İhsan Süreyya Sırma'dan Koronavirüs Yorumu

İslam tarihi uzmanı Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, tüm dünyada etkili olan ve 1 milyondan fazla insanı enfekte eden yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınına dair dikkat çeken bir yazı yayınladı.

İslam tarihi uzmanı Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, tüm dünyada etkili olan ve 1 milyondan fazla insanı enfekte eden yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınına dair dikkat çeken bir yazı yayınladı.

Prof. Dr. Sırma'nın sözkonusu yazısı şu şekilde:

Sadece Müslümanları değil, bütün dünya insanlarını tehdit eden bir “belâ.” dolaşıyor yerküremizde! Kadın-erkek; büyük-küçük; zengin-fakir; âmir-memur; asker-sivil; beyaz-siyah; sarı-esmer; hoca-talebe; futbolcu-antrenör; Asyalı-Avrupalı; Avustralyalı-Afrikalı tanımıyor; hepimize meydan okuyor; hepimizi evlerimizde oturmaya mahkûm ediyor!

Nedir bu belâ?

Gerek ülkemizde, gerekse dünya genelinde önüne gelen ahkâm kesiyor bu konuda. Mikrobiyologlardan, gazete köşe yazarlarına; kahve sakinlerinden, TV yapımcı ve izleyicilerine; münevverlerden cahillere; dindarlardan dinsizlere (din düşmanlarına dememek için); köşe yazarlarından din hocalarına; artistlerden sanatkârlara, velhasıl bilsin, bilmesin, herkes kendi yorumunu yapıyor “kendi görevini yapmakta olan “korona.” hakkında!

Biz bu konuda ehil olmadığımız için bir yorumda bulunmayacağız. Sadece, “modern.” görünmek için bazı “hocalar!.”ın, kompleksten midir nedir; “malumatfruşluk.” ve “bilgiçlik.” taslayarak, insanlar Allah’ın emirlerine karşı çıksalar bile onlara ceza verip helâk etmeyeceğinden dem vuruyorlar! Sureta Allah’ın haşa avukatlığını yapıyorlar! Kur’an’da Allah’a isyan içerisinde olan insanların helâk oluşlarını da, görmezlikten gelip, “hermenotik görüşleriyle.” izaha çalışıyor, gözlerini kapatıyorlar.

İşte biz de, okuyucularımız nasıl değerlendirirlerse değerlendirsinler; Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın neden bazı insanları helâk ettiğine dair olan ayet-i kerimeleri zikredip, yorumunu “Müslüman okuyucular.”a bırakacağız.

Acaba “korona.”nın canımıza okuduğu şu günlerde, gerek Müslüman ülkelerde, gerekse gayrimüslim ülkelerde, geçmiş kavimlerin sebeb-i helâkları olan fiiller var mıdır; yok mudur? Her yerde Allah’ı ve ahkâmını inkâr edenler, ahkâm kesiyor; “Tevhid.” ötelenerek, bazı insanlara kul olunuyor, o insanlara secde ettiriliyor; Allah’ın yasakladığı fuhuş, kol geziyor, her türlü medyada teşvik ediliyor; kumar ve talih oyunları her tarafı alıp götürüyor; Allah’ın, onun yüzünden gökten ateş yağdırdığı “lutilik.” ve “lezbiyenlik.”, insanlara meydan okuyor, caddelerimizde yürüyüş ve yortuları yapılıyor; bazı “imansızlar.”, taptıkları (dinuhum denaniruhum) “iban.”ı alıp, Allah’a imanla alay ediyor; istihza ediyor kendince! Ve tabi bu müstehzi “imansızları çığırtkanları.” “asosyal medya.” de allayıp, pullayıp, Allah’la ve inananlarla alay ediyor! Peki, her şeyi gören ve her şeyi yapmaya kadir olan Allah, geçmiş tarihte bu gibilere nasıl davrandı?

Yukarıda arz ettiğimiz gibi, sadece bu konu ile ilgili ayetleri sunuyor, üzerinde tefekkür etmeyi okuyucuya bırakıyoruz.

Allah hepimizi bu beladan kurtarsın; âmin âmin âmin…

İşte Allah’ın, insanların bazı davranışlarından dolayı helâk ettiği kavimlerle ilgili bazı ayet-i kerimeler:

Biz bunlara inanıyoruz; dileyen inanmasın!

Ayet-i kerimeler:

En’âm sûresi, ayet, 6

اَلَمْ يَرَوْا كَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْاَرْضِ مَا لَمْ نُمَكِّنْ لَكُمْ وَاَرْسَلْنَا السَّمَٓاءَ عَلَيْهِمْ مِدْرَاراًۖ وَجَعَلْنَا الْاَنْهَارَ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمْ فَاَهْلَكْنَاهُمْ بِذُنُوبِهِمْ وَاَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْناً اٰخَر۪ينَ

“Görmediler mi ki, onlardan önce yeryüzünde size vermediğimiz onca imkânı kendilerine verdiğimiz, gökten üzerlerine bol bol yağmur indirip (evlerinin) altlarından ırmaklar akıttığımız nice nesilleri helâk ettik. Biz onları günahları sebebiyle helâk ettik ve onların ardından başka nesiller meydana getirdik.”

Yunus sûresi, ayet, 13

وَلَقَدْ اَهْلَكْنَا الْقُرُونَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَمَّا ظَلَمُواۙ وَجَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُواۜ كَذٰلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِم۪ينَ

“Sizden önceki nice nesilleri, haksızlık ve kötülük yoluna saptıklarında yok ettik; hâlbuki peygamberleri onlara apaçık deliller getirmişlerdi, ama onların iman edecekleri yoktu. Günah yolunu seçen toplulukları işte böyle cezalandırırız.”

Hicr suresi, 4

وَمَٓا اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا وَلَهَا كِتَابٌ مَعْلُومٌ

“Biz hiçbir toplumu, kendilerine gönderilmiş belli bir kitap olmadan helâk etmedik.”

İsrâ suresi, 16

وَاِذَٓا اَرَدْنَٓا اَنْ نُهْلِكَ قَرْيَةً اَمَرْنَا مُتْرَف۪يهَا فَفَسَقُوا ف۪يهَا فَحَقَّ عَلَيْهَا الْقَوْلُ فَدَمَّرْنَاهَا تَدْم۪يرًا

“Bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde oranın şımarmış yöneticilerine (iyiye yönlendirici) emirler veririz; onlar ise orada günah işlemeye devam ederler, sonuçta o ülke helâke müstahak olur, biz de oranın altını üstüne getiririz.”

İsrâ suresi, 17

وَكَمْ اَهْلَكْنَا مِنَ الْقُرُونِ مِنْ بَعْدِ نُوحٍۜ وَكَفٰى بِرَبِّكَ بِذُنُوبِ عِبَادِه۪ خَب۪يرًا بَص۪يرًا

“Nûh’tan sonraki nesillerden nicelerini helâk ettik. Kullarının günahlarını bilip görmede rabbin yeterlidir.”

Meryem suresi, 74

وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَحْسَنُ اَثَاثًا وَرِءْيًا

“Oysa onlardan önce de daha varlıklı ve daha gösterişli olan nice nesiller helâk ettik.”

Meryem suresi, 98

وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍۜ هَلْ تُحِسُّ مِنْهُمْ مِنْ اَحَدٍ اَوْ تَسْمَعُ لَهُمْ رِكْزًا

“Biz, onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. Sen, onların herhangi birinden (bir varlık emâresi) hissediyor veya cılız da olsa bir ses işitiyor musun?”

Tahaa sûresi, 128

اَفَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ ف۪ي مَسَاكِنِهِمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِاُو۬لِي النُّهٰى۟

“Kendilerinden önceki nice nesilleri helâk etmiş olmamız onları hâlâ yola getirmedi mi? Oysa onların yurtlarında dolaşıp duruyorlar! Kuşkusuz bunlarda akıl sahiplerinin çıkaracağı dersler vardır.”

Tahaa sûresi, 134

وَلَوْ اَنَّٓا اَهْلَكْنَاهُمْ بِعَذَابٍ مِنْ قَبْلِه۪ لَقَالُوا رَبَّنَا لَوْلَٓا اَرْسَلْتَ اِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ اٰيَاتِكَ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَذِلَّ وَنَخْزٰى

“Eğer biz onları o Kur’an’dan önce bir azap ile helâk etseydik mutlaka, “Ey Rabbimiz! Keşke bize bir peygamber gönderseydin de alçalıp rezil olmadan önce âyetlerine uysaydık.” derlerdi.”

Enbiya sûresi, 9

ثُمَّ صَدَقْنَاهُمُ الْوَعْدَ فَاَنْجَيْنَاهُمْ وَمَنْ نَشَٓاءُ وَاَهْلَكْنَا الْمُسْرِف۪ينَ

“Sonra onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik. Böylece, hem onları hem de dilediğimiz kimseleri kurtuluşa erdirdik; haddi aşanları ise helâk ettik.”

Şuara sûresi, 208,

فَكَذَّبُوهُ فَاَهْلَكْنَاهُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ

“Kaldı ki biz, öğüt vermek üzere uyarıcılar göndermeden hiçbir ülke halkını yok etmemişizdir. Biz zalim değiliz.”

Şuara sûresi, 139,

فَكَذَّبُوهُ فَاَهْلَكْنَاهُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ

“Böylece onu yalancılıkla suçladılar; biz de onları helâk ettik. Doğrusu bu anlatılanlarda büyük bir ibret vardır ama çokları inanmazlar.”

Kasas sûresi, 58,

وَكَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ بَطِرَتْ مَع۪يشَتَهَاۚ فَتِلْكَ مَسَاكِنُهُمْ لَمْ تُسْكَنْ مِنْ بَعْدِهِمْ اِلَّا قَل۪يلًاۜ وَكُنَّا نَحْنُ الْوَارِث۪ينَ

“Oysa biz, bolluk içinde azmış nice şehir halkını helâk etmişizdir. İşte yerleri! Kendilerinden sonra oraların pek azında oturulabildi; hepsi bize kalmıştır.”

Kasas sûresi, 59,

وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرٰى حَتّٰى يَبْعَثَ ف۪ٓي اُمِّهَا رَسُولاً يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۚ وَمَا كُنَّا مُهْلِكِي الْقُرٰٓى اِلَّا وَاَهْلُهَا ظَالِمُونَ

“Merkezinde, halka âyetlerimizi okuyan bir peygamberi göndermedikçe rabbin memleketleri helâk etmez. Biz, ülkeleri ancak halkı zulüm de ısrar edince helâk ederiz.”

 Secde sûresi, 26,

اَوَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ ف۪ي مَسَاكِنِهِمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍۜ اَفَلَا يَسْمَعُونَ

“Halen yurtlarında gezip dolaştıkları, kendilerinden önceki nice nesilleri yok etmiş olmamız, onların doğru yolu görmelerini sağlamadı mı? Bunlarda elbette ibretler var. Hâlâ kulak vermeyecekler mi?

Yasin sûresi, 31,

اَلَمْ يَرَوْا كَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ اَنَّهُمْ اِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ

“Kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettiğimizi ve onların artık kendilerine dönüp gelmediğini görmezler mi?”

Sad sûresi, 3,

كَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ فَنَادَوْا وَلَاتَ ح۪ينَ مَنَاصٍ

“Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik; o sırada feryat ettiler ama artık zaman kurtulma zamanı değildi.”

 Zuhruf, 8,

فَاَهْلَكْـنَٓا اَشَدَّ مِنْهُمْ بَطْشاً وَمَضٰى مَثَلُ الْاَوَّل۪ينَ

“Bunlardan daha zorba olanları da helâk ettik. Gelip geçenlerin örnek hikâyeleri (ilâhî kitaplarda) daha önce de anlatılmıştır.”

 Ahkaf, 27,

وَلَقَدْ اَهْلَكْنَا مَا حَوْلَكُمْ مِنَ الْقُرٰى وَصَرَّفْنَا الْاٰيَاتِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

“Çevrenizdeki nice şehirleri helâk ettik, belki dönerler diye uyarıcı işaretler de vermiştik.”

Kaf, 36

وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَشَدُّ مِنْهُمْ بَطْشاً فَنَقَّبُوا فِي الْبِلَادِۜ هَلْ مِنْ مَح۪يصٍ

“Kendilerinden önce, onlardan daha güçlü olup yeryüzünde şehirler kurarak aralarında gidip gelen nice toplulukları yok ettik. Kurtuluş var mı?”

 Kamer, 51,

وَلَقَدْ اَهْلَكْنَٓا اَشْيَاعَكُمْ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ

“Andolsun biz sizin nice benzerlerinizi helâk ettik. Düşünecek yok mu?”

 A’raf, 4,

وَكَمْ مِنْ قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَا فَجَٓاءَهَا بَأْسُنَا بَيَاتًا اَوْ هُمْ قَٓائِلُونَ

“Nice ülkeler var ki onları helâk ettik. Azabımız onlara geceleyin yahut gündüz istirahat ederlerken geliverdi.”

Enbiya, 6,

مَٓا اٰمَنَتْ قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَاۚ اَفَهُمْ يُؤْمِنُونَ

“Bunlardan önce helâk ettiğimiz hiçbir yerin halkı iman etmemişti; şimdi (aynı yolu tutan) bunlar mı iman edecekler?”

Enbiya, 95,

وَحَرَامٌ عَلٰى قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَٓا اَنَّهُمْ لَا يَرْجِعُونَ

“Helâk ettiğimiz bir belde için artık dönüş imkânsızdır; onlar geri dönemeyeceklerdir.”

Hac, 45,

فَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ فَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَا وَبِئْرٍ مُعَطَّـلَةٍ وَقَصْرٍ مَش۪يدٍ

“Nitekim zulme dalmışken helâk ettiğimiz nice beldeler var ki evlerinin duvarları çatıları üzerine yıkılmış, ıpıssız kalmıştır. Şimdi oralarda kullanılamaz hale gelmiş nice kuyular, (harap olmuş) nice görkemli köşk var!.”

En’am, 6,

اَلَمْ يَرَوْا كَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْاَرْضِ مَا لَمْ نُمَكِّنْ لَكُمْ وَاَرْسَلْنَا السَّمَٓاءَ عَلَيْهِمْ مِدْرَاراًۖ وَجَعَلْنَا الْاَنْهَارَ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمْ فَاَهْلَكْنَاهُمْ بِذُنُوبِهِمْ وَاَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْناً اٰخَر۪ينَ

“Görmediler mi ki, onlardan önce yeryüzünde size vermediğimiz onca imkânı kendilerine verdiğimiz, gökten üzerlerine bol bol yağmur indirip (evlerinin) altlarından ırmaklar akıttığımız nice nesilleri helâk ettik. Biz onları günahları sebebiyle helâk ettik ve onların ardından başka nesiller meydana getirdik.”

En’am, 47,

قُلْ اَرَاَيْتَكُمْ اِنْ اَتٰيكُمْ عَذَابُ اللّٰهِ بَغْتَةً اَوْ جَهْرَةً هَلْ يُهْلَكُ اِلَّا الْقَوْمُ الظَّالِمُونَ

“De ki: "Söyler misiniz; size Allah’ın azabı ansızın veya açıkça gelirse, zalim toplumdan başkası mı helâk olur?".”

Kehf, 59,

وَتِلْكَ الْقُرٰٓى اَهْلَكْنَاهُمْ لَمَّا ظَلَمُوا وَجَعَلْنَا لِمَهْلِكِهِمْ مَوْعِداً۟

“İşte o beldeler (ahalisi), zulme sapınca onları helâk ettik; helâk etmek için de belli bir süre belirlemiştik.”

Duhan, 37,

اَهُمْ خَيْرٌ اَمْ قَوْمُ تُبَّعٍۙ وَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ اَهْلَكْنَاهُمْۘ اِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِم۪ينَ

“Bunlar mı güçlü, Tübba‘ın kavmi ve ondan öncekiler mi? Onların tamamını helâk ettik; çünkü onlar günaha gömülmüşlerdi.”

Muhammed, 13,

وَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ هِيَ اَشَدُّ قُوَّةً مِنْ قَرْيَتِكَ الَّت۪ٓي اَخْرَجَتْكَۚ اَهْلَكْنَاهُمْ فَلَا نَاصِرَ لَهُمْ

“Seni dışarı çıkaran şehrinden daha güçlü nice şehri helâk ettik; onlara yardım edecek kimse de yoktu.”

Murselat, 16, 17, 18,

اَلَمْ نُهْلِكِ الْاَوَّل۪ينَۜ ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ الْاٰخِر۪ينَ كَذٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِم۪ينَ

“Öncekileri helâk etmedik mi? Arkadan gelenlere de onlara yaptığımızı yapacağız. İşte biz suçlulara böyle yaparız.”

 İbrahim, 13,

وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِرُسُلِهِمْ لَنُخْرِجَنَّكُمْ مِنْ اَرْضِنَٓا اَوْ لَتَعُودُنَّ ف۪ي مِلَّتِنَاۜ فَاَوْحٰٓى اِلَيْهِمْ رَبُّهُمْ لَنُهْلِكَنَّ الظَّالِم۪ينَۙ

“İnkârcılar peygamberlerine, "Andolsun ya dinimize dönersiniz ya da sizi kesinlikle yurdumuzdan çıkarırız!" dediler. Bunun üzerine rableri onlara, "O zalimleri elbette helâk edeceğiz ve onlardan sonra sizi mutlaka o yurda yerleştireceğiz!.”

 Hud, 117,

وَمَا كَانَ رَبُّكَ لِيُهْلِكَ الْقُرٰى بِظُلْمٍ وَاَهْلُهَا مُصْلِحُونَ

“Rabbin, halkı iyilik peşinde olan ülkeleri haksız yere helâk edecek değildir.”

 El Hakke, 5,6

فَاَمَّا ثَمُودُ فَاُهْلِكُوا بِالطَّاغِيَةِ

وَاَمَّا عَادٌ فَاُهْلِكُوا بِر۪يحٍ صَرْصَرٍ عَاتِيَةٍۙ

“Semûd kavmi çok şiddetli bir depremle helâk edildi. Âd halkı ise dehşetli bir kasırga ile yok ediliverdi.

Ahkaf, 35,

فَاصْبِرْ كَمَا صَبَرَ اُو۬لُوا الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ وَلَا تَسْتَعْجِلْ لَهُمْۜ كَاَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَ مَا يُوعَدُونَۙ لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا سَاعَةً مِنْ نَهَارٍۜ بَلَاغٌۚ فَهَلْ يُهْلَكُ اِلَّا الْقَوْمُ الْفَاسِقُونَ

“Azim ve kararlılık sahibi peygamberlerin sabrettikleri gibi sen de sabret. Onlar için de acele etme. Başlarına geleceği vaktiyle söylenen şeyleri gördüklerinde sanki gündüzün kısa bir süresini yaşamış gibi olacaklar. Tebliğ konusu işte budur; hiç günaha sapanlardan başkası helâk edilir mi?”

Ayetler bu şekilde!

O zaman ne yapalım?

Ülkemizin sağlık yetkililerini ciddiyetle dinleyip, onların dedikleri doğrultuda evlerimizde oturalım; keyf çatmak için evlerimizden kaçmayalım!

Kur’an okuyalım, mealinden de ne olduğunu öğrenelim.

Kitap okumak için çok iyi bir fırsat olan bu günlerimizi okumakla geçirelim.

Bol bol dua edelim.

Allah hepimizi bu beladan kurtarsın! Âmin.

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Bize yalan Söylediler
Mücahit Gültekin: Suriye Tartışmaları, "Kökü Dışarıda Olmak" Söylemi ve Politik Hafıza Üzerine
Abdurrahman Dilipak: Suriye İsrail’le karşı karşıya gelirse!
Abdurrahman Dilipak: Suriye’deki halk devrimine nasıl bakıyorum
Abdurrahman Dilipak: Allah’a ve ahiret gününe inanmak!