Ve ey İnsanlar, bize kuşların dili öğretildi, dedi." (Neml; 16)İncil Hazreti Süleyman (a.s.)’ın kuşlar ile hayvanların dilini bilip bilmediği konusunda kayıtsız kalıyor. Ancak İsrail oğullarının rivayetlerinde bu husus açıklıkla ifade edilmiştir. (Bk: Jewish Encyclopaedia: Cilt: XI, s. 439).
Emrine Cinlerin Verilmesi
"Süleyman'ın cinlerden, insanlardan ve kuşlardan askerleri toplandı. Bunlar daima onunla giderlerdi." (Neml; 17)
Saba Melikesinin Tahtının Anında Getirilmesi
"Kendinde kitaptan bir ilim olan (zât.) 'Ben onu, gölünü yumup açıncaya kadar sana getiririm dedi. Süleyman melikenin taktını karşısında görünce: 'Bu, Rabbimin fazlıdır. Rabbim beni şükür nü veya nankörlük mü edeceğim diye imtihan etti. Şükreden âncak kendi menfaatine şükreder. Nankörlük edenin işinden Rabbim tamamen müstağnidir. O çok kerem sahibidir.' dedi." (Neml; 40)
Hz. Dâvûd ve Süleymân’a bahşedilen ikram kabilinden mucizelerin mahiyetini ve ehemmiyetini anlamak için onların dönemlerine ve dolayısıyla peygamberlik misyonlarına vakıf olmak gerekir. Kısaca ifade etmek gerekirse Dâvûd ve Süleyman (a.s.)’ın dönemleri, İsrailoğullarının zillet ve esaret içerisindeki durumlarından kurtulup, tarihlerindeki en parlak ve müreffeh duruma ulaştıkları dönemdir. Bu çerçevede İsrailoğulları tarihinde, Tâlût komutasında başlayan yükselişin, Hz. Dâvûd ile birlikte ivme kazandığını, Hz. Süleymân döneminde de zirve noktasına ulaştığını söylemek mümkündür.
Hz. Dâvûd’un, esaret ve zillet altında yaşamış olan İsrailoğullarını hem maddî hem de manevi olarak toparladığı ve yeniden imar ettiği söylenebilir. Bu çetin süreçte Hz. Dâvûd’a her iki sahada da nübüvvetini tasdik eden mucizelerin verildiği Kur’ân’da haber verilmiştir. Bu bağlamda, Kur’ân’ın ifadesiyle, savaşın şiddetinden korunmak için zırh yapma sanatı Hz. Dâvûd’a öğretilmiş ve böylece bedeni örtecek uzun zırhları intizamla dokuması emredilmiştir.Bu vakıanın mucizevî yönü, Hz. Dâvûd’a zırh yapma sanatının öğretilmesinden ziyade, onun elinde demirin yumuşatılmış olmasıdır. Bazı alimler ilgili ayette geçen demirin yumuşatılması (والنا لھ الحدید) ifadesini, farklı şekillerde yorumlamışlarsa da başta Hasan el-Basrî (ö. 110h.) ve Katâde (ö.117h.) olmak üzere tâbiûnun en meşhur ulemasına dayandırılan görüşe göre, mezkûr ifadeden kasıt; demirin çamur, balmumu ya da hamur kıvamında yumuşatılmasıdır ki böylece Hz. Dâvûd, güç kuvvet uygulamadan ya da ateşi kullanmadan demiri işleyebilmiştir. Bu görüş, en temel tefsir kaynaklarında nakledilip kabul görmüştür.
Hz. Dâvûd’a bahşedilen mucizelerden bir diğeri de dağların ve kuşların onun zikrine iştirak edip Allah’ı tesbih etmesidir. Hz. Dâvûd’a Zebûr’un verildiği Kur’ân’da müteaddit defalar zikredilmiş bir husustur.Sesinin güzelliği ile bilinen Hz. Dâvûd’un Zebûr’u çok okuduğu ve Allah’ı çok zikrettiği de yine Kur’ân’da ifade edilmiştir.İşte bu zikir esnasında dağların ve kuşların Hz. Dâvûd’un zikrine iştirak ettikleri Kur’ân’da haber verilmiştir.Hz. Dâvûd’a bahşedilen bu mucizenin, nübüvvetinin doğruluğuna delil teşkil ettiği açıktır.Hatta Taftazânî, Hz. Dâvûd zamanında İsrailoğulları arasında müziğin çok revaçta olduğundan bahsetmiş, Hz. Dâvûd’un da bu noktada mazhar olduğu mucizelerle nübüvvetinin tasdik olunduğunu ifade etmiştir ki bu durum, mucize konusunda daha önce işaret ettiğimiz sünnetullaha da uygun düşmektedir.
Hz. Dâvûd’un hem hükümdarlığını hem de peygamberliği tevarüs eden Hz. Süleyman’a da benzer mucizeler verilmiş ve İsrailoğulları onun hükümdarlığında tarihlerinin zirve noktasına ulaşmıştır. Bu bağlamda Hz. Süleyman, Kur’ân’da anlatıldığı üzere, kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlığı Allah’tan dilemiş ve bu duası kabul edilerek mucizelerle desteklenmiştir. “...Bunun üzerine Biz de istediği yere buyruğu ile kolayca giden rüzgarı, bina kuran ve dalgıçlık yapan şeytanları ve demir zincirlerle bağlı diğerlerini ona boyun eğdirdik.” ‘Mezkur ayette ifade edilen harikulade ikramların yanı sıra Kur’ân’da, Hz. Süleymân için bakır madeninin su gibi akıtıldığı; kendisine kuş dilinin öğretildiği; dalgıçlık yapan şeytanların ve en zor işlerde çalıştırılmak üzere cinlerden bazılarının onun emrine verildiği ifade buyrulmaktadır.Bütün bu mucizelerle desteklenen Hz. Süleyman’ın, eşine rastlanmayacak bir hükümranlığın sahibi olduğu; insanlar, cinler ve kuşlardan müteşekkil ordusuyla hüküm sürdüğü ve böylece kavimleri Allah’a iman etmeye davet ettiği yine Kur’ân’dan anlaşılmaktadır. Bu çerçevede Hz. Süleyman kıssası içerisinde yer verilen hususlardan bir tanesi de Sebe’ melikesinin imana davet edilmesi sürecidir.Bu hadisenin Kur’ân’daki aktarımında da bazı olağanüstü vakıalara değinilmiştir. Sebe’ melikesinin tahtının, bir delil olmak üzere, göz açıp kapayacak kadar kısa bir süre içerisinde Hz. Süleymân’ın huzuruna getirilmesi hadisesi bunların
başında gelir.Müfessirler, bu olayın mucizeliği ve ilgili ayette tahtı getiren kişi قَاَلا َّلِذىِعْنَدهُِعْلٌمِمَن(”olarak kendisine işaretedilen ve“kitaptan bilgisi olan kimse olarak tavsiye edilen kişinin kim olduğu noktasında farklı görüşler ortaya)اْلِكتَاِب koymuşlardır. Fakat müfessirlerin çoğunluğu, bu kişinin, Hz. Süleyman’ın vezirlerinden sıddık bir zat olan Âsaf b. Berhiya olduğunu ifade etmişlerdir. Elmalılı, söz konusu harikulade olayın, Hz. Süleyman’ın bir mucizesi olmak üzere, Âsaf b. Berhiyâ’nın elinde vuku bulan bir keramet olduğunu ifade etmiştir.
Hz. Süleyman ve Sebe’ melikesi hakkındaki kıssanın en dikkat çekici noktalarından bir tanesi de Hz. Süleyman’a verilen mucizeleri ve harikulade hükümdarlığı müşahede eden Sebe’ melikesinin iman etmiş olmasıdır.Bu durum, genel anlamda mucizelerin imana ulaştırma gayesine olumlu bir örneklik teşkil etmesi bakımından önem arz etmektedir. Bununla beraber, kendisi de güçlü bir hükümdarlığın sahibi olan Sebe’ melikesinin, Hz. Süleyman’a bahşedilen mucizelerin ve eşsiz hükümdarlığın etkisiyle iman etmiş olması,mucizeler hakkında daha önce bahsi geçen bir sünnetullah kaidesini hatıra getirmektedir. Bu çerçevede Hz. Süleyman’a bahşedilen mucizeleri ve bu mucizeler yardımıyla inşa edilen harikulade hükümdarlığı; peygamberlerin, dönemin revaç bulmuş hususlarında mucizeler yoluyla desteklenmesi şeklindeki sünnetullah ile ilişkilendirmek bizce mümkün görünmektedir.
Netice olarak Hz. Dâvûd ve Hz. Süleyman’a bahşedilen mucizelerin, mucizeler konusunda çalışmamızın başından itibaren işaret etmeye çalıştığımız sünnetullaha uygun olarak, dönemin revaç bulmuş hususlarında tezahür etmiş olmaları itibariyle, onların peygamberliklerinin sarsılmaz birer delili oldukları anlaşılmaktadır. Diğer tarftan bu mucizelerin, İsrailoğullarının güç toplayıp ilerleme kaydetmesinde de önemli bir role sahip olduğu söylenebilir. İlgili ayetlerin bağlamından da anlaşılan budur. Dolayısıyla bu çerçevede mucizelerin, ilahi ikram ve yardım yönlerinin de bulunması suretiyle, iman edenlerin güç kazanıp ilerlemesinde önemli rol oynadığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Binaenaleyh, toplumların çöküşü veya ilerleyip yükselmesi noktasındaki sünnetullahın, mucize ile bağlantılı bir şekilde tecelli ettiği söylenebilir. Hz. Dâvûd ve Süleymân (a.s.) örneğinde, Allah’ın iman edenlere ikram ve ihsanı çerçevesinde gelen mucizelerin, toplumların terakkisinde nasıl olumlu ve itici bir güç olarak ortaya çıktığı görülmektedir. Fakat diğer taraftan, helak edilen kavimlerin örnekliğine bakıldığında, pek çok mucizeyi gördüğü halde inkarda ısrar etme durumunun ortak özellik olarak ön plana çıktığı görülecektir.
Çalışmamızın bu aşamasında, helak edilen kavimlerin yaşadığı olağanüstü felaketler başta olmak üzere, Kur’ân-ı Kerim’de, peygamber kıssaları içerisinde zikredilen diğer mucizelere genel bir başlık altında kısaca değinilecek ve bu mucizelerin, sünnetullah çerçevesinde değerlendirilmesi yapılmaya çalışılacaktır.
BİLAL ATİK (Doktora Tezinden Alıntılanmıştır.)