Türkiye'nin, birbiriyle bağlantılı olduğu kuşkusuz, iki önemli hadisesi var:
Yazar E-Posta: atasgetiren@bugun.com.trHaber Tarihi: 9 Temmuz 2008-Ak Parti'nin kapatılma davası
-Ergenekon ve darbe girişimi davası Bu iki konuda Hürriyet'in (Yazı işleri politikası ile Milliyet buna dahil) duruşunun, önemli bir medya grubunun tavrının tarihe kaydı açısından not edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ak Parti'nin kapatılması konusunda bu iki gazetenin tavrının, kapatmadan yana olduğu söylenebilir. Savcılık iddianamesi, daha çok, bu iki gazetenin başından beri yürüttüğü "Türkiye muhafazakarlaşıyor, İslamlaşıyor, Ak Parti laik zemini dönüştürüyor" kampanyasını besleyecek haberlerine dayanıyor. Korku tema'sı, başından beri ısrarla sürdürülüyor.
Bu iki gazete, Ergenekon ve darbe soruşturmasında ise, genelde bu soruşturmayı etkisiz hale getirme politikası izliyor.
-Soruşturmayı önemsemeyerek,
-Soruşturmayı gülünç hale getirmeye çalışarak,
-İddianame gecikmesini, soruşturmanın altının boşluğuna delil gibi yorumlayarak, -Sembolik olayları kullanıp, bütün sanıklara mazlum ve soruşturmayı yürütenlere intikamcı - despot imajı yükleyerek...
Ak Parti'nin kapatılması ile Ergenekon arasındaki bağlantı ise, Ergenekon oluşumunun, Ak Parti dönemindeki eylem hedefinin Ak Parti iktidarının devrilmesi ile alakalı olmasıdır. Ergenekon'un böyle bir hedefi varsa, açıktır ki, partinin kapatılma süreci bu hedefle birebir örtüşmektedir. Peki Hürriyet ve Milliyet neden böyle bir misyon üstlenmiş olabilir?
Burada iki ihtimal üzerinde durulabilir:
-Bu iki gazetenin yönetimi, böyle bir darbe girişimi bulunduğunu bilmemekte, buna inanmamaktadır. -Bu iki gazetenin yönetimi, darbe girişimi olduğunu bilmekte, ama buna zımnen destek olmaktadır. Önce bilmemeyi, inanmamayı ele ele alalım: Günlükleri vs'yi bir kenara bırakalım. Doğan Grubu'na daha içerden bir bilgi sunulmuştur. Grubun diğer organı Radikal'in genel yayın yönetmeni İsmet Berkan, sütununda, 7 gün süreyle "Ergenekon tarihi"ni anlatmıştır.
Bu dizi, Savcının iddianamesine aynen girse yadırganmaz. Aynı netlikte olmasa bile, Radikal'in Ankara Temsilcisi Murat Yetkin'in bu çerçevedeki yazıları da, geçen 5 yıl içinde TSK bünyesinde çok da olağan şeyler yaşanmadığını ortaya koyacak niteliktedir. İsmet Berkan'ın ulaştığı bilgilere Ertuğrul Özkök'ün ulaşmamış olmasını, ben, Özkök'ün gazetecilik birikimine hakaret sayarım. Kıvrıkoğlu'nun manevrasıyla Edip Başer'in emekliye sevki, Yalman
- Eruygur ikilisinin potaya sokulması, "Genç subaylar Rahatsız" manşetlerinin üretimi, dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'le ilgili o zaman Hürriyet'de yazan Emin çölaşan'ın sütunlarına yansıyan istihzalar, bunun Genelkurmay bünyesinde yol açtığı sarsıntılar....
Yani bütün bunlardan haberi yok mu Sayın Özkök'ün ve Sayın Sedat Ergin'in? Ben de, böyle dönemlerde yaşanan kaosun, bilinçli veya ihmal sonucu, sanık haklarının çiğnenmesine yol açtığını, bunda Türkiye'nin çok acılı örnekleri bulunduğunu düşünüyorum. Kuddusi Okkır'ın başına gelenlerin gözden kaçırılması elbet insani hassasiyetle bağdaştırılamaz. Bu konuda duyarlı olmaya hak veriyorum.
Hatta duyarsızlığı kınıyorum. Ama, bunun ikisinin arasında bir yer yok mu? Yani hem, hak ihlallerine karşı çıkıp hem de darbe girişiminin açıklığa kavuşturulması konusunda hassasiyet sergilenemez mi?
Ali Bayramoğlu, Taraf'ta, Neşe Düzel'e verdiği mülakatta "Kuvvet komutanlarının 2003, 2004 yıllarında darbe hazırlığı içinde olduğunu Hürriyet grubu biliyordu. Ertuğrul Özkök biliyordu." diyor, artı, Murat Yetkin'e atfen "İstanbullu gazetecilerin Ankara'da Gölbaşı'nda darbe eksenli bazı toplantılara katıldığını" belirtiyor ve şunu söylüyor:
"Eğer sen o toplantılarda öğrendiklerini yazmıyorsan, bu ülkede darbe olabileceğinin hesabını yapıp onlarla iş tutmaya başlıyorsun demektir ki 2002, 2003'te böyle oldu" Bayramoğlu ayrıca, darbe girişimlerinden Ertuğrul Özkökün bilgilendirmesi ile Aydın Doğan'ın da bilgi sahibi olduğunu, askerle görüşmeye davet edildiğini ama onun bunu kabul etmediğini anlatıyor. İyi...
O zaman darbelere arka çıkılmamış, iyi. Peki bugün neden, Türkiye'nin en kadim hastalığı, demokrasinin bir türlü demokrasi olamamasının sebebi olan darbeciliğin kökünün kazınması yolunda atılmış bir adımı engellemek gibi bir misyon içinde yer alıyor?
Neden kendi tarih çizgisinde demokrasiyi ıskalamak gibi bir kırılmanın not edilmesini göze alıyor?
Acaba bu sorunun cevabı "Ak Parti ile köklü bir hesaplaşma" olabilir mi? "Derin devlet"le "Hürriyet çizgisi" nin örtüştüğü iddialarına hak vermek mi gerekiyor?
Durum böyle olduğu için, "Darbe girişimi içinde medya mensupları var mı?" sorusu sorulduğunda, Türkiye'deki geçmiş örneklere bakılıp "Medyasız olur mu?" cevabı veriliyor ve herkesin güncel duruşu göz altında tutuluyor.