47 yaşındaki Şaban Ömer, Mısır’daki Minye Mahkemesi’nin hakkında idam kararı verdiği 683 kişiden biri.
Askeri darbeden önce Minye'de öğretmenlik yapıyordu, Temmuz ayındaki askeri darbeden sonra eşi ve üç çocuğunu geride bırakarak ülkeden gizlice kaçtı, yakalanma endişesiyle ailesine ancak gümrükten geçtikten sonra haber verebildi.
Yaklaşık yedi ay Katar'da kalan Ömer, bir hafta önce Türkiye'ye geldi, idam kararını ve yaşadıklarını Al Jazeera Türk’e anlattı.
İhvan’a girişi
Ömer Şaban, Kahire’nin güneyindeki Asyot Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden mezun oldu. Müslüman Kardeşlerle tanışması da üniversitenin son dönemine denk geliyor. O dönemde cemaate girmesine sebep olan arkadaşı Muhammed Abdülazim ile kaderi darbe sonrasında da ayrılmıyor, mahkeme ikisi hakkında da idam kararı veriyor.
"Abdülazim çok yakın bir arkadaşımdı. hakkında idam kararı verilenler arasında üçüncü, ben ise dördüncü sıradayım. Birinci sırada Müslüman Kardeşler Cemaati’nin lideri Muhammed Bedii, ikinci sırada ise Minye Milli Eğitim Müdürü Vekili ve Müslüman Kardeşler Cemaati Minye Sorumlusu Memduh Mebruk var. Bugün Abdülazim ile telefonda görüştüm, çok duygulanmıştı ve ağlıyordu."
Şaban Ömer, darbeden sonra başkanlık yaptığı Minye'deki Öğretmenler Sendikası ile İhvan'a bağlı yardım kurumlarının da kapatıldığını söylüyor. Bir süre sonra İhvan üyelerine yönelik tutuklamalar da artınca, Ömer sıranın kendisine geldiğini anladı ve ülkeyi terketti.
"Rabia meydanındaki olaylardan 50 gün sonra, Ekim 2013’te Mısır’dan çıktım. Çünkü artık evimde kalamıyordum. Minye’den Kahire’ye gelmek zorunda kaldım önceleri. Bir süre Kahire’de kaldıktan sonra Katar’a gittim. Eşim ve çocuklarım hepsi şu anda Mısır’dalar. Oradan çıkmaları şimdilik zor. Çünkü daha ne yapacağımızı bilemiyoruz. Peygamber Efendimiz de Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde ailesini bırakmıştı. Allah’a şükürler olsun ki eşim bunun bilincinde. Bizim Allah’a bağlılığımız ve güvenimiz tam."
İdam kararını öğrendikten sonra ailesi ile telefonda konuşmuş. Eşinin de Müslüman Kardeşler içinde olduğunu bu hareketi bildiğini belirten Şaban Ömer, zor günleri atlatacaklarına inanıyor.
"Eşim ve idam kararı alan diğer arkadaşlarımın eşleri sokaklarda protesto gösterileri düzenlediler. Bugün annemle telefonla görüştüm. Dua etti ve 'hak kesinlikle zafere ulaşmalıdır inşallah' dedi. 65 yaşında olmasına rağmen zaferin ve başarının geleceğinden emin. Müslüman Kardeşler'e ilk girdiğimde istememişti. Başıma kötü bir şey gelmesinden korkuyordu. Ama Müslüman Kardeşleri tanıyınca bana destek verdi. Hatta o yaşına rağmen benimle birlikte Rabia meydanındaki protesto gösterilerine katıldı. Birlikte üç gün Rabia meydanında kaldık."
“Hâkim tam bir çılgın”
İdam kararlarını veren hâkimin bir İhvan düşmanı olduğunu ve bu kin ve nefretinden dolayı idam kararlarını verdiğini savunan Ömer, "Biz hakkımızda belirli bir hapis cezasını çıkabileceğini düşünüyorduk ama böyle çılgınca bir kararı tahmin etmemiştik. Bu hâkim tam bir deli. Dünya tarihinde görülmemiş bir karara imza attı. Bin 200 küsur insana idam kararının verilmesi çılgınlıktan başka bir şey değil. Mısır tarihinde, dünya tarihinde böyle bir şey yok. Bu hâkimi İhvan’dan intikam almak için getirdiler. Adalet bakanlığında kim İhvan davasında hâkimlik yapacak dedikleri zaman birçok hâkim geri çekilmişti. Minye Ceza Mahkemesi davanın orda görülmesine itiraz etmişti. Bu adamı Beni Suveyf kenti Ceza Mahkemesi’nden getirdiler. Bilinçli bir şekilde bu adamı getirdiler. Çünkü bu hâkim İhvan’dan nefret ediyordu. Böylece kanun, kanun olmaktan, devlet de devlet olmaktan çıktı." diyor.
Ömer'e göre Said Cezzar adlı hakim 'ismiyle müsemma bir şahsiyet', Cezzar, Arapça'da 'kasap' anlamına geliyor.
Ölenlere bile idam verdiler
İdam mahkûmu Ömer, Mısır'daki darbe sonrası yönetimi İhvan hareketini 'terörize' etmeye çalışmakla suçluyor, "Mısır'ın ikinci bir Suriye'ye dönüşmesini istiyorlar" diyor. Ömer, Rabia olaylarında sokakta yaşananlardan dolayı polis ve 'Baltacılar'ı suçluyor: "O gün benim yanımda beş kişi öldü. Polis olay sonrasında karakolu terk etti. Karakola giren ‘baltacılar’ birçok silahı ele geçirdi. Tabii polis bilinçli bir şekilde karakolu baltacılara teslim etti. Karakolu terk eden polis, suçu İhvan’a yüklemek için baltacıları karakola yönlendirdi."
"Bizden beş kişi ölmesine rağmen biz suçlandık. Tabi o arada bir polis memuru da öldürüldü. Yaralı bir şekilde hastaneye kaldırılan polisin yanına gittiğimde ölmeden önce 'polisin emrini yerine getirmeyi reddettiğim için beni öldürdüler' diyordu. Yani polis memuru onlarla birlikte öldürmek için ateş açmadığı için öldürüldü. Bizi bu polisi öldürmekle suçladılar. Bu meselede hakkında idam kararı verilenler arasında yurtdışında olanlar, yürüyemeyecek kadar aciz olan felçliler bile var. Olay yerinde olmadıkları halde ya da Rabia meydanında şehit edilenler hakkında bile idam kararı verilmiş olanlar var."
Mübarek döneminden de beter
Toplumun böyle bir karar karşısında şok olduğunu ve bu kararın Mısır yargısı için bir utanç olduğunu söyleyen Ömer, "Cumhurbaşkanı Mursi karşıtları dahi bu karara karşı, beni arayarak da şaşkınlıklarını dile getirdiler. 'Biz İhvan’ı sevmiyoruz, biz İhvan’a karşıyız ama ölüme varacak bir karara da karşıyız' diyorlar" şeklinde konuşuyor.
Mübarek döneminde tutuklandığını, işkenceye maruz kaldığını ve çok ağır sıkıntılarla karşılaştığını belirten Ömer,"Mübarek dönemi bir baskı-rahatlık dönemiydi. Tıpkı halat çekme oyunu gibi. Güvenlik güçleri halatı bazen serbest bırakır bazen gererdi. Bu durum olaylara bağlıydı. Gazze ve Filistin meselesine benzer küresel olaylarda baskıların şiddeti artardı. Ve bu tür olaylarda çok sayıda İhvan mensubu tutuklanırdı. Ancak bugün olanlar Mübarek dönemine göre çok daha şiddetli. Çünkü bugün ölüme varacak bir baskı dalgasıyla karşı karşıyayız. Mübarek dönemine rahmet okuyoruz şimdi." diyor.
Mübarek döneminde kendisinin ve arkadaşlarının yaşadığı işkencelerden söz ederken gözleri dolan Ömer, o dönemi acıyla hatırlıyor; "soruşturma sırasında çıplak bir şekilde dövüldük. Ellerimizden tavana asıldık. Ancak benim yaşadıklarım diğer kardeşlerimizin yaşadıkları karşısında çok basit kalıyordu. Elektrikle işkenceye maruz kalmak, vücudun hassas yerlerine sigara basmak ve daha nice işkence yöntemleri Mısır hapishanelerinde fazlasıyla yaygın."
Hürriyet ve Adalet Partisi Genel Sekreteri ve İhvan’ın önde gelen liderlerinden Muhammed Biltaci’nin de kötü cezaevi koşullarında tutulduğunu belirten Ömer, Mısır’ın bir Firavun ülkesi olduğunu söylüyor. "Dr. Muhammed Biltaci’nin tutulduğu hücre yerin altında kalıyor ve 24 saat boyunca ışık girmiyor. Kış mevsiminde iç çamaşırı dışında bir şey giymiyor. Üstünü örteceği bir battaniye dahi verilmiyor. Kış aylarında hücre zeminleri su ile doldurulur ki soğuyan zemine oturmasınlar."
Ezher’in tavrı ve Nur Partisi
İdam kararı verilenler arasında Ezher Üniversitesi'nden âlimlerin ve doktorların da olduğunu söyleyen Ömer, Ezher’in yönetim kadrosunun darbecilerin yanında olmasının hüzün verici olduğunu söylüyor.
Ömer, Mübarek’in devrilmesinden sonra Mısır’da İhvan’ın önemli rakiplerinden ve darbe sürecinde de darbecilere açıkça desteğini belirten İslami eğilimli Selefi Nur Partisi için de "Doğrusu Nur Partisi devletin elinde bir oyuncak gibi. Devletin ürettiği bir parti. Devletin güvenlik birimleri İhvan’la mücadele etmek üzere bilinçli bir şekilde Nur Partisi’ni üretti. Bu parti İhvan’a alternatif oluştursun diye kontrollü bir şekilde ve daha sonraları dağıtılmak üzere üretildi. Darbeye destek veren Nur Partisi’nin tüm popülaritesi yok oldu. Halk artık Nur Partisi’nin adından nefret ediyor. Kimse adını duymak istemiyor. Nur Partisi’nin tüm halk tabanı yok oldu, çekirdek kadrosu dışında kimseleri kalmadı." diyor.
"Sisi rol yaptı"
Ömer'e göre darbenin mimarı Abdülfettah Sisi, kendisini Savunma Bakanı yapan eski Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'yi de rol yaparak kandırdı:
"Muhammed Mursi ile görüşmek için özellikle pazartesi günlerini seçerdi ve Mursi’ye oruçluymuş gibi davranır, 'efendim birlikte iftar edelim' derdi. Mursi’nin yanında olduğu zaman eşi telefon ederdi ve eşim, 'kız çocuklarımız başörtüsü ile peçe arasında bir seçim yapmamı istiyor' derdi. İşte bütün bu oyun sahneleri Muhammed Mursi’yi kendisinin bir İslamcı olduğu konusunda ikna etmişti. Öyle ki Muhammed Mursi, Sisi’nin samimi bir Müslüman olduğunu düşünmeye başlamıştı"
“Orduya güvenmek hataydı”
Seçimleri kazanan İhvan’ın yeteri kadar tecrübeli olmadığını ve devlet kurumları arasında ordudan başka güvenebileceği hiçbir kurumun olmadığını söyleyen Ömer bir özeleştiri de yapıyor:
"Doğrusu Muhammed Mursi silahlı kuvvetlerden umutluydu. Ancak itiraf etmek lazım ki bu bir hataydı. İhvan, silahlı kuvvetler dışındaki hiçbir devlet kurumuna güvenmiyordu. Üçüncü bir tarafın bir komplo kurma peşinde olduğunu biliyorduk. Ancak bu tarafın silahlı kuvvetler olabileceğini hesaba katmamıştık. Çünkü ordu 25 Ocak’ta, devrimin koruyucusu olduğu imajı yaratmıştı. Biz de öyle düşünüyorduk. Ancak otoriteyi ele geçirmek için böyle bir imaj yarattığı ortaya çıktı. Yani halk tarafından seçilmiş bir cumhurbaşkanına otoriteyi teslim etmek istemiyordu. Hatta çok önemli iki faktör olmamış olsaydı seçimlerin sonuçlarını bile tanımayacaktı.
Birinci faktör, İhvan ekiplerinin seçim bitmeden seçimin İhvan tarafından kazanıldığını ilan etmesiydi. İhvan ekipleri güçlü iletişim ağıyla seçim sonuçlarını ilan edebildi. Bu, askerin seçim sonuçlarına itiraz etmemesi için birinci faktördü.
İkinci faktör ise Tahrir’de ve Mısır’ın her tarafında ayakta olan halkın orduya karşı gelebilme ihtimalinin olmasıydı. Ordu bunu da göze alamazdı.
İşte bu iki önemli faktör olmasaydı ordu kesinlikle seçim sonuçlarını kabul etmezdi. Ve o zaman Ahmed Şefik’i cumhurbaşkanı ilan ederdi"
Mücadele sürecek
Mısır halkının yanında durduğundan dolayı Türkiye hükümetine ve halkına teşekkür eden Ömer'in idam mahkûmu olduğu ülkesine bir daha ne zaman döneceği belli değil. Ancak Ömer, uğruna mücadele ettikleri şeyin doğruluğundan emin ve dönmeyi düşünmüyor, "Mücadelemizi sürdüreceğiz" diyor. Ömer, "tıpkı şairin de dediği gibi, 'vur elime kelepçeyi, vur sırtıma kırbacı, daya boğazıma bıçağı ancak engelleyemezsin düşüncemi. Nur benim kalbimde, kalbim Rabbimin elinde, Rabbim de benim yardımcım ve destekçim. İmanımın ipine tutunarak yaşamaya devam edeceğim, dinim yaşasın diye de ölüme tebessümle gideceğim.' İşte bugün meydanlarda olanların dillendirdiği dava budur" şeklinde konuşuyor.
Kaynak: Al Jazeera