Bizi, bize değil, kendine, kitabına bağlamayı farz kılan Rabbimiz, Tevbe Suresinin 105. Ayetinde mealen buyurur. Acele etmeden, yavaş yavaş, ağır ağır, tane tane okumaya çalışalım:
"Durmayın, iş-değer üretin. Nasıl olsa ürettiğiniz işi, değeri Allah görüyor. O"nun elçisi de, müminler de (görüyor). En sonunda görülmeyeni ve görüneni ayrıntılarıyla Bilenin (Allah"ın) huzuruna çıkartılacaksınız. Nihayet O, size, yapıp ettiklerinizi bir bir haber verecektir."
Mademki yaptığımız tüm işleri, vazifeleri, görevleri ve amelleri öncelikle Rabbimiz, daha sonra Peygamberimiz ve nihayet Müslüman halkımız görüyor, işlerimizi bu inanç üzerine bina ederek yapmalıyız. Ne baştan savma bir görev yakışır bizlere ne de paldır küldür bir hayat...
Olayın bir başka yönü var ki, sizlerle paylaşmakta zorlanıyoruz nerede ise. Nedir diyeceksiniz paylaşmakta zorlandığınız konu. Müsaadenizle onu da söyleyelim:
İmanıyla bir iyilik kazanmamış, böylece, iyi işler yapmaya yol açmamış bir iman, hiç iman sahibi olmamakla eş değerde tutulmaktadır. Cümlemizi biraz daha netleştirecek olursak, şöyle diyebiliriz: Daha önce inanmamış yahut inandığı halde imanının hayrını görememiş olan kimseye imanı hiçbir yarar sağlamaz. İsterseniz biraz daha açalım, imanıyla bir iyilik ortaya koymamış, eyleme dönüşmemiş, sahibinin yüreğine, kalbine yük olan iktidarsız bir imanın gerçek kimliği ortaya konulmaktadır.
Şimdi tefsirde büyük bir yeri olan Razi"nin, konumuz ile alakalı görüşlerine kulak verelim:
Kişiyi, ameli Salih yapmaya sevk eden en kuvvetli etken, onu yapması neticesinde elde edeceği övgü. İtibar ve şereftir.
Kişi, bu fiili yaptığı zaman, Resulullah"ın ve müminlerin kendisine önem vereceklerini bildiği zaman, bundan dolayı sevinir ve o işe, o hizmete karşı arzusu kuvvetlenir.
Bu inceliğe dikkat çeken şeylerden birisi de şudur: Rabbimiz, ayette önce kendinin görmesini zikretti. Bunun peşısıra Resulullah"ın ve müminlerin görmesini zikretti. Sanki şöyle deniliyor:
Eğer sen, Hakka kullukta doğruyu bulmuş bir insan isen. Allah için Salih ameller işle. Yok, eğer, halkın medh ü senası ile oyalanan zayıf kimselerden ise, halkın yani Resulullah"ın ve müminlerin övgüsüne nail olmak için yine Salih ameller işle..."
Razi"nin değerlendirmesi burada sona erdi. Biz, projeksiyonu kendimize tutalım. Gayr-i Müslimlerin yaptıkları işler, ürettikleri değerler ile inanan insanların ürettiği değerler arasında senelerce fark yaşandı. Rağbet hep Avrupa"da üretilen şeylereydi. Hatta bugün dahi öyle olaylar var ki, tâ Amerika"dan mobilya getiriliyor. Bu ve benzeri konular, aslında yüz kızartıcı şeylerdir. İnanan insanların yaptıkları her şey, ister namaz kılsın, ister pencere yapsın; ister kitap bassın, ister kalem üretsin hepsi, ama hepsi, Allah"ın, Resulullah"ın ve müminlerin görmesi ve değerlendirmesi atmosferinde icra edilmelidir. Yoksa hakkı verilmeyen namaz nasıl suratımıza paçavra gibi çarptırılıyorsa, ürettiğimiz değersiz her şeyi suratımızı çarparlar ve bunda kaybeden ve mağlup olan yine bizler oluruz. İnşaallah, ülkeyi, ülkeye aidiyet ve mensubiyet inancı ile idare edenler, ürettikleri her çeşit şeyden ilahi ödül ve mükâfat alırlar. Allah"a emanet olunuz.
akit