Hayreddin Karaman Hoca, Yeni Şafak"ta, 7 Ağustos 2011 günü yayınlanan "Tahammül mü, hoş görmek mi?" başlıklı yazısıyla tartışmaların odağı haline geldi...
Kimisi karşı çıktı; kimisi, az bile buldu..
Tartışma sürüyor..
Hayreddin Hoca şöyle diyordu, -özetlemek, yazının mentalitesini bozabileceğinden- aynen:
"Bir Müslüman imkanlar ve şartlar elverdiği takdirde İslam ahkâm ahlak ve âdâbının hakim olduğu, kimsenin aleni olarak bunları çiğneyemediği bir toplumda yaşamak ister. Yine imkan bulduğunda, şartlar müsait olduğunda, düzelteyim derken bozma ihtimali bulunmadığında, daha büyük sakınca doğurmadığında her Müslüman, aleni (açıkça, kamuya açık yerde) dine, ahlaka, âdâba aykırı bir davranışa -engellemek veya ıslah etmek maksadıyla- müdahale etmekle yükümlüdür.
İslam'a inanmayanlar kendi inançlarını serbestçe uygulayabilirler; ama bu uygulama Müslümanların hayat, ahlak ve dindarlıklarını, nesillerin eğitimini olumsuz etkileyecekse -İslam toplumunda- "onların aykırı filleri için özel mekanlar ihdas edilmek gibi" tedbirlere başvurulur.
Bir Müslüman yukarıda özetlediğim imkanlardan mahrum ise, çok dinli, çok kültürlü, çok ahlak anlayışlı bir toplum içinde yaşamak durumunda kalmış ise ne yapacaktır?
Şartlar müdahaleye ve düzeltmeye müsait olmadığına göre bunu yapamayacaktır.
Şartlar, ötekilerden ayrı bir mekana yerleşip orada kendi inancına göre yaşamaya elverişli değilse bunu da yapamayacaktır.
Geriye beraber, yan yana yaşama şıkkı kalıyor.
Şimdi bir apartmanda, bir sokakta, bir mahallede eşcinselinden sarhoşuna, nikahsız birlikte yaşayanından (zina edenlerden) kumarcısına, Müslümanları sevmeyenlerden düşmanına, sokakta sevişenden çıplağına... kadar birçok insanla yan yana yaşıyoruz. Peki dindar Müslümanların bu insanlara karşı iç ve dış tavırları ne olacaktır?
İç tavırdan başlayalım:
Müslüman bu davranışları asla beğenemez, bu fiillerden nefret eder, imkan bulsa düzeltme ve engelleme niyetini muhafaza eder.
Dış tavır olarak da dine, ahlaka ve âdâba aykırı davranışı çekinmeden, gözünün içine baka baka, meydan okurcasına sergileyen insanlara cesaret verecek, davranışlarını meşrulaştıracak tavırlardan sakınır. Onlar kötü halleri içinde iken en azından tebessümünü esirger.
Durum böyle olunca çoğulcu bir toplumda yaşayan Müslümanın farklı olanlarla zorunlu ilişkisinin adına ben ısrarla "hoşgörü" değil, "tahammül" diyorum.
Bu yazıma tepki gösterecekler, "bu ayrımcı, bölücü, birlik ve beraberliği zedeleyici" bir yazı diyecekler olacak; bunu biliyorum. Ama bir Müslüman, farklı olanlarla arasındaki farkın "farkında olmak" mecburiyetindedir ve dindarlık bakımından en önemli tehlike bu "farkında oluşun" ortadan kalkmasıdır. Şartlar öyle getirdiği için farklılığa tahammül ederek, kimsenin -düzen tarafından verilmiş- hak ve hürriyetine müdahale etmeden yaşamak başkadır, hoş olmayanı hoş görmek başkadır."
*
Hayreddin Hoca"nın bu yazısı; değişik yerlere çekildi.. Kimisi, "Müslüman gibi yaşamayanlar için özel bölgeler kurulmasının", kimisi "müslüman olmayanlara gettolar oluşturulmasının istendiği"nde söz etti..
Halbuki, Hayreddin Hoca"nın, böyle bir talebi olmamıştı.. Ama, özellikle de laikler, paranoid korkularıyla bu mânaları çıkarmışlardı, o yazıdan.. Halbuki, Hoca, tartışmalar üzerine ikinci bir yazısında İslam toplumu"ndan, İslam inancının hâkim olduğu bir sosyal yapıdan sözettiğini belirtiyordu.. Ve, İslam toplumu ibaresinden muradının da, İslam Devleti olduğunu belirtiyor ve "İslam toplumunda -ki, İslamî devleti kastediyorum- bu, ahlaka ve dine aykırı fiiller için ayrı mekanlar ihdas edilebilir" dedim. Bunun demokrasilerdeki örneği, ayrılmış yerlerdeki genelevlerdir." diye açıklıyordu, 11 Ağustos tarihli yazısında.. Ve, aynı yazıda, bir okuyucunun bir internet sitesindeki yorumunu da kendisini açıklamaya yardımcı olduğunu belirterek aktarıyordu: "Üstad diyor ki, sen ibadetini elbette yapacaksın, (...) "eşcinsel, zâni, alkolik, lezbiyen vs" tarzı hayatı yaşam felsefesi yapmış, bunu bir de savunup hatta normalleştirmeye çalışan insanlara (...) hocam, "İslam'a inanmayanlar kendi inançlarını serbestçe uygulayabilirler; ama bu uygulama Müslümanların hayat, ahlak ve dindarlıklarını, nesillerin eğitimini olumsuz etkileyecekse -İslam toplumunda- 'onların aykırı fiilleri için özel mekanlar ihdas edilmek gibi' tedbirlere başvurulur." Burada anahtar kelime İslam toplumu, öncelikle biz islamî bir toplum değiliz, belki "Müslümanların çoğunlukta olduğu topluluk" denebilir; dolayısı ile yukarıdaki kavram bir islamî gerçeği söylerken bizim Türkiye'deki sistem içinde uygulanabilir değil; zaten yazar da bunu ifade etmiş. Bir de madalyona şu tarafından bakın: Karşı komşunuz eşcinsel ve iki erkek aynı evde, alt komşunuz lezbiyen ve iki kadın hatta bazen kadınlar aynı evde, üst komşunuz da alkolik ve her gün başka hatunla, sizin de 16-17 yaşında kız ve oğlunuz var ise, giderken onları evde bıraktığınızda gözünüz arkada kalmadan emin olur musunuz? Ha zaten sorun yok derseniz bu yazı sizi bağlamıyor, hayatınıza devam edin, eleştirmenizin de bir anlamı yok, hocam letafetinden az bile söylemiş. (...). "Biz ayrı yerde yaşamayı istiyoruz ama imkan yok buna" demiş. "O zaman iç içe yaşamaktan mutluluk duymuyorum" demiş. "Sadece tahammül ediyorum" demiş. Ben de böyle düşünüyorum. Keşke bizi ayırsalar ama imkan yoksa yarı çıplak, gayri ahlaki yaşam süren insanlarla Müslüman mutlu mesut yaşam süremez. Bu gerçeği kabul etmek lazım. (...) "
Evet, konunun özeti, bu..
Her ne kadar, Hayreddin Hoca, o okuyucunun "biz İslam toplumu değiliz.." sözünü itirazsız aktarmış olsa bile..
Çünkü, bizim toplumumuz, katı kemalist-laik bir rejimin pençesinde olsa bile, müslüman bir toplumdur, topluma hâkim olan kanunlar İslam"a göre şekillenmiş olmasa bile, yine de noksan bir İslam toplumu"dur, bir müslüman toplumdur..