“1 — Arap dilini çok iyi bilmek: Usûl-i fıkıh bilginleri bu noktada ittifak etmişlerdir. Çünkü Kur'an-ı Kerim, Arap dili ile nazil olduğu gibi, onun tefsiri durumunda olan Sünnet de aynı dil ile ifade edilmiştir. İmam Gazzalî bu hususta şöyle söylemektedir: «Müctehidin, Arapların konuşmalarını ânlıyacak ve kelimeleri kullanmadaki geleneklerini”
“bilecek kadar Arapçaya vâkıf olması şarttır. Çünkü müctehidin sarih bir ifadeyi, kelimelerin zahiri ve mücmel mânâlarını, hakikat ve mecazlarını, umumi ve hususîlik gösteren yönlerini, kesin ve kapalı ifadelerini, mutlak ve mukayyed oluşlarım, nass ve muhtevalarını, doğru ve yanlış olanlarını bilmesi gerekir. Bu vasıflar, ancak Arap dilinde ictihad derecesine ulaşmış kimselerde bulunabilir.»
Bundan anlaşılıyor ki Gazzalî, müctehidin Arapçayı tam mânâ-siyle bilip ictihad derecesine ve asıl Arapçayı tam olarak anlayacak duruma ulaşmasını şart koşuyor. Her Arap, Arapçanm bütün özelliklerini bilemediği gibi onu bütün incelikleriyle kullanamaz. Müctehidin de fıkıh hükümlerinde durumu böyledir. O, Arapçanm bütün teferruatını ve onun kabilelere göre değişik tarzlarda kullanılan özelliklerini bilemez. Çünkü bunların hepsini bilmek, bir insan için mümkün değildir. Şu kadar ki, müctehidin ilmi umumî olarak Arap dilinin inceliklerini kapsamak mecburiyetindedir. Müctehidin açıklıyacağı hükümlerin ilk kaynağı olan Kur'an, Arap dilinin en beliğ ve en fasih şeklini ifade eder. Bu itibarla Kur'an'dan hüküm çıkaracak kimsenin,. Kur'an'ın belagatını, esrarını ve ihtiva ettiği hükümleri tam olarak bilmesi bir zarurettir. îslâm şarîatında araştırma yapan kimsenin, Arapçanm sırlarını ve inceliklerini bilmesi oranında Kur'an'dan hüküm çıkarma kudreti artar. Şâtıbl, îslâm şeriatında, araştırma yapanları Arapçayı anlayış derecelerine göre şöyle sıralamıştır:”
“Arapçayı anlamakta mübtedî olan kimse, şeriatı anlamakta da mübtedîdir. Arapçayı anlamakta mutavassıt (orta) olan, şeriatı anlamakta da mutavassıttır ki o, en son dereceye ulaşmamıştır. Arapçada son mertebeye ulaşan kimse, şeriatta da son mertebeye ulaşmış demektir. Onun din hususunda ileri sürdüğü anlayış bir delil teşkil eder, tıpkı sahabîlerin ve Kur'an-ı Kerim'i hakkiyle anlıyan büyük bilginlerin anlayışları gibi. Bunların seviyesine ulaşamıyan kimselerin din hususundaki anlayışları, kendi seviyeleri nisbetinde eksik olur. Dolayısiyle anlayışı eksik olan her hangi bir kimsenin sözü ne delil olur, ne de herkes tarafından kabul edilir.[115]
Bu ifade aslında doğrudur. Çünkü müctehid bir hüccettir. Müctehid olmayanlar onun sözü ile amel ederler. Bu mertebeye ancak, anlayış bakımından bilgin sahabiler ve onların ilmini alan müctehid İmamların anlayışına çok yakın bir dereceye ulaşan kimseler sahip olabilir. Burada ilâve etmek isteriz ki, müctehid İmamların hepsi Arapçayı yeteri kadar biliyorlardı. Bu İmamlardan bazılarının Arapça bilmediğini iddia edenler, kuru bir iftiradan başka birşey yapmamaktadırlar.
2 — Kur'an-ı Kerimi bilmek: Bu şartı, İmam Şafii, «er-Risale» adlı fıkıh usûlüne dair yazmış olduğu kıymetli eserinde ileri sürmüştür. Çünkü Kur'an, İslâm dininin direği, Allah'ın kıyamete kadar baki olan kitabı ve bu şeriatın kaynağıdır. Fakat Kur'an ilmi çok geniştir.
“Bu İlim Peygamberin ilmidir. Kur'an ilmini tümü ile bilen Peygamberdir. Nitekim bu hususu Abdullah b. Ömer (R.A.) açıkça söylemiştir. Bunun içindir ki bilginler Kur'an'da hüküm ifade eden ve beşyüz civarında bulunan âyetlerin inceliklerini bilmek gerekir, demişlerdir. Bu âyetlerin inceliklerini bilmek, mânâlarını kavramak demektir. Hüküm bakımından hususî ve umumî olan âyetleri, bunların Sünnetle nasıl açıklandığını, nâsih ve mensuh olanlarını bilmekle beraber, hüküm ifade eden âyetlerin yanında, Kur'an-ı Kerim'in ihtiva ettiği bütün âyetleri topluca bilmek gerekir. Çünkü Kur'an, bir bütün teşkil eder ve parçaları birbirinden ayrılmaz. el-Esnevî (Öl. 772 H.) bu konuda şöyle demiştir: «Hüküm ifade eden âyetleri diğerlerinden ayırdetmek, zarurî olarak, Kur'an'ın hepsini bilmeye bağlıdır.
“Peki, Kur'an-ı Kerim'i tamamen ezberlemek şart mıdır? Bazı bilginler bunu şart koşmamıştır. Onlara göre müctehidin, hüküm ifade eden âyetlerin Kur'an'daki yerlerini gerektiği zaman başvuracak şekilde bilmesi kâfidir. îmam Şafiî'nin, Kur'an'ın hepsini müctehidin ezberden bilmesini şart koştuğu rivayet edilmiştir. Şüphesiz Kur'an ilminin en yüksek derecesi, onu tam olarak ezberden bilip bütününün mânasını kavramak, hüküm ifâde eden âyetleri inceden inceye araştırmak, sahabîlerin bu âyetler üzerindeki tefsirlerini, âyetlerin nüzul sebeplerini ve gayelerini bilmektir. Bazı bilginler hüküm ifade eden âyetleri araştırmışlardır. Meselâ, el-Cassas diye bilinen Ebu Bekr Râzi (Öl. 370 H.) ve Ebu Abdiîlah el-Kurtubî (Öl. 671 H.) «Ahkâmûl-Kur'an» isimli eserlerini bu maksatla kaleme almışlardır.”
Devam edecek…