Aslında Halep yanarken, savunmasız büyük bir şehrin insanları ve herşeyi yokedilirken, emperyalist güçlerin öncülerinden B. Amerika ve Rusya’nın kendi aralarında güç gösterisi yapmaları, dünyanın ilgisini elbette daha bir çekecektir. Çünkü Suriye’de yüzbinler halinde öldürülen silahsız, savunmasız insanlar, ne de olsa Müslüman..
Onların öldürülmeleri emperyalist güçleri ve yandaşlarını ilgilendirmemektedir.. Ama onların dünyasından birkaç kişi olsa, güler, haftalar ve hattâ aylarca onların yasını bütün dünyaya tutturmak isterler.
Bu konu üzerinde, yarınki yazıda daha etraflıca durmaya çalışacağız inşaallah..
Bu Halep hatırlatmasından sonra, Seyyid Qutb’un, 29 Haziran 1966 tarihinde Mısır’ın o zamanki firavunu özentisi Cemal Abdunnâsır eliyle idam edilişinin 50. Yıldönümü dolayısiyle dün ve bugün İst.- Fatih’te Ali Emirî Kültür Merkezi’nde ve Mardin-Artuklu Üniversitesi rektörü Prof. Ahmed Ağırakça’nın özel çabasıyla ve iki gün süreli olarak düzenlenen bir sempozyuma öncelik vermek gerekiyor.
***
Bu arada şunu da belirtelim ki, sadece arab dünyasında değil, hemen bütün dünya müslümanları arasında siz Seyyid Qutb’dan sözederken onu ‘Kutup’ diye telaffuz ederseniz, kimi kasdettiğiniz, büyük ihtimalle anlaşılmayacaktır.
Evet, Seyyid Qutb, asılarak öldürülüşünün 50. Yılı münasebetiyle anılıyor..
Kişilerin bedenlerinin ölümüyle veya öldürülmeleriyle fikirlerinin yokedilemiyeceğinin; hele de bir itiqadi veya ideolojik mücadele esnasında öldürülenlerin fikirlerinin zaman içinde daha bir derinlemesine nüfuz ettiğinin net bir örneği; Seyyid Qutb..
***
Seyyid Qutb, bizim ilk gençlik dönemimizin meş’ale isimlerinden birisiydi..
27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi’nden sonra sosyal hayatın daha çok da sosyalist- komünist düşüncelere göre tanzimi yolundaki yayınlar sökün edince..
Bizler ortada kalmıştık.. Fakir bir çevreden geldiğimiz halde, bu gibi komünizan eğilimlere yakınlık duymuyorduk. Çünkü onların, bizim itiqadî ve ahlâki değerlerimizin dışında bir ayrı dünya teklifleri vardı.
Ama, kendimiz de, sadece fıqıh kuralları ile disipline edilen bazı ferdî ibadetlerin ötesinde fazla bir şey bilmiyorduk. Ve bu yolda herhangi bir yayın da pek yoktu..
İşte o dönemde, ilk olarak Seyyid Qutb (Kutub) ismiyle ve onun türkçeye, ‘İslam’da Sosyal Adâlet’ adıyla tercüme edilen kitabıyla tanışmıştık. O kitab bize, adâlete dayanan yeni bir dünyanın ve sosyal hayatın olabileceğini Kur’an’dan ve Resul-i Ekrem (S)’den örnekler vererek anlatıyordu. Yeni ufuklar açılıyordu önümüzde ve daha sonra ‘Yoldaki İşaretler’ isimli kitabı daha bir doyurucu gelmişti. Heyecan, düşünce ve şuûr dünyamız daha bir zenginleşiyordu.
Daha sonra ulaşan ‘Fî Zılal’il Kur’an’ (Kur’an’ın Gölgesinde..) isimli dev eseri de, hâkeza..
***
Seyyid Qutb, bugün bazı çevrelerce, hele de emperyalist odaklarca, tekfirci, başkalarını kafir ilan eden ve yalnız kendilerini müslüman olarak gören dar görüşlü ve katı ve kuru anlayış sahiplerinin fikir babası ve öncüsü olarak gösteriliyor. Ki, bu, haksız bir isnad..
Halbuki başkalarının yanlış düşündüğünü veya onların fikrine katılmadığımızı söylemek ayrı, kendi gibi düşünmeyenleri Müslüman saymamak daha bir ayrı..
Merhûm Seyyid Qutb başkasını tekfir etmiyor, sadece anlayışlarımızın Cahiliyye anlayışı seviyesinden kurtarılmasını, aksi halde Müslüman olmuş sayılamayacağımızı söylüyordu.
O bu yüzden, başlangıçta birlikte oldukları Nâsır’la bozuştu ve onun, İkhwan-ul’Muslimîn’e karşı açtığı savaş esnasında yıllarca zindanlara zindanlara konuldu ve bu yetmedi, sonunda idâm da edildi..
İdâm hükmü açıklandığında, ‘Eğer bu hüküm Allah’ın dinine, şeriatine uygun ise, biz ona itaat ederiz. Ama, bâtıl bir merhamet dilenmem..’ dedi..
Seyyid Qutb, inandığı dâvâ uğruna idâm edildi ve geride ismi tertemiz olarak kaldı. Onu idâm eden Nâsır’dan ise, yığınla utanç..
stargazete