İsmail Kılıçarslan'ın Yeni Şafak gazetesinin bugünkü (22 Kasım 2016) nüshasında yayımlanan yazısı şöyle:
Hani gazetelerin internet sitelerinin ve haber portallarının 'tık avcılığı' yapmak için hazırladığı 'kadın resimli galeriler' var ya. Onlardan birine bakıyorum şu anda. Hemen 'İsmail, ne oluyor?' demeyin. Anlatacağım.
Galeri, 10 Ekim 2016 tarihinde, Sabah Gazetesi tarafından hazırlanmış. Toplam 40 fotoğraf. Galerinin adı da 'İsrail ordusunun kadın askerleri…' 'İsrail ordusunda kadınlar da bir yıl zorunlu askerlik yapmak zorunluluğunu taşıyor' cümlesiyle anons edilen galeri, yayınladığı fotoğrafları 'birbirinden ilginç kareler' diyerek servis etmiş.
Bir yanlış anlaşılmanın önüne hemen geçeyim: Mesele bu galerinin Sabah Gazetesi'nde yayınlanmış olmasıdır. Star'da, Akşam'da, Türkiye'de, Yeni Şafak'ta, Akit'te falan da yayınlanmış olsaydı yine mesele aynı olacaktı. Bilmem anlatabiliyor muyum? Hürriyet, Milliyet v.b yapsaydı böyle bir galeri, ne ilgimi çekerdi ne de dönüp bakardım doğrusu. Fakat işte Sabah'ın yaptığı bu galerideki 'hoş kızlar' sabah akşam Filistinlilere ateş ediyorlar. İhtimal, o 'ilginç kareler'den birindeki bir kadın askerin silahından çıkan bir kurşunla bir Filistinli delikanlı ölmüş ya da yaralanmıştır. Tekraren: Bilmem anlatabiliyor muyum?
Hadi bir başka örnekle devam edelim. Karar Gazetesi'nin internet sitesinde bir haber başlığı: 'Hawking'ten dehşet veren açıklama: İnsanlık tamamen yok olacak.'
Başlığı okur okumaz 'verili haber ajansı dilinin ve tık gazeteciliğinin bir örneği' olarak değerlendirdim durumu.
Bence iki örneği de birbirine bağlayan cümle şu: Bunu yapanlar neredeyse 'bilinç dışı' şekilde yapıyorlar. Muhtemelen savunmalarını sorsak 'ne var ki canım bunda?' diyecekler. Haklılar. Onlara öğretilen gazetecilik, tüm dünyada olduğu gibi, bu gibi durumlarda bir sorun olmadığı görüşünün üzerine inşa ediliyor. Yani, kızlar güzelse ve 'tık' getiriyorsa İsrail ordusundan olup olmamalarının bir anlamsal karşılığı yok. Ağırlıklı olarak 'kıyametin kopup insanların yok olacağına bir nass olarak inanan okurlar' tarafından okunuyor olmanın da.
Şunun adını koyalım: Yandaş-candaş ayırmadan söylemek gerekirse medya, hem halkın hem de iktidarın çok gerisinde bir yerlerde konumlanmış durumda Türkiye'de. Gündemin önüne geçmeye, kendine mahsus bir medya diliyle habercilik yapmaya bir türlü yanaşmıyor. 'İktidar ya da muhalefet bir şey söylesin de o söylenenleri retorik haline getirelim' yaklaşımı dolaşımda. Bu, medya açısından çürütücü bir durum bana kalırsa.
Gündemimize bomba gibi düşen 'önerge tartışması'nı düşünelim mesela… İki ayrı tavır gördük medyada. İlki, yasa metninin muğlaklığına ve yanlış anlaşılma ihtimalinin büyüklüğüne rağmen 'bu yasa çok doğrudur' tavrı; ikincisi ise yasanın çözmek istediği dert ortadayken 'bu yasa çok yanlıştır' tavrı. Hâlbuki medya bu konuda daha soğukkanlı davranarak sağlıklı bir tartışma zeminine çekebilirdi meseleyi. İnsanlar 'yüksek tansiyon'la değil de yasanın getirip götürecekleri üzerinden konuşabilselerdi fena mı olurdu?
Belki de fena olurdu tabii. İktidar-muhalefet kısır çatışmasının yelkenlerini şişirmekten başkaca bir görevi yokmuş gibi davranan Türk medyası, bu türden bir sorumluluğun altında ezilirdi belki de.
'Kendisine mahsus bir dili olmayanın kendisine mahsus bir anlam dünyası da olmaz' cümlesinin bize bir şey öneriyor olması gerekiyor.
Bu noktada kamuoyu tarafından 'yandaş' olarak isimlendirilen medyaya düşen sorumluluk daha da önemliymiş gibi geliyor bana. Düz retorikle, gündem oluşturmak için iktidarı beklemekle, tüm dönüşlerini, tüm kabullerini, tüm retlerini iktidara ayarlamakla en büyük kötülüğü mevcut iktidara yaptıklarının farkına varmaları gerekiyor.
İnancım şudur: 'Bugün iktidarı en güzel ben onayladım' gazeteciliği ile 'bugün iktidarı en güzel ben yuhaladım' gazeteciliği arasında herhangi bir fark olmadığını anladığımız gün, üzerine bastığımız zemin daha sağlam ve sağlıklı olacak.
Önce dili kendimize mahsus hale getirip, ardından gündemimizi de mahsuslaştıracağız ki 'medya' olmanın bir anlamı olsun. Haksız mıyım?
Ne diyordu Murdoch: 'Kara gözlüm. Senin tarif ettiğin medyadan hepimize lazım da, ne sizin ülkede rastlanıyor zatıâlilerine ne de bizim ülkede. İdare edivercen gari.'