Şu an okuduğunuz bu yazıyı yazarken, hem “uykusuz”, hem de“yorgun”um!..
Niye “uykusuz”um?..
Çünkü dün, “duruşmam” vardı...
Saat 10.00’da Bakırköy Adliyesi’nde bulunmam ve ifade vermem gerekiyordu!..
“İstanbul trafiği” malûm...
Saat 10.00’da mahkemede olabilmem için “saat 7.30’da” kalkmam ve yola çıkmam gerekiyordu.
Öyle de yaptım...
Ama, dedim ya;
Gözlerimden uyku akıyor!..
16 YAZIMA DÂVÂ!
Peki, niye gittim mahkemeye?..
Neyin ifadesini verdim?..
Efendim, Fetullah Gülen’in avukatı Orhan Erdemli; 15 ay önceki, yani 14 Kasım 2013 ile 1 Aralık 2013 tarihleri arasındaki “16 yazım” hakkında dâvâ açmış!.. Dün, işte bu “16 yazı”nın ifadesini verdim, savunmamı yaptım...
Belki de, “hukuk tarihinde bir ilk” olarak, “sadece yazı başlıkları”na dâvâ açılmış!..
Meselâ; “Cemaat” demişim, “Dinlerarası Diyalog, bir Vatikan Projesi’dir”demişim, “Fetullah Gülen’in İsrail’i otorite kabul ettiğini” yazmışım...
Bütün bunlar, “Gülen’e hakaret”miş!..
Hakim’e dedim ki;
“Bunların neresi hakaret?.. Bunlar, bir durum tespitinden ibaret!.. Kaldı ki, bütün bu ifadeleri, Gülen’in kendisi kullanmış, ben de onları eleştirmişim!..”
“Hakaret” suçlamasına gelince...
Ben, dâvâ konusu 16 yazımda, Fetullah Gülen için sürekli “Hocaefendi”ifadesini kullandım... Eğer “hakaret” kastım olsaydı, hiç “Hocaefendi” der miydim?
Haa, şunu da söyleyeyim:
“16 yazımda ‘Hocaefendi’ dedim ama, 17 Aralık 2013’ten sonraki yazılarımda ‘Hocaefendi’ demedim ve bundan sonra da demeyeceğimi deklâre ettim... Çünkü, artık ona saygı duymuyorum!
Tayyip Erdoğan’a ‘Firavun, Karun, Tımarhanelik Deli’ diyerek hakaret eden bir adamın, kalkıp da benim yazılarımı hakaret telâkki etmesi, tam bir ironidir!”
Dedim ve çıktım...
Acı olan şu:
“Hocaefendi” denilen, yani “dini bir kimliği” olan şahsın avukatı Orhan Erdemli; ne duruşma esnasında, ne de sonrasında “Allah’ın selâmı”nı bile esirgedi bizden!.. Oysa, 17 Aralık’tan önce, ne de “güleryüzlü”davranıyordu!
Neredeeen, nereye!?!..
Demek ki;
“Din, iman, İslâm, selam-sabah, dostluk, kardeşlik...” hepsi palavraymış!..
“Menfaat”leri varsa “iyi”sin!..
Yoksa, “tu kaka”sın, “düşman”sın!..
Neyse... Bu vesileyle, “gerçek yüzlerini” bir defa daha görmüş olduk!..
“Allah, hepsine hidayet versin!”
ZAMAN... DÜN, DÜNDÜR!
Ben, bunları niye eleştiriyorum?..
Sadece ve sadece “dün öyle, bugün böyle” oldukları için!.. “Çıkarlarına göre hareket ettikleri” için!..
Özetle, “dün dündür”cü oldukları için!..
Gel de, eleştirme!..
Buyrun, bir örnek:
25 Temmuz 2013 tarihinde, “Son yargı paketleri, Gezi Parkı eylemindeki şiddeti cezasız bıraktı” diyen Zaman gazetesi; AK Parti Hükümeti’nin şiddete karışanların cezalandırılmasına yönelik “İç Güvenlik Paketi”ne karşı çıkıp; “Sıkıyönetim gibi yargı paketi” şeklinde manşet attı!..
Zaman gazetesinin, 15 Ekim 2014 tarihli “Sıkıyönetim gibi yargı paketi”başlıklı manşet haberinde, Kobani olaylarının ardından şiddete karşı tedbir alınması eleştirildi ve denildi ki; “AKP, özgürlükleri sınırlayan 35 maddelik yeni bir yargı paketini dün gece Meclis’e sundu. Teklif, hem TCK’da, hem de CMK’da çok köklü değişiklikler öngörüyor. Temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması yönünde yeni bir adım olarak yorumlanan teklife göre, artık bir arama kararı verilmesi için ‘somut delil’ yerine ‘makul şüphe’ yeterli olacak.”
Söyleyin Allah aşkına;
“Tutarlılık” bunun neresinde?..
Dün “Yasalar yetersiz” diyeceksin, bugün kalkıp; “Sıkıyönetim gibi yargı paketi” palavrası sıkacaksın!..
Ya dün “yalan” söyledin,
Ya da bugün!..
Bu “tutarsızlık”larını yüzlerine vurunca da, hemen “dâvâ” açıyorlar!..
Hem de, “hakaret”ten!..
Durmayın, hadi bir dâvâ daha açın!.. Yine “uykusuz” kalır, giderim mahkemeye!..
Pilavdan dönenin, kaşığı kırılsın!..
İÇ GÜVENLİK PAKETİ
Hani, “Sıkıyönetim gibi yargı paketi” diyorlar ya... İşte, “21 yasada değişiklik” öngören o paket, dün Meclis Genel Kurulu’na sunuldu ve görüşülmeye başlandı... Herhalde, birkaç gün içinde yasalaşır!..
Peki, “paket”te ne var?..
“Polise durdurma ve arama yetkisi... Polise 24-48 saat gözaltına alma yetkisi... Polise, vatandaşı koruma altına alma ve uzaklaştırma görevi... Molotofa karşı silah kullanma yetkisi... Demir bilye ve sapana ağır ceza!.. Molotof cezasını artırma... İstihbarata; önleme dinlemesi yapabilme yetkisi!”
İşte bu maddeler, “Pensilvanya Sözcüsü Zaman”a göre, “Sıkıyönetim gibi yasalar”dır!..
Öncelikle şunu söyleyeyim:
Avusturya, İtalya, Almanya ve İngiltere gibi ülkelerde, her polisin; “Kişinin üstünü, eşyasını ve aracını arama” gibi bir yetkisi vardır!.. Dahası;“kimseden izin almasına” da ihtiyaç yoktur!..
Ne yani;
Onlar da mı “sıkıyönetim”le yönetiliyor?!?..
Kaldı ki; Türkiye’de, “kişi ve araç arama” uygulaması, “2001 yılına kadar”zaten vardı... Bunu “kaldıran” da AK Parti Hükümeti’nden başkası değildir... Ama, görülmüştür ki, bazı “sorun”lara ve “zaaf”lara yol açıyor!..
Dolayısıyla “yeni düzenleme” şart!..
MOLOTOFUN BİLANÇOSU!
Gelelim “molotof” meselesine...
Yine “Batı”dan bir örnek:
Amerika, Almanya, İngiltere ve İrlanda’da, “molotofun üretilmesi, satılması ve kullanılması ağır bir suç”tur!..
Türkiye’de, “son 6 yıl”da, “molotofla işlenen suç” sayısı 5 bin 458’dir!. Bu“molotof”larla, “3’ü polis, 4’ü sivil” olmak üzere, “7 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 534 vatandaşımız yaralanmıştır...”
Dahası da var:
“8 ambulans, 163 belediye otobüsü, 1936 polis aracı, 2 askeri araç, 507 özel ve kamuya ait araç” olmak üzere, “toplam 2 bin 216 araç” molotofla yakılmıştır!
Devam edelim rakam vermeye:
“290 okul, 44 sağlık birimi, 5 ibadethane, 161 parti binası ve 234 emniyet binasının da aralarında bulunduğu 2 bin 931 bina, atılan molotoflarla hasar görmüştür.”
Peki, bu tabloya rağmen “molotof” kullanmak suç olmasın mı?..
Bu tabloya rağmen, polis; “molotof” atana karşı silah kullanmasın mı?..
“Yüzü maskeli adam”, kalkacak “molotof” atıp; “öldürecek, yaralayacak, yakacak, yıkacak” ama polis onu seyredecek öyle mi?..
Yok öyle yağma!..
İstediğiniz “özgürlük” bu mu?..
“Sapan” ve “bilye” meselesine gelince... Sormak lâzım bu beyzadelere?.. Sizin, “sapanla atılan bilyeler”den kafanız yarılmadı mı?.. Gözünüz hiç çıkmadı mı?.. Aracınızın camları hiç tuz-buz olmadı mı?..
Daha ne konuşuyorsunuz?..
Eğer “suçlu” değilsen, “aranmak”tan niye çekiniyorsun?.. Eğer“demokratik bir eylem” yapıyorsan, yüzüne niye “maske” takıyor, niye“molotof” veya “demir bilye” atıyorsun?..
Eğer “insan”san, eğer “adam gibi eylem” yaparsan, buyur “meydan”lar senin!..
Eğer “militanlık” yapacak, “terör” estireceksen; kusura bakma meydan boş değil!.. Önce, haddini bileceksin!..
ŞANLIURFA’DA PATLAMA
Herhalde hatırlarsınız...
13 Şubat Cuma günü, Şanlıurfa’nın Suriye sınırındaki Suruç ilçesinde bir patlama meydana geldi.
Polis kontrol noktası yanındaki çöp koyteynırına konulan bomba uzaktan kumandayla patlatıldı... Zırhlı polis aracının yanındaki özel harekat polisi Sıddık Bilgin, esnaftan Adnan Akaltun ile işçisi Mehmet Şahinsoy yaralandı. Beyaz renkli araç hurdaya döndü.
Şanlıurfa Emniyet Müdürü Eyüp Pınarbaşı ve Suruç Kaymakamı Abdullah Çiftçi dediler ki; “Çok şükür, bir can kaybı yaşanmadı.”
Peki, sormak gerekmez mi;
“O bombayı kim patlattı?”
Bir “insan” mı, yoksa “hayvandan da aşağı bir mahlûk” mu?..
Ne yani;
Ortalığı ayağa kaldırmak için, illa da “Özgecan’ların ölmesi” mi gerekiyor?.. Şu olayda, “insan hayatına tecavüz” yok mu?..
Söyleyin hele; bunu da “özgürlük” sayıp, sessiz mi kalacağız?..
YAKALANAN BOMBALAR
Olayın devamı da var:
Bu “patlama”dan sonra, Şanlıurfa ve Suruç’ta alarma geçen polis ve jandarma, “kimlik sorgulaması ve araç araması” yapmaya başlamış...
Peki, ne bulmuşlar dersiniz...
15 Şubat günü “şüphe” üzerine durdurulan bir araçtan “çok sayıda bomba” ele geçirilmiş iyi mi?..
Bu olay üzerine, Şanlıurfa’da “yetkili”lerle görüştüm... Bana anlattıkları karşısında, tüylerim diken diken oldu...
O “yakalanan bombalar” var ya;
“Özel üretilmiş bombalar”mış!..
Eğer patlasalarmış;
“Bir mahalleyi yok eder, en az 25-30 polisi katleder”miş!..
Sonra, şunu söylediler:
“Şanlıurfa Emniyeti, gerçekten de, en az Reyhanlı’daki patlama gibi çok büyük bir faciayı önledi... Eğer yakalanan bombalar bir yerlerde patlatılsaydı; bugün ne Çözüm Süreci konuşulurdu, ne yeni Anayasa ve ne de Başkanlık Sistemi...
Bütün her şey geri plâna atılır, Türkiye bu faciayı konuşuyor olurdu... Allah’tan ki, polis alarma geçti de bombaları yakaladı.”
PARALEL-PKK EL ELE!
Dehşet bir olay...
Peki, böyle bir “katliam girişimi” kimin işi olabilir?..
Son günlerde, kulağıma gelen “söylenti”lere göre, bu “ihanet”lerin arkasında, “Paralel Yapı” ile Almanya ve İngiltere’den destek alan“PKK’nın Dersim kanadı” var!..
Hedefleri;
“Çözüm Süreci”ni akamete uğratmak!..
Şanlıurfa’daki büyük saldırı, “Emniyet Müdürü Eyüp Pınarbaşı ve ekibi”nin büyük çabası ile önlendi ama, duydum ki; “Paralel Yapı ve PKK’nın Dersimli komutanları”, daha büyük bir “saldırı” ve daha büyük bir“katliam” hazırlığında imişler!..
“Planları” şuymuş:
“PKK’nın Dersim kanadı”na mensup “terörist”lere “asker” kıyafeti giydirilecek ve bu teröristler “Şırnak’ın küçük bir köyü”ne gidip, “katliam”yapacaklarmış!..
Şurası çok ilginç:
“Asker kıyafeti giymiş teröristler”in kullanacağı “el bombaları”ndan birkaçı “patlamayacak”(!) ve bu bombaların “askeri envantere kayıtlı”olduğu ortaya çıkarılacak!!!
Yani, asker de hedefe konulacak!..
Kaynaklarım bana dedi ki;
“PKK’nın Dersim kanadı tarafından kullanılacak bu silahlar, Paralel İhanet Çetesi’nin onlara verdiği silahlardan başkası olmayacaktır!”
Kanım dondu!..
Tüylerim diken diken oldu!..
RÜYA DEĞİL, GERÇEK
Şu hale bakın;
Türkiye’de ne zaman “güzel şeyler” yaşanacak olsa, hemen “kirli eller”devreye giriyor ve “ortalığı kana bulamaya” çalışıyor!..
“Okyanus Medyası” ise; bu tür “saldırı”ları ve “katliam”ları önleyecek“yasal tedbirler” alınmasını engellemek için, her türlü “ihanet metodu”nu kullanıyor!..
Ervahına yazıklar olsun!..
Yazımın başında; “uykusuzum” dedim!.. Gerçekten de, gözlerimden uyku akıyor!..
Ama bu yazdıklarım;
“Uykuda görülmüş bir rüya değil!”
Lütfen “acil tedbir” alın!..
Yoksa, “katliam” kapıda!..
*****************************************************************
Bu yazı, Ali Tezel gibi “müptezel”lere kapak olsun!
Bazı köşe yazarlarının “müp-TEZEL” dediği, bazı internet sitelerindeki yorumcuların “Tezek” diye hitap ettiği Ali Tezel’in, “Özgecan cinayeti”üzerine attığı “twit”i biliyorsunuz...
Demişti ki; “Tecavüz eden Sünni, tecavüz edilen Alevi olunca!..”
Ali Tezel’e en büyük tepkiyi gösterenlerden biri de; “Alevi” olduğunu her daim söyleyen Sevilay Yükselir oldu... Dünkü yazısının başlığı şöyleydi:“Bak şu müpTEZEL’in densizliğine!”
Ali Tezel’in yaptığı, keşke “müptezellik”le, “densizlik”le, “bölücülük” ve“kışkırtmacılık”la kalsaydı!..
Dün de yazdım; “tecavüzcü”lerin, “kansız şerefsiz”lerin “dini, imanı, mezhebi” olmaz!..
Buna rağmen, “Ali Tezel’lere kapak olsun” diye yazıyorum... Aslen“Tarsuslu” olan, halen Ankara’da yaşayan bir okurum, bana gönderdiği mesajda; “Ali Tezel’in akıl, izan ve insanlık dışı faşizan yaklaşımını hem kınıyor, hem de yazdıklarının palavra olduğunu bildirmek istiyorum”demiş ve eklemiş:
“Özgecan Aslan’a tecavüz etmeye çalışan Suphi Altındöken adlı şahıs, Tarsus’un Aliefendioğlu Köyü’ndendir... Bilinen bir ailesi vardır... Bu caniliğin, elbette dini-mezhebi olmaz ama, Suphi Altındöken adlı cani ve ailesi Arap Alevisi’dir!”
Bilen birinin verdiği bu bilgi;
“Ali Tezel’lere kapak olsun!”
Dilerim, bir daha “tezek”lik yapmazlar!..
yeniakit