Humus'da Olup Bitenler

SURİYE'DE HER ŞEY,GÜNDEME ALINMAYAN İKİ SÖYLENTİ ÜZERİNE CEREYAN EDİYOR

İŞTE HUMUS'TA OLUP BİTENLER: SURİYE'DE HER ŞEY,GÜNDEME ALINMAYAN İKİ SÖYLENTİ ÜZERİNE CEREYAN EDİYOR

Ziyad el Rufai'nın Röportajı
El Ahbar Gazetesi

Suriye krizinin devam etmesiyle, "Zihin Koması"nın ilk anlarında silahlı çatışmanın alevlenmesinden ve "Yıldırma Politikası"nda olduğu gibi kaçırma olaylarının yayılmasından sonra, Humus halkı kendilerini bu yeni durumla yaşamaya mecbur gördüler. Humusta olan herşey iki hikâye üzerine cerayan ediyor.

Dikkatleri üzerine çektikten sonra kendisine "Devrim Başkenti" ismi verildi. İstatistikler Suriye olaylarındaki kurbanların yaklaşık üçte birinin, birkaç Cumhurbaşkanı çıkaran Humus'tan olduğunu gösteriyor. Muhalifler, kendilerinden emin bir şekilde Rejim düştükten sonra bir sonraki Cumhurbaşkanı'nın Humus'tan olacağını sıklıkla tekrarlıyorlar.

Zihin komasına girdigi ilk zamanlarda iki hafta boyunca gerilimin deli kan seviyesine vardığı, mahalleler arasında intikam için onlarca cinayet işlendiği, Arap kanallarının bombaya maruz kaldığı şeklindeki yanlış haberlerini yayımladığı aynı anlarda, Halid bin Velid Camii yakınlarındaki al-Zehra mahallesinde halktan dört kişinin idamıyla olayların tetiklendiği şehir"

Akrabalarını kaybedenlerin ruhi sıkıntılarını ve cinayet haberlerini kontrol altında tutmak için mahalleler arasında irtibatı kesen güvenlik bariyerlerine yapılan saldırılarla birlikte cinayetler meydana geldi. Şehrin ilk defa tanık olduğu heyecanın neticesinde yarısına yakını Al- Zehra mahallesi ve yakınlarında olmak üzere,  kurbanların sayısı 51'e ulaşmış oldu. Ve bu da şehrin habercilerinden birinin bildirdiği gibi "öldürülenlerin hepsi yanlış zamanda yanlış yerde bulunanlardandı"

Her şeyde iki söylenti...

Humus'taki olaylarda İsimler ve sorumluluktan başka her şey iki hikâye üzerine yoğunlaşıyor. Her iki taraf da kaçırılan kendi oğullarını ve kızlarını kurtarmak peşinde ve her iki taraf da karşısındakini öldüren taraf olarak görüyor. Her iki taraf da karşısındakinin değil de kendisinin ulusuna bağlı vatandaş olduğunu ve masum ölümlerin sadece kendi mahallelerinden ve kendi mezheblerinden olduğunu düşünüyorlar.

Ordu komutanlarından birinin çatışmaların olduğu mahallede kendi oğlu ve yeğeniyle beraber seyir halindeyken öldürülmesindeki çelişki, mezheb taraftarlığına göre değişen iki farklı hikâye olarak karşımıza çıkıyor, rejim taraftarları onun protestocular tarafından öldürüldüğünü; protestocular ise, onun Humus'lu Tallawy ailesinden olduğundan dolayı, polislerin onu göstericileri itham etmek ve güvenliklerini bozmak için öldürdüğünü söylüyorlar. Hatta bazıları onun göstericiler üzerine ateş açmayı redettiği için öldürüldüğünü söyler hale geldi.

Rasyonel olarak üçüncü hikâye keskin kutuplaşmaların ışığından çıkıyor. Komutan, yanında çocukları olmasına rağmen sadece arabası askeri araba olduğu için öldürüldü. Ve öldürülmesi sadece mezheb taraftarlığından değil, belki iktidarı kışkırtmak ve sağduyusunu kaybetmesini sağlamak için acı bir darbe anlamına gelir. Ayrıca baskısını arttırmasına, gösterilerin, kan akıtmanın ve baskının olduğu başka mecralara çekilmesini sağlamak amacını besliyordu. Fakat bu bariz ses Humus çöllerinde yankı bulmadı.

Halidiye'de..

Yüzlerce protestocunun üzerine odaklanan düşük çözünürlüklü kameradan çıkan ve Protestocuların "Mesaiyat" olarak isimlendirdikleri aydınlık gecedeki görüntüler, Mahallenin gündüz manzaralarına elbette benzemiyor. Çöp yığınları her tarafa yayılmış, yıkım ve kan kokusu, karşıt sloganların üstüste yazıldığı farklı renklerle kaplı duvarlar, nihayet kendini bütün siyasi sözcüklerde gösteren kara bir tablo... Elleri tetikte, gözleri Kannas kurşunlarından ya da on metre yakınlarına düşen RGB roketlerden korkan kum torbası arkasındaki yeni yetme acemiler. Ana caddelerin duvarlarında sanki rejime karşıymış gibi Che diye yazılan sloganlar... Ve ara sokaklarda ise müstehcen hakaretlere ve dengeli siyasi söylemleri arasında değişen sloganlara çoklukla rastlanabilir.

Gençler geçişlerde ve ara sokaklarda bütün şüpheli hareketleri denetliyorlar. Onlarla konuşmaya çalışmak fayda vermez. "Doğru'dan başkası doğru olmayacak", ve "Allah dilediğini yapar". Konuşmalarında şüphe ve korkularından gelen endişeleri onları, her şeyin Allah'ın iradesi ile olduğu düşüncesine itiyor. "Allah bizimle ve hakla beraberdir, asla bizi hayal kırıklığına uğratmayacaktır".

Şehir pazarında dükkân sahibi olan Hassan, bütün konulara mizahla yaklaşarak konuşma esnasında dökülüyor: "Ne yapıldıysa rejim yaptı, gösterilen barışçıl ve talepler ise açıktı; rejim şiddet kullandı ve gösterileri bastırmak için başka mezheblerden gençler getirdi, bu bize göre çok hassas bir konudur, cinayetleri kabullenmemiz ve susmamız mümkün değildir, sihirbazın sihri kendine döner."

Hassan, El-Hırak dışında "başka mezheblerden gençler" diye adlandırılan gençlerin varlığını veya Rejim'in şimdiki sonuçlarını kabul etmiyor; bunun ötesinde onlar kendisinin belirttiği gibi Rejim'in baskı aracıdırlar. "Bizler Rejimi düşürüp, Mısır ve Tunus'taki gibi geçiş dönemine gireceğiz"" Kendi fıkrasına dönmeden öncede gülerek şöyle diyor: "Ve bir sonraki Cumhurbaşkanı da mutlaka Humus'tan olacak, bundan başkasına asla razı olmayız."

Mahalle sakinlerinden ve gösterilere katılanlardan biri, "Humus'ta işlenen mezheb cinayetleri, Sünniler ve Alevilerin arasına fitne ateşi atmak için polis tarafından işlendi", diyor ve devam ediyor: "Suriye'nin barışçıl devrimi devam ediyor, fitneye sürüklenmeyecektir ve biz Beşşar Esed rejimini Sivil itaatsizlik ile devireceğiz, önümüzdeki cuma günü Humus'ta kapsamlı bir haysiyet grevi olacak". Tabi gösterici en ufak bir şüphe duymadan diyor ki,  " Humus'ta diğer taifelerden öldürülenlerin hepsi, 'mezheb fitnesine karşı uyanık olmak' diye vasıflandırdıkları devrimleri için öldürülen ve red edilen kendi evlatlarını müdafa için polisin ve çetelerin ellerine düşenlerdir.

Rejim tarafından desteklenen Tıp Fakültesi'nden mezun olan Usame'nin dilinden hararetli sözler dökülüyor ve diyor ki: "Mezhep fitnesi; Humus ve Hama için Hizbullah'tan keskin nişancı getirdiğini itiraf etmeye zorlanan Tammam el-Mahmud ve iki arkadaşının öldürülmesinden sonra ortaya çıktı" ve ekliyor: " Protestoların başlangıcından beri işlenen onlarca cinayet, tezahüratlarla beslenen silahlılar tarafından işlendi" Bütün protestocular, Tuğgeneral Abdou Tellawy ve çocuklarının öldürüldüğü Nisan ayından ta bu güne kadar öldürülenlerin kimler olduğunu ve kimler tarafından ortadan kaldırıldığını veya kaçırıldığını biliyor."

Caydırmak İçin Kaçırmak

Silahlı çatışmaya girişmeden önce, hiçbir kaçırma olayı olmamıştır. Kaçırma salgını silahlıların ortaya çıkması ve sokakların kontrol altına alınmasından sonra ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda Rejim tarafından kabul edilen taraf da oyuna dâhil oldu: Rehineye karşı rehine...

Kaçırılanların adediyle ilgili güvenilir rakamlar yok; fakat kaçırma olaylarının birinci sırada olduğu yerler ez-Zehra mahallesi ve etrafıdır, Protestocuların ve rejim yanlıların aynı oranda olduğu Şehrin diğer taraflarında ise kaçırma olayları gittikçe düşüyor.
Kaçırılma olaylarını takip eden komutan ise diyor ki: "Silahlı direnişçiler, diğer taifelerin bulunduğu mahallelerden rejim taraftarlarını kaçırarak rejime darbe vurmak istiyorlar.

Rejim üyelerini kaçırmadaki başarısızlıktan sonra, onları öldürmekle tehdit etmeye ve hatta öldürmeye başladılar ki bu destekçilerden ve askerlerden birçoğunu öldürdüler." Ve devam ediyor: "Rejim bu yaptıklarıyla asla aynı seviye gelmeyecek. Rejim destekçilerinin, kadınların hatta başka taifelerden olanların kaçırılmasına kadar varan işlerde, üyeleri öldürülse bile onlara bu şekilde muamele etmeyi hiçbir güç kabul etmez" .

Vasim İbrahim'in Ez-Zehra mahallesinde oturan amcasının kızı kaçırılıp iki günden sonra serbest bırakıldı. Kendinden emin olarak diyor: "Kendini ve kendi üyelerini koruyamazken devletin gençlerimizi bize geri getirmesini mi bekleyelim?" ve ekliyor: "Kolayca kaçırılmamızdan dolayı Jeb Gandla mahallesinde iki kız kurtulmak için kaçtılar, eğer bizim iki kızımızı kaçırırlarsa bizde onlardan 5 tanesini alıkoyarız. Başlatan daha zalimdir."

Rehine olayları iki taraf arasında baskıya ve "korku" dengesine de vesile olmakla beraber, birilerine "ileri gelenler" adıyla yeni ortaya çıkan bir rol biçilmesine sebeb oldu. Yetkili makamların çabaları sonucunda serbest bırakılan rehineler hakındaki haberlerle yatıp-kalkan resmi medyada bahsedilen, güvenlik güçleri ve ileri gelenleri kastediliyor. Resmi medya Baba Amru mahallesinde evlerinin tahrib edilmesinden sonra kaçırılan daha sonra Baba Amru ve İkrime mahallelerinin ileri gelenlerinin sıkıntılı gayretleri sonucunda serbest bırakılan Kinyar ailesine mensub baba ve oğuldan bahsediyor.

Üniversite öğrencisi Ahmet kendi mahallesinde rejim için başka taifeden olan vatandaşların rehin alındığını veya öldürüldüğünü inkâr etmiyor. Ama bunu, işlenen cinayetlere misilleme olarak kabul ediyor. Kanın dökülmesini ve kızların ve gençlerin kaçırılmasını, karşı tarafın elinde olan rehinelerin kurtarılması için yapıldığını savunuyor.

Diyor ki " Mademki devlet bizi korumuyor ve bizi kendine muhalif yaptı; bizde bundan sonra silah taşıyıp kendimizi koruyacağız" ve ekliyor: "Eğer devlet değiş tokuş için bizim kızlarımızı ve gençlerimizi kaçıran silahlı kuvvetlerden veya muhaliflerden tutuklama talep ederse, işte bu hakikaten Suriye devrimi olmuş olur. Sizin Rejim ile probleminiz varsa bizim günahımız ne? Sonrada çıkıp bizi rejimle birlikte olmakla suçluyorlar."

Baba Amru (mahallesi)

Beraberinde bir arkadaş olmadan Baba Amru mahallesine girmek imkânsız" Arkadaştan yardım istemekte başarısız olunca, aynı mahalleden olan taksi şoföründen yardım istemek zorunda kaldım. Gazeteci olduğumu gizlemek mümkün değil. Baba Amru'da yardım etmeden önce herhangi bir tehlikede hiçbir mesuliyet kabul etmediğini söyledi. Şoför, Baba Amru'da park ettikten sonra devrimcilerin teminatını almadan gidilmemesi gerektiğini nasihat ettikten sonra onlardan hiçbirini tanımadığını belirtti. Ve açıkça "biz güvenliğimizi temin etmek istiyoruz, ben devrimcilerin barikatlarının yanına gidecek ve onlara 'Allah sizi korusun ve başarılı kılsın' diyeceğim, daha sonra Askerlerin bulunduğu barikatlara ulaşınca onlara da 'Allah sizi korusun ve başarılı kılsın' diyeceğim. Bunu yapmadan güvenliği temin etmek mümkün değil".

Daha sonra sürücü farklı bir taifeden bir adamdan seyahat arabası satın alan birinin hikâyesini anlattı. Arabanın bir önceki sahibinin "devrim güvenlik gücü" tarafından arandığı anlaşılıyor. İlk seferde "silahlı kişiler tarafından, diğer taifeden aradıkları adam zannedilerek durduruluyor ve ağır bir şekilde dövülüyor, adam hemen aranılan kişi olmadığını, kendisinin Baba Amru mahallesi sakinlerinden olduğunu ispat ediyor, sonra adamı bırakıyorlar". Ve anlatmaya devam ediyor: "İkinci seferde durdurmuyorlar; fakat oturduğu Baba Amru mahallesinde, oğlunun kullandığı araba kurşun yağmuruna tutuluyor. Ölmüyor; fakat bazı kurşunlar isabet ediyor." Daha sonra genç adam alaylı bir şekilde şöyle diyor: "Demek Devrim güvenlik gücünün son sistem kurşunlarının kurbanı olmak gerekiyor"

Sonunda korkunç bir hale gelmiş olan Humus'a sıkıntıyla ulaştık. "Kardeşim, bizler kardeşiz, bu mezheb nereden geldi? Peki, arabayı satın alan adamın günahı neydi? Veya tam tersi, Baba Amru'dan aranan birinden araba satın alan İkrimeli şahsın günahı ne? Allah bize yardım etsin ve bizi hayırlara ulaştırsın" diyerek sözünü tamamlıyor.

Silahlı milisler tarafından kontrol edilen Jeb Gandla mahallesinde oturan Nureddin diyor ki: "Burada hür fikir beyan etmek mümkün değil. Barışçıl ortam, değişim rüyası ve zulmü bitirme düşüncesi; protestoculara kendilerini korumaları için sundukları silahları taşıma kampanyasından sonra kâbusa dönüştü" ve ekliyor:

"Ordu ve Polis her zaman yaptığı gibi bir defasında yine başka mezhebden olan vatandaşlara mazot taşıyan dolu bir tankeri hedef aldı. Üzerine ateş açtılar ve RGB roketi fırlattılar, evlerden biri isabet aldı ama tankere çarpmadı. Düşün ki eğer isabet alsaydı büyük bir felaket olacaktı. Hiç kimse, çocukları Silahlı kuvvetler tarafından bilerek veya yanlışlıkla öldürülene kadar bunları kabullenmiyor. Hayatlarımız onların yüzünden cehenneme dönmüş" ve sözünü alaylı bir şekilde bitiriyor: "Onlar hiçbir şeye isabet ettiremezler, ben RGB roketinin vurduğu hedeflere şahit oldum, krizin başlangıcından beri 50'den fazla saldırı haberi okudum, evime yakın olan El-Fanus kavşağındaki bariyerleri imhaya çalışmalarına şahit oldum, bunlar sadece yalanlarına ve abartmalarına işaret değil; aynı zamanda kendilerinin bir gurup sabıkalı ve iğfalci olduğunu gösteriyor"

Nureddin'in sözleri muhalif başka bir arkadaşı olan Yasir'i kızgınlığını artırıyor. Yasir diyor ki "Her şeyden sorumlu olan Polis'tir, protestoların büyümemesi için mezheb kartlarıyla oynayan kendisidir. Krizin başlangıcından beri silahlıların varlığı, polisin halkın taleplerine boyun eğmesini gerektirirdi." Suriye medyasından da şüphe duyuyor:

"Rejim, Suriye'de olup biteni dikkatle nakletmeleri için ülkeyi Özgür basına açsın ve mezhep hassasiyetleriyle de artık oynanmasın." Ayrıca diyor ki: "El-Hırak Şeyh el-Arur'a bağlıdır; çünkü başından beri devrimle beraberdi". Tüm medyaya sert eleştirileri yöneltmeyi ihmal etmiyor: "Humus'ta devriminde büyük rolü olan, gösterilere katılan ve mezheb gerilimlerini hafifleten Laik ve solcu gençlerin haberlerini karartıyorlar"

Halep'ten ayrılıp 20 senedir Humus'un el-Beyade mahallesinde oturan, Suriye'de büyük ve meşhur el-Kibare aşiretinden Ebu Halid diyor ki:

"Basitçe söylemek gerekirse, bu haydutlar -özür dileyerek söylüyorum- Hizbuşşeytan üyelerinden ve Mukteda el-Sadr'ın savaşçılarından korunmaya çağıran pankartları sallıyorlar; fakat bunlar Hizbullah'ı Hizbuşşeytan veya lat olarak tavsif ediyorlar. Ellerinde Lübnan Müstakbel Partisi'ni selamlayan pankartlar asıyorlar, herhalde onlardan fon alıyorlar. Ben kesinlikle yalan ve iftira olduğunu biliyorum, ama bizden herhangi birinin onlarla tartışmaya cesareti var mı? Ben sıradan bir insanım, İşbirlikçi olduğu için Mübarek'in düşmesine sevindim, ama Beşşar İsrail karşıtı, vatanını seven iyi bir insan. Mahallede Hasan Nasrallah'a hakaret edildiği zaman üzülüyorum ve 'bizi affet ey Nasrallah' diyorum." Ve tereddüt etmeden devam ediyor: "Ben Beşşar'ı destekliyorum ve edilen hakaretleri reddediyorum; fakat Nasrallah'a Hakaret büyük günahlardandır, çünkü İsrail ile mücadelede uzman bir insandır" İşbirlikçi veya akılsızdan başka kimse ona hakaret etmez"

Grev hakkında ortalıkta dolaşan iki söylenti

Halkın taleplerine rejimin kulak vermesini sağlamak amacıyla, Suriye'de yapılan protestoları destekleyen koordinasyonlu çalışmalar neticesinde yapılacak olan onur grevi arifesinde Humus halkı, zaruri gıda malzemelerinin dükkânlardan boşalmasına sebebiyet veren büyük bir erzak temin etme kampanyasına soyundu.

Her biri birbirinden kopuk ve zıt bu iki söylenti, ailelerinin gıda ihtiyaçlarını temin etme kampanyasına şehir halkının büyük bir katılım göstermesi konusunda da kendini gösteriyor.

Cumartesi günü temel gıda malzemelerine hücum edilmesi, halkın greve hazırlandığının bir delili olarak gören muhalifler, piyasaların hareketlenmesinden mest olmuş durumdalar. Çünkü bu onur grevi kapsamlı olacak ve uzun sürecek. Özellikle sivil itaatsizlik durumuna ulaşmak, uzun vadedeki hedefleri arasında bulunmaktadır.

Diğer taraftan rejim yanlıları ise gıda malzemelerinin satın alınması hususunda yürütülen bu büyük kampanyanın, silah zoruyla grevlerin yapılması için baskı yapan gözü dönmüş silahlı gruplardan Humus'u kurtarmak için ordunun göstereceği direniş hakkında sağlam söylentilerle sendeleyen güvenlik süreci için bir hazırlıktan başka bir şey olmadığını düşünüyorlar.

velfecr

Diğer Haberleri

Putin: İsrail'in Hamas saldırısına tepkisi savaşa değil, Gazze halkına yönelik soykırıma benziyor
Beyaz Saray'a alınmayan Müslüman belediye başkanına destek
Kanada Hükümetinden Yoksullara ve Engellilere 'intihar'Tavsiyesi
Yeni Zelanda'daki Cami Saldırısı Davasında Yeni Gelişme
Yeni Zelanda'da Müslüman Öğreciye Saldırı