İddianame - Cevap - Laiklik Farkı
İddianameyi ve Ak Parti'nin "Cevab" ını okudum. İlk kanaatimi söyleyeyim: Hukuk çerçevesinde kalınırsa bu "Cevap" bu "İddianame"yi ezer. Ama işin içinde laiklik var ve Türkiye'de o alan her türlü kararı geçerli kılmaya yetecek bir potansiyel taşıyor.
Dava da "Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak"tan açılmış; öyleyse ana tartışmanın laiklik üzerine olması tabii. Nitekim "İddianame"ye "Cevap" laiklik konusundaki yaklaşım farkı vurgulanarak veriliyor. Cevapta "Fark"a dair sözler çok net: "Bu davanın açılmasının temel nedenlerinden biri, iddianamede savunulan laiklik anlayışı ile partimizin laiklik anlayışı arasındaki farklılıktır. Buradan hareketle laikliğin gerekleri konusunda da farklı görüşler ortaya çıkabilmektedir." Sonra da Başsavcı'nın yaklaşımı ile Ak Parti arasındaki yaklaşım farkının niteliği anlatılıyor. Cevapta Başsavcı'nın yaklaşımı şöyle özetlenmiş:
"İddianamede laiklik tek boyutlu bir kavram olarak görülmekte ve bireylerin benimsemesi gereken "bir uygar yaşam biçimi" ve "yaşam felsefesi" şeklinde takdim edilmektedir. Bu yaklaşıma göre, laiklik "toplumların düşünsel ve örgütsel evrimlerinin son aşaması" dır. Laikliğin bu yorumu 19. yüzyıl pozitivizminin katı "ilerlemeci" anlayışına dayanmaktadır." Ak Parti'nin laiklik anlayışı ise şöyle ifade ediliyor:
"Buna karşılık, AK Parti'nin laiklik anlayışı, çağdaş demokratik toplumların özgürlükçü laiklik anlayışıyla tamamen uyumlu bir yaklaşımı yansıtmaktadır. Partimizin savunduğu laiklik anlayışı, başkalarının temel hak ve özgürlüklerine asla bir tehdit içermemektedir. Aksine, bu anlayış tüm bireylerin farklı inanış ve yaşam biçimleriyle barışçıl bir şekilde bir arada yaşamasını öngörmektedir. Buna rağmen, iddianame partimizin demokratik ve özgürlükçü laiklik anlayışını ve onun gereklerini laikliğe aykırılık olarak göstermeye çalışmaktadır.
Buna delil olarak da, Başbakan'ın laikliğin bir din olmadığı, dine alternatif olarak sunulmasının yanlış olduğu ve bireylerin değil devletin laik olabileceği yönündeki bazı sözleri kullanılmaktadır (s.28, 30). Modern laiklik anlayışı, farklı din ve inançları sosyolojik bir gerçeklik olarak kabul ederek, onların bir arada barışçıl beraberliğini sağlamayı hedefleyen siyasi bir ilkedir. Bu nedenle laiklik bireyi değil, devleti muhatap alır. Nitekim, Anayasamızın 2'nci maddesinde değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek bir ilke olan laiklik, Devletin bir niteliği olarak sunulmuştur.
Anayasanın 24'üncü maddesindeki din istismarı yasağının amacı da, esasen Devletin laik niteliğinin aşındırılmasını engellemektir. Devletin temel niteliklerinden biri olarak laiklik, toplumdaki her türlü inanç ve düşünce karşısında eşit mesafede durmayı gerektirmektedir. Partimizin bu laiklik anlayışı Anayasanın 2'nci maddesinin gerekçesinde de ifadesini bulmuştur. Bu maddenin gerekçesine göre "Hiçbir zaman dinsizlik anlamına gelmeyen lâiklik ise, her ferdin istediği inanca, mezhebe sahip olabilmesi, ibadetini yapabilmesi ve dinî inançlarından dolayı diğer vatandaşlardan farklı bir muameleye tâbi kılınmaması anlamına gelir." Bu anlamda laiklik, çağdaş demokrasilerin benimsediği temel ilkelerden biri olan devletin tarafsızlığının din-devlet ilişkilerine yansımasını ifade etmektedir.
Devletin inançlar karşısında tarafsız kalabilmesi, siyasi ve hukuki düzenini herhangi bir dinin esaslarına dayandırmaması ile mümkündür. Bu, laik düzende din işleri ile devlet işlerinin ayrılmasına işaret etmektedir. Kısacası, çağdaş laiklik anlayışı bir yandan devlet düzeninin dini kurallara dayanmamasını, diğer yandan da devletin bireylerin sahip olduğu din ve vicdan özgürlüğünü güvenceye almasını gerektirmektedir. İktidarımız süresince laikliğin bu iki temel ayağını aksatacak herhangi bir icraatın içinde olmadık, bundan sonra da olmayacağız." Laiklik, devlet tarafından empoze edilen bir yaşam biçimi mi, yoksa devletin herhangi bir dini referans olarak almama, farklı inançlar karşısında tarafsız kalma ve insanların özgürlük alanını koruma disiplini mi? İhtilaf burada ve muhtemelen Anayasa Mahkemesi üyeleri de, bu fark içinde bir tercih yaparak karar verecekler.
Peki bu konuda AYM'nin yaklaşımı ne? Aslında Başsavcı İddianamesinde AYM'nin başörtüsü ile ilgili kararının gerekçesindeki laiklik yaklaşımını kullanıyor. Ben, birçok yazımda Anayasa Mahkemesi'nin burada ortaya koyduğu laiklik yorumunu tartışarak geliyorum. Bu yorum, daha sonra 9. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in konuşmalarında defalarca kullanıldı. Bu yorum, Tanrı iradesini dışlayan, insanların din ile ilişkisini vicdanlara hapseden bir yaklaşımı öngörüyor. Oradan "Tanrı Buyrukları"ndan kopuk bir yaşam tarzı olarak laik yaşam tarzı çıkıyor.
"Hem Müslüman hem laik olunabilir" yorumunu yapanlar bile, aslında AYM'nin bu laiklik yorumundaki doktrin özünü fark etmiyor. Laikliği, İslam'a veya herhangi bir dine alternatif bir yaşam tarzı olarak sunduğunuz zaman İslam nerede kalır sorusu, ortada kalıyor. Bu tartışma hiç şüphesiz düşünce planında devam edip gidecek. Konunun Ak Parti'nin kapatılması ile ilgili boyutuna gelince oradaki soru şu olacak. -Acaba AYM üyeleri, laiklik yorumunda bugün nerede yer alacaklar? Davanın bam teli bu olsa gerek.
bugün