İstanbul’un son seçiminden çıkan neticelerin dış siyaseti de etkileyeceği açıktı. Biz çok öncesinden beri, ‘Bu seçim İstanbul’un değil, hattâ Türkiye’nin değil, dünyadaki bütün güç odaklarının ilgilendiği bir seçim’ derken, Muhalefet Cephesi ise, seçim öncesinde, -herhalde muhtemel bir başarısızlığı önceden karşılayabilmek için olmalı..-, ‘Bu, nihayet bir mahallî seçim değil mi? Belediyeler ne yapıyorlarsa onu yapacak olanları seçecekseniz’ diyorlardı. Ama seçimden kendilerinin de beklemedikleri bir netice çıkınca ağız değiştirdiler. Öyle ki, Ana Muhalefet lideri, şimdilerde, ‘Bu seçim İstanbul’un seçimi değildi, Türkiye’nin seçimi de değildi‘ gibi laflar ediyor.
Nitekim, seçim neticeleri o şekilde ortaya çıkınca, özellikle hemen bütün emperial odakların ve onların Müslüman coğrafyalarındaki uzantılarının medya organlarındaki sevinçleri görmeye değerdi. ‘Erdoğan’ın ilk yenilgisi’ dedikleri bu neticenin aynı zamanda Türkiye’nin dış dünyadaki gücünü de kıracağı umudunu yaymaya başlamışlardı.
***
Ama o seçim sonuçlarının hemen ardından, sıcağı- sıcağına, Japonya’nın Osaka şehrinde en gelişmiş 20 Ülke liderlerinin katılımıyla yapılan G-20 Zirvesi’nde Erdoğan’ın ve dolayısıyla Türkiye’nin eli zayıflatılmış mıydı?
Uzaktan gözetleyebildiğim kadarıyla, Cumhurbaşkanı Erdoğan, iç siyasette karşılaştığı olumsuz durumun burukluğuna rağmen, bunu diplomaside muhataplarına yansıtmadı.
***
Erdoğan’ın Osaka’da ele almak istediği pek çok konu vardı. Hele de Amerika, Rusya ve Fransa liderleriyle görüşmeleri oldukça sıkıntılı geçebilirdi. Çünkü, USA emperyalizminin nerede ne yapacağı, nerede duracağı, ne söyleyeceği pek belli olmayan frensiz Başkanı Trump’la, hem Kuzey Suriye, hem de Türkiye’nin Rusya’dan aldığı ve kabul edilemez dedikleri S-400 füzeleri konusunda yapacağı müzakereler…
Kezâ, hele de Suriye’de ve hele de İdlib’de Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak istercesine bir ikircikli siyaset takip eden Rusya Başkanı Putin’le ve aynı şekilde, Doğu Akdeniz’deki doğal gaz yatakları konusunda, devreye girmeye çalışan Fransa Başkanı Macron’la yapacağı görüşmelerde, İstanbul seçiminin etkisi nasıl olacaktı? Çünkü bütün dünyada da böyledir, iç siyasette zayıf duruma düşen liderlerin eli bu gibi görüşmelerde daha bir zayıflar.
***
Erdoğan’ın Macron’la görüşmesinde psikolojik açıdan güçlü bir lider olarak görüşmesi fransız medyasının da dikkatini çekti. Rusya Başkanı Putin’in ise her zaman olduğu gibi, görüşmelerde ve açıklamalarında dikkatli bir dil kullandığı anlaşılıyor.
***
Ve amma, Trump..
Erdoğan’la görüşmesi sonunda Trump’ın söyledikleri, alışılmış cinsten diplomatik laflar değildi.
USA Başkanı Trump’ın özellikle şu sözleri son derece önemli:
“Obama yönetimi sırasında Türkiye bizim Patriot füzelerimizi almak istedi ama satmadılar. Bu durum, Müttefikimiz olmasına rağmen hiç âdil değildi. Ve savunması için ihtiyacı vardı. Sonra Rusya’ya gittiler, anlaşma yapıp S-400 aldılar. Çok para verdiler. Bizim temsilciler Türkiye’ye gidip, “Bunu kullanmanızı istemiyoruz. Biz size Patriot satacağız”dediler. Ama geç kalınmıştı. Şimdi de parasını ödediği uçakların teslimatını istiyor. Çünkü şirketimize para ödediler. Diyecekler ki, Trump Türkiye’yi seviyor.Hayır, ben ülkemizi seviyorum ama bunu söylemek zorundayım. Başkan Erdoğan, benim bakış açımla çok çetin biri.Erdoğan’a adaletsiz davranıldığını düşünüyorum. Çünkü Patriot alamazsın dedik ve o başka sistem aldıktan sonra fikrimizi değiştirdik.”
Evet, Trump’ın yarınlarda neler söyleyeceğine akıl ermese de, bu sözleri önemli..
Anlaşılıyor ki, Başkan Erdoğan diplomaside güçlü mantığıyla muhataplarını; iç-siyasette olduğundan daha fazla ikna ediyor.
Allah’u Tealâ, hayırlı işlerde yardımcısı olsun..