Derin Gerçekler
Yıl 2009! Hatırlarsanız Davos Krizi ya da namı diğer "one minute" çıkışı, 29 Ocak 2009’de İsrailin Gazzeye saldırısından hemen sonra yaşanmıştı. Dönemin İsrail Başbakanı Ehud Olmert, Gazze saldırısı başlamadan beş gün önce Ankara'ya bir ziyarette bulunmuştu. Bu ziyarette Başbakan Erdoğan, Olmert'e Gazze'ye yönelik bir saldırıda bulunup bulunulmayacağını sormuş ve Ankara'da anlatıldığı kadarıyla çok net bir şekilde hayır cevabı almıştı. Sonuçta 27 Aralık 2008 sabahında “Dökme Kurşun Harekâtı” adını verdiği saldırının gerekçesi, Kassam tugayının roketli saldırısı sonucu 3 İsrailli ölmüştü İsrailin saldırısı sonucu 1133 Gazzeli şehid olurken 4000'den fazla insan yaralanmış ve on binlerce insan evsiz kalmıştı.
Bu olayların ardından İngiltere’den George Galavi isimli bir parlementerin çağrısı ile “Free Gaza” insani yardım hareketi başlatılmış, 16 Aralık 2009’da Suriye Üzerinden, Ürdün ve Mısır yolu ile karadan yardım ulaştırılmış ve ardın dan Denizden bir yardım kampanyası başlatılmış ve Mavi Marmara ile birlikte konvoya katılan gemilere 31 Mayıs 2010’de operasyon düzenlenmişti.
Emine Erdoğan da dün 2.sini gerçekleştirdiği, Gazze’ye yapılan saldırının ardından "Filistin'de Barış İçin Kadınlar Toplantısı" 9 Ocak 2009’da İstanbul’da Four Seasons-Bosphorus Otel'de dar kapsamlı bir toplantı yapılmıştı. Toplantıya Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'ın eşi Esma Esad, Ürdün Kraliçesi Rania, BM Filistinli Mültecilere Yardım ve Çalışma Örgütü (UNRWA) yetkilileri, Türkiye Kızılay Derneği Genel Başkanı Tekin Küçükali, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) yetkilileri ile Suriye Kızılayı, Ürdün ve Katar'dan yardım kuruluşlarının temsilcileri katıldı. Bu toplantı İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarının arttığı ve iki haftada yaklaşık 800 kişinin yaşamını yitirdiği dönemde düzenlenmişti.
Toplantıya Gazze adı verilmemişti ve Hamas’tan kimse çağrılmamıştı.. Çünkü Gazze deyince Hamas akla geliyor, Hamas ise ABD ve AB tarafından terör örgütü kabul edildiği gibi, Suriye ve Ürdün rejimi, FKÖ’ye yakındı. Suriye Fransa ve Rusya’ya, Ürdün ise İngiltere’ye yakın duruyordu. Yani bu toplantı “One Minute” olayından tam 20 gün önce gerçekleşmişti. Emine Erdoğan bu toplantıda Gazze'de ölenlerin sadece masum siviller, kadınlar ve çocuklar olmadığını, Gazze'de bütün bir insanlığın vicdanının ve merhametinin öldüğünü belirterek, "Çağrımız; bir an önce saldırıların durması, ateşkesin sağlanması, ambargoların kalkmasıdır. Uluslararası toplumu, bu insanlık dramına son vermek için daha aktif bir tutum takınmaya davet ediyorum" demişti. O “Uluslararası toplum” hiçbir zaman harekete geçmedi, geçmeyecek ve biz de bir türlü bunu anlamadık. 75 yıldır, Turhan’ın karikatüründe yıllar öncesinde ifade ettiği gibi, AB kapısına, Domuz ağılına girmeyi bekleyen “Koyun” gibi bekleyen bir akılla bir türlü bu gerçeği görmek istemiyoruz.
O süreçte, Almanya'da yayımlanan Hamburger Abendblatt gazetesinin 31 Ocak 2009 tarihli sayısında Thomas Frankenfeld “one minute” olayını değerlendirirken şöyle diyordu: “Erdoğan ‘Demokrasi, sadece hedefe ulaşana değin binilen tren. Camiler kışlalarımız, minareler süngümüz..." sözlerinden ötürü 1998 yılında hapse atıldı.. Erdoğan'ın laik Türkiye için içten içe gizli bir İslamlaşma hedefi güdüp gütmediği, bunun için siyasi bir pusuya yatıp yatmadığı yahut "demokrasi postuna bürünmüş bir İslamcı kurt" olup olmadığı sorusu şimdi cevabını buldu. Erdoğan'ın geçen yıllarda Türkiye'nin ‘ülkeyi AB'ye uyuşur hale getirebilmek için’ liberalleşmesi uğrunda çok yol katetmiş olduğu şüphe götürmüyor. Ancak Davos'taki çıkışı kötü bir tat bıraktı. Erdoğan Davos çıkışıyla İslamcı Hamas'tan en üst düzeyde övgü toplayan bir Türkiye Başbakanına şahit oldu. Erdoğan böylece Türkiye'nin Orta Doğu'daki tarafsız arabuluculuk inandırıcılığını deyim yerindeyse tuz-buz etti. Ayrıca Erdoğan'ın üstüne üstlük bundan ötürü ülkesinde bir de coşkuyla kutlanıyor olması, Ankara'nın AB ile uyuşabilirliği üzerinde daha epey çalışılması gerektiğini akıllara getiriyor”. Siz onlardan olmadıkça onlara sizi kabul etmeyecekler.
Geldik bugüne, FETÖ, 15 Temmuz, BOP, HABAT süreci oldukça kafa karıştırıcı puslu bir süreç. Ve bugün Türkiye de bölge de, dünya da çok farklı bir çizgiye savruldu. Dahlan/Kushner senaryosu çöktü ve tam da İsrail Cumhurbaşkanı geldi, Netenyahu gelecek, Erdoğan gidecek derken “Yeni Ortadoğu projesi” de patladı. Emine Erdoğan 18.10.2023 de, yani yaklaşık bir ay önce şöyle diyordu: “Gazze'de uçurtmalar uçmalı, bombalar değil. Çocuk sesleri yükselmeli, acı çığlıklar değil, Gökyüzünü bulutlar kaplamalı, dumanlar değil” diyordu. Bugün Gazzeli şehidlerin cesetleri üzerinde tepinen Siyonistler “Peygamberiniz Muhammed nerede? / Peygamberiniz artık size yardım etmeyecek / Her hafta patlamalar / Sizden kebap yaptık, / İsrail ile oynamayın, / Haydi Saklanın Hayvanlar / Bizim patlayıcı bombalarımız var / sizin de deniz kızlarınız” diye şarkılar söylüyorlar, G20’de birlikte hareket etme sözü verdiğimiz “uluslararası sistemin” koruması altında ve İİK’nin YOKluğunda.. Gazze direniyor, Hamas direniyor. Kassam fedaileri direniyor, İsrail’e, Siyonistlere, uluslararası sisteme, kör, sağır, dilsiz İİK’na rağmen. Emine Erdoğan 10 Ocak 2009’da daha cesur konuşuyordu ve diyordu ki, "Sivil ve masum insanların üzerine bu kez fosfor bombaları yağdırılıyor. Gazze'de ölen sadece masum siviller, sadece masum kadınlar ve çocuklar değil. Gazze'de bütün bir insanlığın vicdanı ve merhameti ölüyor." O zamanda bir şey yapılamadı. Mavi Marmara’ya bile sahip çıkılamadı, “bana mı sordunuz giderken” diye son nokta konmuştu.
Emine Erdoğan’ın 6 gün önce yayınladığı Twit’inde ((https://twitter.com/i/web/status/1722572215374250028) “Ekonomik İşbirliği Teşkilatı 16. Liderler Zirvesi vesilesiyle ziyaret ettiğimiz Özbekistan’ın başkenti Taşkent’te, lider eşleri ile bir araya geldik. ‘Dünya Çocuk Günü’ çerçevesinde düzenlenen “Çocuklar ve Gençler İş Başında - Orta Asya'da İklim Değişikliği Uluslararası Forumu”na katıldık. BM yetkililerinin ve farklı ülke bakanlarının da katılımcısı olduğu forumda çevre eğitiminin teşvik edilmesi, iklim kriziyle mücadelede çocukların ve gençlerin rolünün önemi ele alındı” diye başlayan mesajının devamında “Filistinli çocukların vicdansızca hayattan koparıldığı acı tabloyu dile getirdim. En büyük dileğim; isimlerini şehit listelerinde değil, madalyaların, insanlığın yararına icatların, kitapların, sanat eserlerinin üzerinde görmek. İklim krizini asıl muhatabı durumundaki çocuklar açısından ele alan forumun tüm insanlığa hayırlı olmasını temenni ediyor”du.
Bakın “NAS”ne diyor (Bakara 216)’da “Savaş, hoşunuza gitmediği hâlde, size farz kılındı. Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”, (Bakara 208) “Ey iman edenler! Hep birlikte ve bütün varlığınızla İslâm’ın barış ve huzur iklimine girin. Şeytanın adımları ardınca gitmeyin; çünkü o, size apaçık bir düşmandır.” Elbette “Barış daha iyidir”. Dua ile savaş istenmez. Bizim inancımızda, savaşın yasak olduğu Haram aylar ve mekanlar vardır. Ceban-ıAllah’nın bir adı da “Selam/Barış”dır.
Tamam Cicero’giller “En kötü barış, en hakIı savaştan daha iyidir” der de, (Ki bizim inancımıza göre öyle değil) , biz nasıl "Savaşın kazananı olmaz, adil bir barışın ise kaybedeni olmaz" deriz. Adil barış tamam da, cümlenin ilk bölümü ne oluyor. Emine Erdoğan dünkü toplantı ile ilgili videosundan sözlerini böyle noktalamış. Peygamberler de savaştı. Ayet açık. Biz Kurtuluş savaşı verdik, Anadolunun fethini, İstanbulunun fethini kutluyorsunuz, sonra da çıkıp b öyle diyorsunuz, olur mu, kulağa hoş gelen içi boş beylik sözlerden ne zaman kurtulacağız. Bu metinleri kontrol eden yok mu? Ne yani, Kıbrıs Barış harekatı yanlış bir şey mi idi. Gazzeliler İsrail İşbirliği Konferans üyeleri gibi Gazzeliler de otursunlar mı oturdukları yerde.
Emine hanımın savaş ve barış üzerine söylediği sözler uluslararası sisteme verilen bir mesaj değildir inşallah. Öyle ise Türkiyenin, diğer İslam ülkeleri gibi “kınamak”tan öte bir şey yapmayacağı anlamı çıkar bu sözden. Burada metin yazarlarının dikkatlerinden nasıl kaçar şöyle bir ifade: “En büyük dileğim; isimlerini şehit listelerinde değil” diye başlayan cümle. Bu cümlede En büyük dileğim bombalarla parçalanmış çocuk cesetlerine sebeb olan vahşetin sonuçlandırılması için vijdan sahibi ülke yöneticilerinin bu vahşete seyirci kalmaması” şeklinde olamaz mı idi. Şehidlik dini bir makam ve ecel takdir edilmiş bir zamana işaret eder ve o değişmez. Bu ifadeler kaderi, eceli değiştirme iradesi taşımanın ötesinde Şehidliğin dilenmemesi gibi bir anlam çıkmaktadır. Bu tür beyanların cevapsız kalması toplumun şuuraltında farklı tedailere sebeb olmaktadır. Oysa bizim inancımızda Şehidlik Ali İmran 169-171’de şöyle tanımlanır: “Allah yolunda öldürülenleri ölü saymayın, bilakis Rableri katında diridirler. Allah'ın bol nimetinden onlara verdiği şeylerle sevinç içinde rızıklanırlar, arkalarından kendilerine ulaşamayan kimselere, kendilerine korku olmadığını ve kendilerinin üzülmeyeceklerini müjde etmek isterler”.
Bakın,”Pax Romana”, korkuya dayalı ”teslimiyet” temelli kurgusal bir barış dönemidir. Savaşsızlık her zaman “Barış” anlamına gelmez. İsrailin nasıl genişlediğini biliyoruz. Eğer Filistin halkı buna direnmeyecekse bu süreç Barış süreci olarak adlandırılamaz. Bunun adı “Pax Sion” yani “Sion barışı” olur. Tarihte buna benzer bir çok barış (!?) dönemleri oldu. Mesela Pax Americana (1945’den günümüze uzanan NATO, BMGK maskeli barış, ABD’nin dünyanın Jandarmalığına dayanan bir korku imparatorluğunun sebeb olduğu boyun eğme/eğdirme operasyonunu ifade eder. Bu barışa teslim olduğu için İİK Riyatta “haksızlıklar karşısında, kem-küm ederek, kısık sesliler topluluğu”na dönüştü.
Pax Britannica (1815-1914), Pax Europeana (1945-günümüz), Pax Germanica (Hitler dönemi), Pax Hispanica (1598-1621), Pax Mongolica (1200-1400), Pax Ottomana (1500-1700), Pax Praetoriana (Güney Afrika etkisi.), Pax Sinica (MÖ 206 - MS 1644. Çin Barışı), Pax Syriana (1990-2005. Lübnan'da görece istikrar.), Pax Carthagena (MÖ 460 - MÖ 146. Kartaca, Pön Savaşına kadar.), Pax Khazarica (9. yüzyıl. Hazara Musevi Karay Devleti zamanı).
Emine Erdoğan, dün İstanbul'da İİK devlet ve hükümet başkanlarının eşleri ile "Filistin İçin Tek Yürek" temalı zirveye ev sahipliği yapacak. Nedense, zaten “HAMAS” demezler/diyemezler de, Gazze, Kudüs, Aksa direnişi filan demezler. Sanırım, bu şartlarda Hz. Ömer’in Kudüs beyannamesinden de kimse söz etmeyecek bu toplantılarda, Çünkü İslam ülkesi denilen bu ülkelerin çoğu, uygulama konusunda “Laikçi” bir zihniyete sahip. Hatta “Filistin” demelerinin sebebi de Laikçi Filistin yönetimini, Filistin halkının tek meşru yönetimi olarak gördükleri için. Sonuçta Kudüs’ü başkent olarak ilan edip, Siyonistlerden alıp, “Pax Sion” ile İşbirlikçi Laikçi, Siyonist müttefiklerinin zihniyet ikizi Filistinlilere mi verecekler?
Birilerinin Emine Erdoğan’a şunu hatırlatması gerek, Siyonist İsrailin arkasındakilerle “Orta Asya'da İklim Değişikliği Uluslararası Forumu” aynı, ikisi de, Pedefolik Satanist Agartha’cılar gibi HABAT ve GlobatReset çetesinin suç ortakları.. “666 ton sembolik rakamla Filistin'e yardım vaadinde bulunan”lar bilerek ya da bilmeyerek kimin hangi oyuna alet olduklarının farkına ne zaman varacaklar bilmiyorum.
Emine Erdoğan'ın ev sahipliğinde, Dolmabahçe başkanlık Ofisi'nde yapılan toplantıya, Katar, Malezya, Senegal, Pakistan, Libya, Kongo, FKÖ, Katar, Bosna-Hersek, Bengladeş, Özbekistan, Türkmenistan, Mısır, BAE ve Lübnan’dan isimler katıldı. Azerbaycan, İran ve HAMAS yoktu. Zirve ile ilgili gelen son bilgilere göre, zirveye Mısır Ekonomi Bakanı Hala Helmy Elsaid Younes BAE Dışişleri Bakanı'nın eşi Şeyha Al Yazia Bint Saif Bin Muhammed Al Nahyan, Libya Başbakanı'nın eşi Amina Ali Muhammed El-Shavush El-Dilawi, Kongo Cumhurbaşkanı'nın eşi Antoinette Sassou N’Guesso, Senegal Devlet Başkanı'nın eşi Marieme Faye Sall, Filistin FKÖ Ulusal Konsey Üyesi Ferial Kamel Abdalrahman Salem, Katar Emirinin Annesi Şeyha Moza Bint Nasser , Malezya Kraliçesi Azizah, Özbekistan Cumhurbaşkanı'nın eşi Ziroat Mirziyoyeva, Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyinin üyesi Zeljko Komsic'in eşi Sabina Komsic, Bangladeş Cumhurbaşkanı'nın eşi Rebeka Sultana, Pakistan Başbakanı'nın eşi Sadia Rehmatullah, Türkmenistanlı Diplomat Chinar Rustamova ve Lübnan Başbakanı'nın eşi May Mikati katıldı. 15 katılımcıdan sadece 5’i başörtülü idi. (Başörtülüler altı çizili isimler.). Fotografta yer alan 15 kişiden Emine Erdoğan dahil sadece 4 kişi başörtülü idi)
Yazı hayli uzadı, ama hala söyleyecek çok söz var. Neyse bugünlükte bu kadar.
Selam ve dua ile.