Bir insan “sahne”ye çıktı mı; onun her şeyi konuşulur, her şeyi eleştirilir... “Saç şekli” eleştirilir, “elbise”si eleştirilir, “ayakkabı”sı eleştirilir... Ve elbette, “mimik, jest ve tavır”ları da dile dolanır...
Bunlar, Ekmeleddin İhsanoğlu için de geçerli... Yıllar boyu “IRCICA Genel Direktörü” olarak görev yaptı, “İslâm Konferansı Teşkilatı Genel Sekreterliği” yaptı ve “hiç konuşulmadı” ama, ne zaman ki “CHP ve MHP’nin adayı” olarak “sahne”ye çıkarıldı, işte o zaman “ıcığına-cıcığına” ve de “çocuğuna” kadar konuşulmaya başlandı!..
KİMLERİN PROJESİ?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun; “Daha önce hiç tanımıyordum” dediği ama, “tanımadığı kişiyi aday gösterdiği” yazıldı, çizildi!..
Ekmeleddin İhsanoğlu için; “Ortaya çıktı ki arkasında CHP ve MHP yok, paralel yapı ve uluslararası eksen var... Ekmeleddin İhsanoğlu kim? Dinler arası diyalogcu!.. Kim?.. Papa için ‘Çok samimi ve üstün bir ruhani lider. Mahviyet insanı’ diyen adam... Paralel Yapı ve Vatikan projesi işte buraya kadar uzandı” yorumları yapıldı...
Bu kadarla da kalınmadı;
Siyasetçi yazar Tevfik Diker’in 2013 yılında kaleme aldığı “Kurtlar Medyası” isimli kitabında Aydın Doğan’ın, Ekmeleddin İhsanoğlu’na Cumhurbaşkanlığı teklifi yaptığı ve bu teklif için 2011 yılında Cidde’ye kadar bizzat gittiği uzun uzun anlatıldı.
Aydın Doğan’ın bu “teklif”inin, “CHP eliyle hayata geçirilmesi”nden sonra, “Aydın Doğan Medyası”nın Ekmeleddin İhsanoğlu’na verdiği destek de gözlerden kaçmadı, haber ve yazılara konu oldu...
Ve ayrıca denildi ki;
“Prof.Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun cemaatle olan yakın ilişkileri göze çarpıyor... Fetullah Gülen’in yayın organlarının da her fırsatta destek verdiği İhsanoğlu’nun önceden planlanmış bir proje olup olmadığı ise akıllarda soru işareti bırakıyor... Ayrıca Ekmeleddin İhsanoğlu’nun, Zaman gazetesinin promosyon kitap ödüllerini hazırladığı da biliniyor.”
Bu arada;
2007’deki seçimlerde “Çankaya’da eşi başörtülü bir isim istemiyoruz” diyerek ortalığı ayağa kaldıran “CHP ve ulusalcı güruh”un; Ekmeleddin İhsanoğlu’nun eşi Füsun İhsanoğlu’nun başının açık olduğunu ısrarla vurgulaması dikkatlerden kaçmadı...
Çapulcuların, sosyal medyada “Eşinin başı açık”, “Modern bir giyim tarzı var”, “Şeriatçı olsaydı eşi böyle mi olurdu?”, “Eşi first ladylik için ideal”, “Füsun İhsanoğlu, başı bağlı Emine Erdoğan’dan daha çok Çankaya Köşkü’ne yakışıyor” şeklinde propaganda yürütmesi, CHP’nin, 7 yıl sonra Köşk için eşi başörtülü olmayan birini aday göstererek, mütedeyyin kesimden intikam almaya çalıştığı iddialarına da güç kazandırdı...
“MASON DEĞİLİM” DER Mİ?
Sadece bu kadar mı?..
Yazarımız Hüseyin Öztürk, dünkü yazısında; İhsanoğlu’nun babası Yozgatlı İhsan Efendi’nin; “CHP ve Masonların zulmü”nden çok çektiğini, bu yüzden “Mısır’a hicret etmek zorunda” kaldığını, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun da Mısır’da doğduğunu ancak “babasına çok çektiren” CHP ve Masonların adayı olarak sahneye çıktığını söyleyip, “İhsanoğlu’nu çatıya çıkaran birinci ayak Masonlar, ikinci ayak CHP’dir” dedikten sonra, şu “soruları” sordu:
l Mesela Ekmeleddin Bey bir yiğitlik yapıp, “Ben Mason değilim” diyebilir mi?
l İslam İşbirliği Teşkilatı’ndayken, “Masonlarla hiç işbirliği yapmadım” diyebilir mi?
İKİ ESKİ AK PARTİLİ KİM?
Hüseyin Öztürk bunları yazarken, Araştırmacı-Yazar İsmail Nacar da, hayli çarpıcı iddialarda bulunup, diyordu ki;
“Ekmeleddin İhsanoğlu, derin güçler tarafından Başbakan Erdoğan’ın karşısına rakip olarak çıkarılmıştır.
Bilindiği gibi ülkenin temel konularında ve İsrail lobisinin güdümünde hareket eden büyük sermaye çevreleri ve bazı derin yapılar, Başbakan’a karşı 17-25 Aralık operasyonunu başlattılar. Ancak bu operasyon 30 Mart’ta halk iradesiyle akamete uğradı.
İşte yine bu çevreler, yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda ortak bir aday belirleme kararı aldılar.
Bazı Arap ülkelerindeki rejimlerle diyaloğu olan akademisyen kökenli eski bir AK Parti milletvekili ile AK Partili eski bir bakanı yanlarına alarak, Tayip Erdoğan’ı seçtirmeyecek bir formül konusunda özellikle şu son bir ay içerisinde olağanüstü bir çaba sarf ettiler.
Özellikle dış çevrelerin ağırlığı ile bu çevreler ortak bir aday belirleme konusunda öyle güçlü bir irade haline getirildi ki; başta CHP olmak üzere muhalefetteki partilerin iradelerinin hiçbir anlamı kalmadı. ABD ve Arap ülkelerindeki rejimlere karşı mülayim bir mümin olan Ekmeleddin İhsanoğlu işte bu irade tarafından Erdoğan’a rakip yapıldı... Tabii bu konularda Süleyman Demirel’in rolünü de inkar etmemek lazım.”
Tamam da; İsmail Nacar’ın sözünü ettiği ve “İhsanoğlu için devreye girdiklerini” söylediği “Akademisyen kökenli eski bir AK Parti Milletvekili” ile “AK Partili eski bir bakan” kimlerdir?..
İddialara göre;
“İhsanoğlu’nun adaylığı için bastıran” isimlerden biri Prof.Dr. Nevzat Yalçıntaş, diğeri de Dışişleri eski Bakanı Yaşar Yakış’tır!.. Her ikisi de, “Paralel’e yakın isimler”dir!..
İddialar böyle de;
Prof.Dr. Nevzat Yalçıntaş ve Yaşar Yakış’ın, “Tayyip Erdoğan ile derdi” nedir?.. En önemlisi de, “Masonlar ve CHP ile bağlantıları” nedir?..
İnsan inanmak istemiyor ama; “at izinin, it izine karıştığı” bir dünyada, her şey olabilir!..
BİR OĞLU HIRİSTİYAN MI?
Derken, bir “bomba iddia” daha geldi gündeme... İddialara göre; “Ekmeleddin İhsanoğlu’nun 3 oğlundan biri İslâm’ı bırakıp Hıristiyan olmayı seçmiş, bir diğeri de esrarkeştir!”
İnsanlar, elbette “evlât”larının tercihleri ile yargılanamaz... Bir oğlu “Hıristiyan”, diğer oğlu “esrarkeş” ve “eşinin de başı açık” ise, ne yapsın İhsanoğlu?..
Atsan atılmaz,
Satsan satılmaz!..
Ama, en başta dedim ya;
Bir insan “sahne”ye çıktı mı, bütün hayatını, bütün ilişkilerini, “eş”lerini, “çocuk”larını, “bağlantı”larını işte böyle didik didik ediyorlar!..
Öyle sanıyorum ki;
Kılıçdaroğlu’nun “Cumhurbaşkanlığı adaylığı teklifi”ni “teşekkür ve teveccüh”le karşıladığını söyleyen Ekmeleddin İhsanoğlu, bu iddialara da bir cevap verecektir!..
IŞİD’İ NİYE GÖRMEDİLER?
Ama benim, asıl gündeme getirmek istediğim husus, “zamanlama” meselesi!..
Hayır;
“Böyle bir zamanda, Ekmeleddin İhsanoğlu niye aday olarak ortaya çıkarıldı?” diye sormuyorum... Tam aksine; “Böyle bir zamanda IŞİD adlı örgütün Musul Başkonsolosluğumuzu basması ve 80 kadar vatandaşımızı rehin alması nereden çıktı?” diye soruyorum!..
Bu “baskın”ın ve “rehin alma” hadisesinin altında bir “hinlik” var!..
Sormak gerekmez mi;
Irak’taki bir meydanda, bir duvara yaslanmış “sigara” için bir adamı “sigarasının markası”na kadar gören “Amerikan uyduları” acaba “Suriye’den çıkıp, 500 araçlık konvoyla Musul’a doğru ilerleyen binlerce IŞİD militanını nasıl görmedi?!?”
Hadi, “uydular uyudu” diyelim, peki “Amerikan İstihbarat Teşkilatı CIA” niye duymadı?.. İngiliz İstihbaratı niye uyudu(!), İsrail İstihbarat Teşkilatı MOSSAD niye gözlerini kapattı?..
“Uydu”lar uyudu, “istihbarat”lar uyudu ve IŞİD militanları ellerini-kollarını sallaya sallaya Musul’a girdi, “Irak askerleri kaçtı” ve ne hikmettir bilinmez; IŞİD militanları, gitti bizim konsolosluğumuzu bastı, oradakilerle birlikte “TIR şoförlerimizi” rehin aldı!..
Bütün bunlar bir “tesadüf”(!) mü,
Yoksa “plânlı bir operasyon” mu?..
Şu hâle bakın;
Güya, aylardır Suriye’de Esed güçlerine karşı savaşan IŞİD militanlarının aklına, birden bire Musul’a gitmek ve “konsolosluğumuzu basmak” geliyor!..
Lütfen “zamanlama”ya dikkat!..
Bu “baskın” ve “rehin alma” eylemi; tam da “Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı seçimi arefesinde” gerçekleşiyor!.. Ve, “Türkiye’nin tüm iyiniyetli girişimleri”ne rağmen, rehineler hâlâ bırakılmıyor!..
Tam da bugünlerde;
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı açıklanıyor!..
Bunlar “tesadüf”(!) mü,
“Bir plânın parçaları” mı?..
YİNE AYNI SENARYO
Olayı daha iyi anlayabilmek için, gelin 4 Kasım 1979’a gidelim ve “benzeri bir operasyon”u hatırlayalım...
Önceki gün; program için Ülke TV’ye gittiğimde, “Ülke TV’nin Dış Politika Yorumcusu Ömer Turan” ile uzun uzun konuştuk... Ömer Turan’a göre; “İranlı öğrencilerin, ABD’nin Tahran Büyükelçiliği’ni basıp 50-60 kişiyi rehin alması ile IŞİD militanlarının Türkiye’nin Musul Konsolosluğu’nu basması aynı paralelde ve aynı amaçlı eylemlerdir.”
Olayı hatırlayalım:
1 Şubat 1979’da Paris’ten İran’a dönen ve milyonlar tarafından karşılanan Ayetullah Humeyni, Şah Rıza Pehlevi’yi devirdi ve yönetimi ele geçirdi...
4 Kasım 1979’da da, İranlı öğrenciler, “Amerika’nın Tahran Büyükelçiliği”ni “işgal” etti ve 50-60 kişiyi “rehin” aldı.
Amerikalı komandolar, 1980 yılında bir “operasyon” düzenleyerek “rehineleri kurtarmaya” çalıştı ama “kum fırtınası” ve “ABD helikopterlerinin birbirleriyle çarpışması” yüzünden, operasyon “fiyasko” ile sonuçlandı!..
Ne ilginç değil mi;
“Elçiliğin işgal günleri”nde,Amerika’da da “Başkanlık yarışı” vardı... ABD Başkanı Jimmy Carter ikinci defa seçilmek, eski aktör Ronald Reagan adlı “karikatür” de “Carter’ı devirmek” için çalışmaktaydı!..
“Neoconlar”ın, daha doğrusu “Yahudilerin kontrolündeki” Amerikan medyası da; sürekli “işgal ve rehine” olayını kaşımakta, “1. gün, 2. gün, 50. gün, 160. gün, 300. gün!..” diyerek “Carter aleyhinde yayınlar” yapmaktaydı...
Bu ortamda gidildi seçime...
Bütün “medya baskısı”na rağmen, Carter, “favori”dir ve “ikinci defa seçilmesine mutlak gözüyle bakılmakta”dır... Zaten, ABD başkanları, genellikle “ikinci defa” da seçilmektedir... Dolayısıyla, “Carter da ikinci defa seçilecek”tir!..
Gelin, görün ki;
“Beklenmedik bir şey” olur ve Kasım 1980’deki “Başkanlık seçimi”nde, sandıktan Ronlad Reagan çıkar!..
Çok daha enteresan olan şudur:
Seçimi kazanan Ronald Reagan’ın, 1981’in Ocak ayında “Başkanlık yemini”ni ettiği gün, yani “işgalden 444 gün sonra” elçilikteki “işgal” sona erdirilir, “rehine”ler de serbest bırakılır!..
İddialara göre;
“Jimmy Carter seçimi kaybetsin” diye “Amerikalı Neocon’lar, Humeyni yönetimi ile anlaşmışlar ve rehinelerin Ronald Reagan’ın yemin ettiği gün serbest bırakılması karşılığında İran’a silah yardımında bulunma sözü vermişler”dir!..
Neocon’lar verdikleri sözde de durmuşlar, “İran’a silah yardımı”nda bulunmuşlar ama 1986’da, tarihe “İrangate” diye geçen “skandal” ortaya çıkmıştır!..
TUZAK, ERDOĞAN İÇİN!
Siz olsanız sormaz mısınız;
“İranlı öğrencilerin ABD Büyükelçiliği’ni basması” ile “IŞİD militanlarının Türkiye’nin Musul Konsolosluğu’nu basması” arasında, acaba bir “paralellik” var mıdır?..
Hele şöyle bir düşünün;
Türkiye, “rehineleri kurtarmak” için bir operasyon düzenlese, o esnada “asker”lerden veya “rehine”lerden birkaç kişi ölse, acaba Türkiye’de neler olur?..
Herhalde kıyamet kopar!..
Tam bir “kaos” olur!..
Hükümet ve Tayyip Erdoğan, herhalde “büyük bir yara” alır... “AK Parti adayı”nın seçilmesi de tehlikeye girer!..
Hani, diyorum ki;
1979’da Amerika’da Jimmy Carter’a karşı düzenlenen operasyon, 2014 Türkiye’sinde de Tayyip Erdoğan’a karşı mı düzenlenmek isteniyor?.. 1979’da seyrettiğimiz filmi, yine mi seyredeceğiz?..
CHP-MHP’nin adayı Ekmeleddin İhsanoğlu; yine “Neocon”lar tarafından hazırlanan böyle bir “proje”nin ürünü müdür?!?..
Bekleyelim ve görelim...
********************************************************************************
Başbakan Erdoğan ile Viyana ve Paris’teyiz
Sizler bu yazıyı okuduğunuz saatlerde; Allah nasip ederse, ben ve bir grup gazeteci arkadaşım, Başbakan Tayyip Erdoğan’la birlikte Avusturya’nın başkenti Viyana’ya doğru uçuyor olacağız.
Bu akşam; Avrupalı Türk Demokratlar Birliği (UETD) tarafından Viyana’da düzenlenen “UETD’nin 10. yılı kutlama etkinliği”ne katılacak olan Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “toplam 40 bin gurbetçi”ye hitaben yapacağı konuşmayı da yerinde izleyeceğiz...
Yarın da, Fransa’ya geçecek ve orada yine UETD tarafından düzenlenen etkinliğe katılacağız...
Başbakan Erdoğan’ın, “Fransa ziyareti” kapsamında “Cumhurbaşkanı François Hollande ile görüşmesi” de bekleniyor.
Bu ziyaret, biz gazeteciler için çok çok önemli... “AK Parti’nin Cumhurbaşkanı adayı kim olacak?.. IŞİD ve konsolosluk baskını konusunda ne düşünüyor?.. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığına nasıl bakıyor?.. Paralel’e karşı verilen mücadele ne aşamada?..” Tüm bu soruları soracağız Başbakan’a ve alacağımız cevapları da Allah nasip ederse, dönüşümüzde sizlerle paylaşacağız...
Dönüşte görüşmek üzere Allahaısmarladık.
yeniakit