Bu yazıyı başta “Reis” olmak üzere, külliyedeki herkese ve “Ben de iman edenlerdenim” diyen kardeşlerime yazıyorum: Kur’an-ı Kerim bize Hz. Musa ve Hz. Davud’dan örnekler verir. Hz. Musa zulüm altındaki kavmini Firavunun zulmünden kurtardı, denizi yarıp geçtiler. Aç kaldılar kendilerine Bıldırcın kebabları, kudret helvaları ikram edildi. Ben-i İsrail’e aynı anda iki Peygamber rehberlik ediyordu: Hz. Musa ve Hz. Harun. Biz Peygamber değiliz. Dolayısı ile “Masum” da değiliz. Hz. Muhammed (SAV)’e verilmeyen gök hazinelerinin kapısının anahtarı bizden birinin elinde de değil. “Mucize” gösterecek de değiliz. Evet, kuyudaki Yusuf’u Mısır’a sultan eden Allah bizi yeryüzünün varisi kılmak istiyor. Kuyudaki Yusuf’u Mısır’a sultan eden Allah O’nu ve kavmini 7 yıl bolluk ve 7 yıl kıtlıkla imtihan etti. Allah bizi de, mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak KİMİ ZAMAN EKSİLTEREK imtihan edecektir. Ve o Allah, biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmeden, bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir. Ve o Allah, cahil ve zalim bir topluluğa, kafirler, fasıklar ve münafıklar topluluğuna yardım etmeyecektir. “İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden helak olan bir kavim olmak istemiyorsak” yeniden bazı şeyleri düşünmemiz gerekiyor. Babamız Peygamber olsa gelse, bizi kurtaramaz. Herkes için yaptığının karşılığı vardır. Kurtarıcı yok. Kurtuluşa, Allah’a, Resulüne ve kitaba çağıran rehberlerimiz vardır, kendine çağıran değil! Sakın, Şeytan bizi Allah’la aldatmasın ve biz de Din ve devlet büyüklerimizi İlah ve Rab edinmeyelim. Onlardan güç yetiremeyecekleri şeyler istemeyelim ve onlar da kendi ellerinde olmayan şeyleri vaad etmesinler. Değişmesi gereken, başımızdakilerden önce biziz biz! İktidar sahipleri, toplumun aynadaki görüntüsüdür bir bakıma! Bunu anlayalım artık. Hz. Musa kavmini Firavundan kurtardı, ama mucizevi bir kurtuluşla esenliğe çıkanlar daha Kudüs için yola çıkmadan, daha o muhteşem günün hatıraları canlı iken, o olayın üzerinden aylar geçmeden sapıttılar ve Allah da onların yollarını sapıttı. Hz. Musa Tur’a çıktığında, kavmi, Samir’in yalanına uyup altın bir buzağıyı Allah’a şükran nişanesi olarak sunmaya kalktılar da lanetlendiler. Bu olaydan sonra yanlışların arkası gelmeye devam etti ve 15 günlük Kudüs yolculuğu tam 40 yıl sürdü. Hz. Harun yolda vefat etti. Hz. Musa Kudüs’e varamadan O da yolda vefat etti ve Yuşa aleyhisselam kavmini Kudüs’e götürdü. Sapıtan bir kavmi Allah’ın elinden alacak bir lider, önder yoktur! Hiçbir halk, hiçbir devlet, masivaya ait, kul yapısı hiçbir şey ezeli ve ebedi değildir ve olamaz. Çoklukla övünmeyin. Yaptıklarınızla övünmeyin. Veren Allah alır da. Kimse Hz. Süleyman kadar zengin değildi, olmayacak da. Onun serveti bir asır bile sürmedi. Mucizevi bir şekilde inşa edilen Mabedinin taşlarının hiç biri yerinde değil artık. Elinizde Hz. Musa’nın asası, Hz. Davud’un kılıcı, Hz. Süleyman’ın yüzüğü olsa ne yazar. Onların sahiplerinin durumu ortada değil mi? Hz. İsa, “Mesih”ti. Ruhul Kuds’tü, kavmini mi kurtardı, kendini mi? Kurtaracak olan Allah’tır, o zaman yalnız O’na sığının ve O’ndan yardım dileyin. Bizim için tek onur, tek görev, O’nun rızasının tecellisinin vesilesi olmaktır. O bize değil, biz O’na muhtacız. O’nun kolaylaştırdığından kolay, zorlaştırdığından zor bir iş yoktur. O görür, duyar, bilir, Kadiri mutlak / Mutlak iktidar sahibidir ve O “ol” der ve o şey hemen olur. Olduran, öldüren, diriltecek olan, kadere, rızga ve ecele hükmeden O’dur. Hiçbir ölümlüye “öl de ölelim, vur de vuralım” demeyin, aklınızı kiraya vermeyin, haşa birilerinin “Tanrıyı kıyamete zorlaması” gibi kimse Allah’ı iktidara zorlamak gibi bir gaflete düşmesin. Haksız kazanılan paralar ve gasbedilen, ehliyetsiz ellerdeki makamlarla, “kem alat” ile “kemalat” olmaz, bilesiniz! İnsanlar ne çabuk umuda kapılıp, ne çabuk ye’se kapılıyorlar. Hani O bizi” sabreden, şükreden, direnenlerden” bulacaktı. İman ettiğimiz kitapta bunlar yazılmadı mı? Biz de bunları kabul ederek mü’min olmadık mı? Hani “Havf ile reca” (Korku ile umud) arasında bir yerde duracaktık. “Bir musibet, bin nasihattan hayırlıdır” derler ya, bu musibetlerin arkasında gizli bir “hayır” vardır diye düşünüyorum. “Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir”. Bizim bir silkelenmeye ihtiyacımız vardı. Ben düşmanlardan korkmuyorum. Hiç korkmadım. Ben kendi içimizdeki “beyinsizlerden” korkuyorum. Onları çok sevmiştik oysa ve onlara makam, mevki, itibar ve servet ikram etmiştik!? Çevremizi onlar kuşatmıştı. Ve sonuç: Gelinen nokta ortada. Haram para, fuhuş, kumar, uyuşturucu, rüşvet, torpil, hangisini sayayım ki.. İmam-Hatiplerde, İlahiyatlarda namaz kılanların oranı ne biliyor musunuz. Başörtülülerin ve sakallıların savruldukları yeri görüyoruz. FETÖ durduk yerde ortaya çıkmadı. Şeytanın varlığı günah işlememizin bahanesi, gerekçesi olmaz. Peki bu yalan dine bu kadar insan nasıl kaptırdı kendini. Ve bu sapkınlık içindekiler FETÖ’cülerden ibaret mi sanıyorsunuz. Talut - Calud olayını hatırlayın. Düşmanın güçlü ordusuna karşı güçlü bir muvahhidler ordusu. Yola çıkarken öyleydi. Başlarında güçlü bir komutan. Irmaktan geçerken su içmemeleri, içeceklerse de çok az içmeleri istendi. İçenler çok büyük çoğunluktaydı ve kana kana içenler nehrin bu tarafında kaldılar. Geçenler yüzlerle ifade edilen küçük bir topluluktu. Düşmansa çok güçlüydü. Sonuç: Azınlıkta olanlar, güçlü komutanın savaş taktikleri ile değil, Davud’un sapanı ile savaşı kazandılar. Allah dilerse böyle olur. O, Zebur’un ikram edildiği Davud AS’ın oğlu Süleyman AS da, babası vefat ettiğinde daha 12 yaşında idi. Oysa 19 oğlu vardı Davud AS’ın. Allah Süleyman aleyhisselama Mabedin inşasını ikram etti. İlim ve hikmet, güç ve kuvvet, bütün zamanların en büyük servetini verdi. O da sadece kendi kısa ömrü ile sınırlı idi. Hz. Süleyman, İsa AS’dan 900 yıl kadar önce yaşadı. Güç, iktidar ve servet konusunda kamu alanında sorumluluk üstlenenler Hz. Davud ve Hz. Süleyman’ın hayatını okumadan işe başlamasınlar. “Kılıçların” ve “yüzüklerin efendisi”nin sırrı bugünümüzü aydınlatacak birçok hikmeti içinde barındırıyor. Övünmeyi, dövünmeyi bırakalım. İmtihan oluyoruz. Tek gerçek bu. Korku, tereddüt, ye’s yok. Onlar iman zaafıdır. Bizi gören duyan, bilen hüküm sahibi bir Allah var! Allah’a dayanın, sa’ye sarılın, hikmete ram olun! “Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.” Allah bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek ve bizi yeryüzünün varisi kılmak istiyor olamaz mı? O zaman O’na layık olmaya bakalım. Hz. Musa, Hz. Harun, Hz. Davud ve Hz. Süleyman’ın ali ve ashabına selam olsun. O soyun son risaletine sahip İsa Mesih AS’a, hepsinin ortak atası Al-i İbrahim’e ve Onların hakikatını bize ulaştıran hatemünnebiye de. Selâm ve dua ile. Yeniakit