaraf etmek isteyecektir. Yani çok karışık bir denklem. Sonuç olarak söyleyebilirim ki Suriye'deki kriz, çok derin ve gizli ajandaların bir sonucudur ve bitecek gibi de görünmüyor.
kudüshaber