İdeali iste ve gözet; amma, realiteyi de gör!

Selâhaddin Çakırgil

İdeal, kişinin  tefekkür veya tahayyül gücüyle zihninde şekillendirdiği ve gerçekleşmesini istediği, arzu ettiği hedeflerdir. Ancak, ideal olan şey, gerçekleştiği zaman, artık ideal olmaktan çıkar . Çünkü, o artık  realiteye dönüşmüştür.  Hiç gerçekleşmeyen ya da gerçekleşmesi aklen de mümkün gözükmeyen  istek ve hedefler ise, ütopya olmaktan ileri geçemez. İdeallerinin utopyaya dönüştüğü zaman da, gerçekleşip realiteye dönüştüğünde de, kişi, yeni idealler üretemezse, boşlukta kalır.

Bizim de nice ideallerimiz vardı ki gençlik yıllarımızda, âdetâ  gökyüzünü fethe hazırlanıyorduk.

***

Kırk yıl öncelerde,  siyaset alanında bugüne göre küçük, ama, o zamana göre ilk adımlardan olması hasebiyle çok önemli bulduğumuz  gelişmeleri takiben, ülke çapında etkin bir takım idarî birim ve makamların bizim değerlerimize sahib insanların idaresine geçtiğini gördüğümüzde nasıl memnun olurduk.  Ama, bunlarla yine de yetinmeyip, ideallerimize göre eleştiriler yaptığımızda, bazılarının, o makamları neredeyse kutsamaya başladığının dehşetini yaşardık.

Biraz gün görmüş olanlarımız ise, ‘İdeallerinizi gözetin, ama realiteleri de görünüz..’  derlerdi.

*

Bugün elbette 40 yıl öncelerdeki durumumuzla hayal bile edilemeyecek merhalelere ulaşılmıştır. Ama, bunlarla yetinilmeli midir?

Elbette, hayır!

***

Şimdi ülke, son 15 senedir, Müslümanların içinden çıkmış ve hâlen de aslî kimliği olarak dünyada ‘müslüman’  kimliğiyle temayüz etmiş bir lider ve yakın çalışma grubunun elinde..

Elbette, ideallerimiz açısından yığınla yapılamıyanlar ya da yanlışlıklar var. Bu ideallerden bazıları belki daha uzun zaman da gerçekleşemiyecek.  Ama, buna bakarak umutsuz olmak  hakkımız yok.. Bizim ideallerimizin çoğu, uzun soluklu mücadelelere ve uzun vâdeli bir zaman dilimine ihtiyaç duymaktadır.

Kaldı ki, her bir toplumda kaymak tabakasına göz diken menfaat grupları daima bulunur. Onlar hattâ, mevcud kanunlara göre suçlanamayacak şekilde,  ‘minareyi kılıfına uydurmak’  taktikleriyle geliştirilmiş yöntemlere de sahiptirler. Yani, iktidarın nimeti kadar, âfetleri de vardır.

Nitekim, nice idealist kişi ve kadroların,  ideallerini unuttukları da meçhul değildir.

***

Denilir ki, Benî Umeyye (Emevîler)  döneminin zulümlerine karşı çetin mücadeleler verenlerden bazı seçkin kişiler, Abbasîler iktidara gelince ideallerinin gerçekleşeceğini beklerken, aradan geçen birkaç yıla rağmen değişen bir şey olmadığını görüp, hayal kırıklıklarını Sultan’a arzederler:

‘-Efendimiz, ne güzel hayallerimiz vardı.. Ama, değişen bir şey yok..’

Sultan da der ki:  ‘Aman efendim, bir dünya saltanatıdır, bize de ulaşmıştır. Bırakın, biraz da biz sürelim!’

Bu söz, 1200 yıl öncelerde değil de, sanki bugün söylenmiş gibi kabul edilebilir.

Ama, unutmayalım, menfaatlerin üzerine açık veya gizli üşüşmeler hep olacaktır. Bunlara bakıp da, kenara çekilmek, durumun düzeltilmesine yardım etmiyecektir.

‘Bir testiyi bir pınara koysalar, kırk yıl orda dursa, kendi dolası değil..’

***

Mevcud sistem içinde şekillenmiş siyasî yapının temelden olumsuzlukları vardır. Çünkü bu lokomotifin üzerinde hareket ettiği raylar, milletin kendi kesin doğru ölçülerine göre değil, uluslararası -emperyalist dayatmalara göre döşenmiştir.  Ve şef-tren’in eline de bir yol haritası / anayasa  tutuşturulur.

 Ama, bugün bu lokomotifin şef treni, milletin aslî değerleri içinde yetiştiği değer ve ideallerden vazgeçmemiştir.  Zamanlamasını elbette kendisinin yapacağı şekilde, halkın ekseriyetinin iradesi açısından, hayal bile edilemeyecek mesafeler almıştır.

***

Ne var ki,  Uhud Gazvesi’nde  Hz. Peygamber (S),  ‘Okçular siperlerini terketmesinler ‘  dediği halde, müşriklerin yenilgiye uğradığını görüp, ganimet dağılımında kendilerine bir şey kalmıyacağını düşünerek, niceleri mevzilerini  terkettiler ve sonra.. İlk büyük yenilgimizi aldık.

O halde, asıl sorumluluk bizde..   ‘Siperlerini terketmeyen Uhud okçuları’  konumunda mıyız, değil miyiz; herbirimiz başkalarından önce kendimizi sorgulayalım. İdeallerimizi, ütopyaya dönüştürmeden..

stargazete