Geleneğimizde Muharrem ayı, Zilkâde, Zilhicce ve Receb ayları ile beraber hususi yeri olan dört aydan biridir. Haram aylardır. Savaş yapılmaz bu aylarda mesela... Mutlak barış tecellisinin idrak edileceği aylardır… Hz. Ali tarafından nakledilen bir hadiste bir sahabî Hz. Peygamber’e gelir ve “- Ramazan ayından sonra en çok bana hangi ayda oruç tutmayı tavsiye edersiniz?” diye sorar. Hz. Peygamber ona: “- O ay Allah’ın ayı olan Muharrem’dir. O günde Allah geçmiş bir gurup günahkârın tövbesini kabul eder” buyurur.
Tabii meş’um o Kerbela hadisesi bu ayın başlarında meydana gelmese idi bu ayın mana ve ehemmiyeti bu şekilde idrak edilecek idi. Ama olan oldu. Hem de haram ayda. “Hasan ve Hüseyin’i seven beni sevmiştir onlara buğzeden bana buğzetmiştir” diyen (Ahmed, Müsned, II/288) Peygamberin ümmetinden olduğunu ileri sürenler tarafından vahşice katledildi Hüseyin.
Bu hadiseyi örtbas etmek veyahut küçültmek isteyenler Muharrem ayının faziletine dair Hz. Peygamber’in söylediği sözleri öne çıkarmaya ve hatta hiç alakası olmayan ve hepsi de bu ayda olduğunu iddia ettikleri ve nedense hepsi de olumlu olayları alternatif olarak ortaya atmaya başladılar. Aşure tatlısı icad ettiler. Bugün de sıkça şahit olduğumuz o psikolojik savaş taktiği olan beyaz haberler yayma yöntemini kullanarak..
Lakin ehl-i hakikat olanlar bu hadiseyi hiç unutmadılar. Diğer sahih Muharrem ayı kutsallığı rivayetlerini inkar etmeden buna bir de Hüseyin’i yadetmeyi kattılar. Bir intikam kindarlığı olarak değil, bir asil duruş olarak Hüseyin’i hep hatırda tuttular. Hatta bazen bu olayı diğer hadisatın o kadar üzerinde bir olay olarak gördüler ki;
“Ger bileydi sulbünden geleceğini Yezid’in
Almadan boşardı Havva’yı Âdem”
deyecek kadar Hüseyin aşkına dünya tarihini alt üst etmeyi bile göze aldılar.
***
Psikolojik kişilik veyahut karakter analizi yapan bazı çalışmalarda sizi tarihteki, hatta mitolojideki bazı karakterlerle, kahramanlarla özdeşleştirerek anlamaya çalışan metodlar bulunmaktadır. Arketipsel olarak Zeus musunuz yoksa Hermes mi bunu anlamaya çalışırlar. Veyahut diğerleri…
Ferdi karakter inşanız ile dini tavır alışlarınız arasında irtibat vardır. Buna eskiler meşreb, zevk v.b. gibi tabirlerle karşılarlardı. Mesela dinde sûfiyâne zevke sahip olanların kişilikleri ile ham sofu veyahut katı molla denilen tavra sahip olanların karakterleri arasında büyük fark vardır. Hatta bu mezheplerin, bu meşreplerin bile bu karakterlerden çıktığını ileri sürenler vardır (Psiko-teoloji). Selefi düşüncenin piri sayılan tarihteki bir âlimin hayatını okuduğum zaman daha çocukluğundan itibaren herkesle kavgalı olduğunu, geçimsiz, mızmız, agresif tavırlar sahibi bir taşralı olduğunu gördüm. Bu zatın daha sonraları tekfirci düşüncenin fikir babası olmasını anladım sanırım. Benzer şekilde “Ben Mevlana’yı okuduktan sonra hayatım değişti, Müslüman oldum” diyen de görürsünüz “Ben Mevlana’dan hiç hoşlanmam, bana hiç hitap etmiyor” diyen de.. Bunların hepsi karakter meselesi, meşreb meselesidir… Halk tabiri ile “Hoşaf” meselesi de diyebilirsiniz.
İşte Hüseyin de bir meşreptir Yezid de.. Fakat siz Hüseyin misiniz Yezid mi?. Dinde, siyasette hangisi olduğunuzu netleştirmeniz lazım.
Bir sene evvel Google Maps üzerinde yaptığım aramada dünyada 4 Arap ülkesinde Yezid isminin bazı caddelere verildiğini hayretle görmüştüm. Dün bu araştırmayı tekrarlayarak güncellemek istedim. Ve gördüm ki o sayı tek ülkeye inmiş. Güzel bir gelişme. Bugün itibarı ile Suudi Arabistan’ın Cidde şehrinde el-Faysaliyye semtinde bir caddenin adı ve aynı ülkenin başkenti Riyad yakınlarında el-Mecma kasabasında bir sokak adı ve de yine başkentte bir lisenin adı olarak Yezid b. Muaviye geçiyor. Ayrıca bazı Arap sitelerinde kendisinden Emirü’l-Mü’minin gibi lakaplarla anıldığına da şahid oldum. İşte tercih sizindir. Hüseyin’in karşısında Yezid olmayı tercih ederseniz onunla haşrolursunuz.
Öbür taraftan bazı müfrid Şii sitelerinde de bütün Sünnilerin Yezid’i çok sevdikleri, ona Mü’minlerin Emiri dediklerini anlatan karşı propoganda siteleri de gördüm.
Miskin Yunus söyler sözün
Yaş doldurmuş iki gözün
Bizi bilmeyen ne bilsin
Bilenlere selam olsun
Dostlar! Bizim geleneğimiz başından beridir Hüseyni’dir. Bizde Yezid adı sevilmez. Ancak yaramazlık yapan çocuklar tıpkı babaannemim bize yaptığı gibi “Bre Yezidler” diye kovalanırdı. Mezhepçilik için değil gerçekten Hüseyin derdik biz. Amasya’da medfun Nakşi-Hâlidî şeyhi Karabağlı Seyyid Hamza Nigârî’nin (v.1886) dediği gibi:
Allâh’ı Muhammed’i âli seven dostânız
Ne Sünnîyiz ne Şîî, bir hâlis Müsülmânız
Çehâr yârı isteriz zîrâ ki Mustafâ’nın
Dostuna dostuz vallâh, hasmânına hasmânız
Sufyânîlerden bî had Mervânîlerden bî ad
Eyleriz hâşâ zîrâ biz hasm-ı mürtedânız
Muhammed’in âli’nin hasmına Allâh, nefret
Eyleriz biz de (zîrâ) düşmen-i merdûdânız
Tâbi-i Süfyânîler, dostân-ı Mervânîler
Merdûdlardır hüveydâ, biz makbûl rehnümânız.
Samiha Ayverdi hanım 50’li yıllarda yazdığı Muharrem-i Şerif Hakkındaki yazısında bizim geleneğimizin bu konudaki tavrını şöyle özetler:
“…Muharrem ayının birinci günü bizim yılbaşı diye bildiğimiz hârika bir geleneğimiz teşekkül etmiştir. Ama bu son 50-60 sene içinde unutulmuştur. Muharrem’in birinde büyükler tarafından bereket parası verilirdi. Bu âile arasında olduğu gibi, dervişan arasında da olabilirdi. Bu hem yeni bir senenin muhâsebesi, eski senenin yeni bir sene ile karşılaştırılması, hem de yeni senede kazanılacak hayâtın her yönden bereketli olmasının ilk tembihi idi. Muharrem ayının ikinci önemi peygamberler târihi açısından ortaya çıkar. Meselâ bu ayda Hz. Adem’in cennetten çıktıktan sonraki tövbesi ilk defa kabul olunmuş, Hz. Yunus balığın karnından, Hz. İbrâhim ateşten kurtulmuştur. Hz. Mûsa’nın Mısır’dan çıkması ve Hz. Nuh’un tufandan kurtuluşu da sayılabilir. Peygamber Efendimiz Medîne’yi teşrif ettikleri zaman Medîne’de Yahûdiler var ve onlar Muharrem’i çok iyi biliyorlar. Muharrem’in onuncu günü oruç tutuyorlar. Müslümanlar Peygamber Efendimiz’e Kuran-ı Kerîm’de Nuh ile ilgili âyetler olduğunu, Nuh Peygamber’le alâkalı olayların anlatıldığını, bu sebeple Muharrem’de oruç tutmak istediklerini söylüyorlar. Hz. Peygamber: Tutulabilir, fakat Yahûdilere benzememek şartı ile. Yâni ya 9-10’da, ya da 10-11’inci günlerde iki gün oruç tutabilirsiniz buyuruyorlar. Ama İslâm tarihi noktasından 10 Muharrem’de özellikle Ehlibeytin, Peygamber soyuna saygısı olan insanların çok acıklı bir hadise ile karşılaştıklarını görüyoruz. 10 Muharrem’de Hz. Hüseyin Efendimizin şehâdeti var… Önemli olan ibret alabilmektir. Bu devirde de Hz. Hüseyin ve Muâviye [Yezid ?] vardır. Önemli olan sen hangi noktadasın? İnsanın nefsânî arzuları çalışmasına, vatanına olan hizmetine mâni olacak noktada ağır basıyor mu? İçimizdeki Hüseyin çalışma, hizmet aşkıdır. Her türlü güzellik, doğruluk Hz. Hüseyin’dir. Kendimize âit arzu ve isteklerimiz, kinimiz, gururumuz, Muâviye’yi temsil eder. Hangi yöndeyiz? Evet Müslümanlıkta mâtem yoktur. Ama Hz. Peygamber torununa ve hânedan soyuna yapılan zulümlerden, çektikleri sıkıntılardan dolayı, hürmeten 1 Muharrem’den 10 Muharrem’e kadar bol su harcanmaz, temizlik, çamaşır, banyo gibi işler yapılmaz, yeni bir şey alınmaz, hediyeleşilmez, düğün ve eğlence yapılmaz..” (Kaybolan Anahtar, 234).
Gelin bu hafta Sünni Şii hep beraber olalım zalimlere karşı “Ya Hüseyin” diyelim. “Hüseyin benden bir parçadır” diyen dedesi aşkına Hüseyin bizi birleştirsin. Onun ruhuna Fatiha’lar, Yasin’ler, Mersiyeler okuyalım. Çocuklarımıza rol model olarak Hüseyni olmayı öğretelim. Safımızı, ecdadımız gibi kavi ve billur tutalım. Torunları nerelere meylederse etsinler ecdadın omurgası işte budur:
Nola mecrûh eylese a’dâ bizim endâmımız
Mest-i sahbâ-yı cefâyız biz Hüseynîlerdeniz
Âteş-i hubb-i cemâlin ile yansın cismimiz
Sûz-i aşka mübtelâyız biz Hüseynîlerdeniz.
yenişafak/Mahmud Erol Kılıç