“İklim Konferansı” değil; bu iş fıtratla barış da değil; bunun adı “İklim Savaşı”. Adı “Barış” olan “Savaş”. Şeytan fıtrata müdahale ediyor.
Şimdi de kıtlık korkutmacası ile geliyorlar.. Koronavirüs sonrası dünyaya “kuraklık korkusu” pompalamaya başladılar. İnsanların, hayvanların, bitkilerin genine müdahale ediyorlar. mRNA zaten bu konuda başlıbaşına sorun. İnsan tabiatına bir müdahale sözkonusu. Hatta bu konuda irade dışı müdahaleden söz ediyorlar.
Açık açık TransHumanizm’den söz ediliyor artık. Hava, su ve toprağın yapısına müdahale ediliyor.
Evet, iklimler değişiyor ve bu dünyada ilk defa olmuyor. Bunların bir kısmı tabii bir olay, bir kısmı, insanların sebeb olduğu sorunlar, bir kısmı da tamamen uydurma, birileri bu süreci kullanarak, bazı gerçekleri abartıp, bazı olumsuzlukları tetikleyerek bunun arkasına kendi karanlık planlarını saklayarak, sonuçta ölümü gösterip hastalığa razı etmek istiyorlar.
Bu konu ‘İklim değişikliği’ diyerek geçiştirilecek bir konu değil.
Nisa suresi: (118-119) Allah şeytanı lânetlemiştir, o da “Kullarından belli bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara kaptıracağım, kesinlikle onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler” demiştir. Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinen kimse elbette apaçık bir ziyana düşmüş olur. (120) Şeytan onlara durmadan vaad eder, boş ümitler verir. Şeytanın onlara söz vermesi aldatmadan başka bir şey değildir. (121) İşte onların yeri cehennemdir, ondan kaçıp kurtulacak bir yer de bulamayacaklardır.” Bugün o gün işte!
Birilerinin gözleri var görmüyorlar, kulakları var duymuyorlar, kalpleri var hissetmiyorlar. Mehdi-Mesih beklentisi içindeki insanlar garip bir şekilde Deccal’in peşine takılıp gidiyorlar. Şeytan onlara “Kertenkele deliğinden, onun yuvasına gireceksin” dese girecekler.
Birileri servet ve iktidarı, insanları hayra dönüştürmek için istemişti ama, o servet ve iktidar gücü, önce onları dönüştürdü. Meşru yoldan elde edilmeyen her şey gayesindeki hikmeti yok eder zira! Dünün radikallerinin birçoğu bugün çok başka vadilerde yolculuk ediyorlar. Şeytanları onların yüzünü meshettiği için de, artık görmüyorlar, duymuyorlar, akletmiyorlar.. “Ebu Leheb sendromu” yaşıyorlar! Verdikleri görüntüler, günahlarını perdelemek için bir şal görevi görüyor sanki!
Şeytan yeni savaş takdikleri ile geliyor. Emrediyor, siber ordular yaptırıyor kendine. Artık insanlara da ihtiyacı yok. Otonom robotik, cansız, ruhsuz Humanoid askerleri var. Işın silahları, RP bombaları sözkonusu. Kimyasal, biyolojik savaşlardan söz ediliyor. Vekalet savaşlarına da gerek kalmayacak bu gidişle. Yapay bulutlardan, yapay şimşeklerden söz ediyoruz. Elektromanyetik dalgalarla çekirgeleri bir ülkeye sürebilirler, ya da vahşi hayvanları şehirlerin başına bela edebilirsiniz. Haşeratı yeni savaşların aracı yapabilirsiniz artık. Artık hava, su, toprak tehdit altında. Gıda da ilaç da riskli artık. Adamlar sadece uzayı işgal etmediler, aklımızı, kalbimizi, midemizi, damarlarımızı da işgal ediyorlar.
Mezepotamya havzasına dikkat. Nil, Dicle, Fırat bu süreçte çok özel konumda.
Aslında HAARP teknoloji diye bir teknolojiden uzun zamandır söz edilir. Bu aynı zamanda bir gizli iklim silahı. Artık bu sistemin yüklü olduğu gemiye de gerek kalmadı. Alçak irtifa uyduları ile uzak göz göre göre işgal edildi ve kimsenin sesi çıkmadı. Tepemizden radyasyon yağıyor, kimseden ses çıkmıyor. Dünyanın her noktası artık Şeytani bir gözle izleniyor.
Stratfor 2015’de “Türkiye iklim raporu” diye bir rapor yayınlamıştı. 15 Temmuz 2016’da olanları biliyorsunuz. Aynı Stratfor, darbeye aktif destek vermiş, ve saldırının hedefini işaretleyerek operasyona katılan F16’lara hedef göstermişti. Stratfor’un, “Türkiye’nin su politikaları ve bölgesel kuraklık tehlikeleri” raporunda Türkiye’nin Fırat ve Dicle nehirlerini kontrol ederek Ortadoğu’daki etkisini artırmak için kullanabileceğini belirtirken ülke içindeki ve dışındaki Kürtlerle ilişkisini de ‘Aşil topuğu’ olarak tanımlamıştı. Stratfor’a göre uzun vadede Türkiye’nin nehirler üzerindeki kontrolü ve su politikaları, Irak ve Suriye ile gerilime neden olacak. Güneydoğu Anadolu Projesi, kapsamında yapılacak ve yapılmakta olan barajlar ise, bölgedeki Kürtlerle ilişkileri etkileyecek. NASA’nın 2003-2009 arasında yaptığı incelemelere göre Fırat ve Dicle havzasında ciddi anlamda bir kuraklık sorunu olduğundan bahseden Stratfor, Türkiye’nin su politikasını kullanacağını öngörüyor. GAP’ın finansmanında, projenin bölgesel dengeleri gözetmemesi nedeniyle sıkıntılar çıktığına değiniyor.
Bu iklim tartışmaları, GAP projesini, Dicle ve Fırat havzasında Türkiye, Irak ve Suriye arasında yeni sorunlar için çok önceden beri düşünülmüş bir senaryo olduğunu unutmayalım.
İklim krizinin mihver ülkelerinden birinin Türkiye olacağını aklımızdan çıkarmayalım. İnşallah CoVID ve Starlinkler, dışa bağımlı 5G, konusunda düştüğümüz yanlışa digital dönüşüm ve yapay zeka, gıda politikaları ile bir kez daha düşmeyiz. Çünkü bundan sonrası gelecek açısından çok büyük, telafisi zor sorunlara sebeb olacak, Allah korusun! Bilelim ki, Allah cahil ve zalimlere yardım etmez. İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden helak olmamak için, yanlış kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, yanlışa karşı çıkalım, Allah’ın rızası istikametinde, kafamızı kiraya vermeden, aklımızı kullanarak hareket edelim.
Selâm ve dua ile.