Bakanlar Kurulu değişiyor. Ardından anayasa değişikliği için düğmeye basılacak.. Bu vesile ile ben birkaç noktaya değinmek istiyorum..
Önce şu yargının, hukukun istismarının mutlaka, bir şekilde önüne geçilmesi ve jüristokrasi tehdidinin ortadan kaldırılması gerek.
Siyasi iktidarın diktatörleşmesi, yargının bir darbe ile siyasi otoritenin elinin kolunun bağlanması; askerin toplumu, iktidarı ve yargıyı etkisizleştirme çabalarının önlenmesi şart..
Önce yargının hem bağımsız hale getirilmesi ve hem de istismarının önlenerek, jüristokrasinin sorun olmaktan çıkarılması birinci şart.
Anayasa Mahkemesi"nin yapısı değiştirilirken, Anayasa Mahkemesi"ne keşke davaların AİHM ve İnsan Hakları Komisyonuna yargı için başvurmadan önce, Norm Hukuk özelliği taşıyan Uluslararası Sözleşmeler ile, devletin, anayasa ve yasaların varlık ve meşruiyet temelini oluşturan temel hak ve hürriyetler açısından dava dosyaları yeniden inceleme yetkisi tanınsa. Yargıtay, yasaya uygunluk denetimi yapıyor. Halbuki yasa hukuku koruyamayabiliyor.. Ya da yargı açık bir hak-hukuk ihlali yapabiliyor.. Öyle olmasa zaten uluslararası divanlarda Türkiye bu kadar mahkûmiyet almazdı..
Anayasa Mahkemesi"ne bireysel başvuru için de yeni kriterler belirlenebilir aslında.. Mesela Adalet Bakanlığı, TBMM İnsan Hakları, Anayasa ve Adalet Komisyonları, Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı ve İnsan Hakları Danışma Kurulu birlikte başvuruda bulunabilmeli.
Açık hak ve hukuk ihlallerinde karar veren yargıçlar ve sonuçtan sorumlu olanlar, kamuya yüklenen ya da kişilerin uğradıkları zararları tazmin etmeli.. Bunun için yargıya başvuru hakkı getirilmeli.. Yargıçlar bağımsız olmalı ama la yüs"el de olmamalı. Bunun sebeb olduğu vahim sonuçlar ortada..
Bu arada Turizm Bakanı kim olacaksa, ona da bir önerim var. Lütfen şu Hac ve Umre ile ilgili yaşanan rezalete artık bir son verilsin..
Diyanet"ten Sorumlu Devlet Bakanlığı"nın da bu konuyu yeniden ele alması gerek.. TURSAB"ın bu konudaki istisnai yetkileri mutlaka kısıtlanmalı.
Hatta mesela, Hac ve Umre için İslâm Konferansı Örgütü yeni bir çatı örgüt oluşturarak bu işi yapacaklara beynel İslâm standartlar getirilebilir.. Bugünki sisteme göre sex turizmi yapanlar, dini turizm firmalarına göre bu konuda çok daha avantajlı.. İKÖ, bu konuda İTİA bir sertifikasyon ve standartlar sistemi kurabilir.. Kuşkusuz uluslararası kalite ve denetim için ne lazımsa yapılsın. Öte yandan da sektörün özelliklerine göre, istismarı önleyici tedbir ve standartlar getirilmeli..
Madem İKÖ İnsan Hakları Merkezi kurdu, bu dini açıdan hak ihlallerini önlemek için bizzat kendisi bir çatı örgütü oluşturarak süreci denetlemeli. Bu konu İKÖ"ye düşer. Çünki sorunlar sadece Türkiye"den kaynaklanmıyor. Suudi Arabistan"dan kaynaklanan sorunlar var. Mısır"la ilgili sorunlar... Müslümanların azınlıkta olduğu ülkelerle ilgili sorunlar var.. Hac, beynel İslâm bir mesele olduğuna göre, birden fazla ülkeyi ilgilendiren bir iş olduğuna göre, bunun standartlarının belirlenmesi ve denetimi de İKÖ"ye düşer..
Hani şu günlerde helal gıda sertifikasyonu konusu tartışılıyor ya, Hac ve Umre organizasyonundaki bazı işlemlerin bu helal standardına ne kadar uygun olduğunu da konuşmamız, tartışmamız gerek.. Ortada açık bir haksızlık sözkonusu.. Mevcut yasalara göre de sorunlar var. En azından rekabet kurallarına uygun olmayan işlemler yapılıyor. Yani olanlar, ne dine, ne de laik hukuka uyuyor.. Konu Diyanet ve Hac Umre meselesi olunca, ne hikmetse Rekabet Kurulunun da eli ayağına dolaşıyor.. Danıştay da susuyor.. Hani Sayıştay"dan denetim isteyeceğim, ama yaparlar mı bilmem.. Bandırma Vapurunun seyir defterini sordum, cevap bile vermiyorlar.. Kimse mayınlı sahaya girmek istemiyor.. Derin bir korku toplumun bütün kesimlerini sarmış.. Türkiye"nin derin gerçeği bu derinliklerde gizli.. Derin devlet de bu derin gerçekler üzerinde hayat buluyor..
Sanırım Başbakan"ın bu konuya doğrudan el koyması gerek.
Bir zamanlar Hicaz Demiryolu konusu konuşuluyordu.. Bu meselenin yeniden ele alınması gerek. Demiryolu ile de, denizyolu ile de, karayolu ile de haccın yolu açılmalı ve Hac ve Umre vizesi olanların başka ülkelere çıkışının önlenmesine son verilmeli.. Bu yollar açılırsa, bu iş Türkiye"yi de, Suriye"yi de, Ürdün"ü de ihya eder.. İsteyen bisikletle, isteyen motorsikletle gider. İsteyen deve ile ya da yaya olarak, kime ne!
Sahi! Bu Hac ve Umre işi yapanlar, mesela neden kendi aralarında birlik oluşturmazlar, Franchaising şeklinde zincirler oluşturmazlar!?. Ha bire şikâyet ediyorlar, ha bire birbirlerini eleştiriyorlar.. Hiç kimse ortaklık yapıp güç merkezi oluşturmuyor, herkesin küçük küçük dükkancıkları var.. Bu işin esnaflığını yapıyorlar..
Türkiye bu yasakçı, baskıcı, caydırıcı uygulamaları ile bazılarının çıkarlarına hizmet ederken kendi vatandaşı olan Müslümanları üzüyor ve kendi çıkarlarına zarar veriyor..
Nedense TSK gibi Diyanet, din hizmetleri de bu konuda bir tabu haline getirildi..
Derin devletin de bu işlerde elinin olması gerek aslında.. Ergenekon dosyalarına bakıyorum, sanki bu konudaki belgeler ayıklanmış gibi..
Keşke Diyanet de artık bu konudaki inadından vazgeçse. Çünki bu işler bir gün patlarsa, altından kalkamazlar.. Hac ve Umre istismarından birileri büyük vurgunlar yapıyor..
Yedikleri kadar yediler.. Birilerinin artık köşelerine çekilmeleri lazım. Yoksa tamahları başlarına iş açacak..
Hac ve Umre işi yapanların korkuları ve suskunlukları da canımı sıkmıyor değil..
Kuşkusuz bu işi yapanların da kendilerine bir çekidüzen vermeleri gerek.
Herkes layık olduğu gibi idare olunduğuna göre hacıların da kendilerine bir çekidüzen vermeleri gerek..
Daha fazla bilgi, daha fazla sevgi, daha fazla sabır.. Daha fazla cesaret..
Hadi susmayın.
Haksızlıklar karşısında susanlardan olmayın.. Hani, Allah (cc) sizin ellerinizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek istiyordu! Ya hu siz kendi hakkınızı savunmaya bile cesaret edemiyor musunuz yoksa! Biraz cesaret lütfen..
Zalimlere yardım etmeyin, sonra ateş size de dokunur.. Zalimlerden değil, Allah"tan korkun!
Huuu! Orada sesimi duyan birileri var mı?
Selâm ve dua ile..