"İktidarın Küresel Siyonizm’le İmtihanı"

İslami analiz .com yazarı Emin Güneş'in yazısını iktibas ediyoruz

İktidarın Küresel Siyonizm’le imtihanı

Küresel Siyonizm’in dünya istikbarı herkesçe bilinen bir gerçektir. Özellikle Osmanlı bakiyesi üzerinde Sykes Picot antlaşması ile kurulan devletler, kâğıt üzerinde bağımsız gibi görünseler de asla gerçek özgürlüklerine kavuşamadılar.

Bu ülkelerde gerçek bağımsızlık isteyenlerin önü her zaman çeşitli mekanizmalar ile kesilmiştir. Mesela Merhum Necmettin Erbakan’ın önü hem 12 Eylül, hem de 28 Şubat postmodern darbesi ile kesilmiştir. Küresel emperyalizmin lokomotifi büyük şeytan Amerika, 12 Eylül darbesini bizim çocuklar yaptı diyerek itiraf etmiş, 28 Şubat post modern darbesi için de kriptolu talimat verdiği ortaya çıkmıştır.

“15 Temmuz” da bu darbelerin devamı niteliğinde ama yarım kalmış bir girişimdir. Yarım kalmıştır çünkü ABD başkanı açıkça muhalefete destek yoluyla iktidarı devirmek istediğini basının önünde açıklamıştır.

Şartlar, iktidara giden yolun Tel Aviv ile iyi ilişkilerden geçtiğini gösterince mevcut iktidar bir takım manevralarda bulunmuştur. Yönetime geldiğinde İsrail’e engel olmayacağı hatta destek olacağı vaadinde bulunmuş olacak ki kısa adı AJC olan Amerikan Yahudi Kongresi, 2004 yılı Ocak ayında New York‘taki HSBC binasında düzenlenen törenle şimdiki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan‘a ‘Cesaret Ödülü‘ vermişti. Ödülden tüm dünya basınında, "Erdoğan, Yahudi Kongresi‘nden cesaret ödülü alan dünyadaki tek Müslüman devlet adamı" olarak bahsedilmişti. Törende konuşan Başbakan Erdoğan da, Türklerle Yahudilerin yüzyıllar içinde yoğrulan dostluk ve güven ilişkilerinin yenidünyadaki yansımasını burada gördüklerini belirterek, şöyle konuşmuştu: " Türkiye ile İsrail arasındaki dostluk, anlayış ve güven temelindeki ilişkiler daha da geliştirilebilir. Ortadoğu‘da salt askeri güç kullanımıyla çözüm bulunamaz. Türkiye üzerine düşeni yapmaya hazır." Bu Ödülün aynısı 28 Şubatın en azgın generallerinden Çevik Bir’e de verilmişti.

Bu olay bizde derin bir endişeye neden olmuş ve şöyle yorumlamıştık. İsrail bizi 12’den vurmuş, camiamızın güven katsayısı en yüksek kişisi, en parlak yüzü, geleceğe yönelik umudumuz, büyükşehir belediyesi deneyiminden başarıyla geçmiş, pavyon ve barlardan dahi oy getirebilen, hatibimiz, şairimiz yüz akımızı elimizden almıştı. Biz O’nu kaybetmiştik, İsrail ise kazanmıştı. Bizim için ne kadar büyük kayıp ise onlar için o oranda büyük bir kazançtı.

29 Ocak 2009 tarihli Dünya Ekonomik Forumunda Başkan Erdoğan'ın "one minute" çıkışı muhteşem bir dönüş oldu. Davos'ta İsrail Cumhurbaşkanı Peres'in sözlerine tepki gösteren Başkan Erdoğan, "suçluluk psikolojisiyle sesiniz yüksek çıkıyor. Siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz, plajlardaki çocukları nasıl öldürdüğünüzü çok iyi biliyoruz" demişti. Bu sözler bütün dünyada geniş yankı yapmış Ümmetin mazlumlarını sevinçten uçacak hale getirmişti. O günler ümmetin hangi coğrafyasında olursa olsun yapılacak bir seçimi Erdoğan açık ara kazanacak kadar gönüllerde yer etmişti. İşte o zaman “ümmetin lideri” unvanını hak etmişti. Tekrar bize döndürdüğü için rabbimize hamd ettik şükrettik.

Jinsa’nın sahipleri yanıldıklarını itiraf edip ödülün iadesi için mektup gönderdiler, Sayın Erdoğan da “memnuniyetle” diyerek cevap verdi.

Birleşmiş Milletler’ in 69. Genel Kurulu'nda: “Bu yıl içinde, Filistin'in sadece Gazze Şeridi'nde, en modern ve ölüm saçan silahların doğrudan hedefi olarak 490 çocuk katledildi, 3 bin çocuk yaralandı. Dünya beşten büyüktür. Darbeci Sisi’nin desteklenmesi ikiyüzlülüktür vs.” Dedi

Ancak bu söylemler Erdoğan’a pahalıya mal oldu. Gezi ve PKK’nın çukur eylemleri, 17/25 Aralık operasyonları ve nihayet 15 Temmuz darbe girişimi bu söylemlerin intikamı için yapılmıştı.

Bu eylemlerde Küresel Siyonizm’in bütün aktörleri üzerlerine düşeni yaptılar. Amerikan’ın batılı müttefikleri, körfezdeki kukla yönetimler, içerdeki taşeron terör örgütleri PKK, FETÖ, DAİŞ vs.

Bütün bu gelişmelerden sonra Erdoğan’ın yeniden İsrail ile ilişkileri düzeltme çabaları, çocuk katili rejimin Cumhurbaşkanı Herzog’u davet etmesi, körfezdeki kuklaları ziyareti ve şehit Mursi’nin katiline sıcak mesajlar göndermesi ne anlama gelmektedir? Acaba bunlar tehlikede görünen iktidarı korumaya dönük yeni bir manevra mıdır?

Bu saatten sonra tarafların birbirlerine güvenmesi mümkün müdür?

Kanaatimce taraflar başından beri birbirlerine güvenmiyorlardı. Taraflar kazan kazan formülü ile hareket ediyorlardı. İki tarafın belli başlı kazandıkları ve kaybettikleri şunlardır:

Kazandıklarımız; Ayasofya’nın açılışı, Taksime cami yapılması, başörtüsü yasağının kalkmış olması, terör örgütlerinin ciddi anlamda çökertilmiş olması vs.

Kayıplarımız; Irak ve Suriye’de dökülen kanlarımız, harabeye dönen şehirlerimiz, talan edilen servetlerimiz, nerdeyse kaldırmak üzere olduğumuz Suriye sınırımızda binlerce Tır’lık askeri destekle donatılmış YPG, Suriye ile savaş, İran ile savaşın eşiğine gelmek, D-8’in etkisizleşmesi, kur baskısıyla ekonomiyi çökertme girişimleri, İsrail’in güvenliği için hayati öneme sahip Malatya Kürecik üssü vs.

İktidarın lehine olan bir şey bazen milletin ve ümmetin aleyhine olabilir. İktidar, gerçekten Milletin menfaatini önceleyebilecek mi? Çünkü iktidarın kaybı sadece makamlarla sınırlı kalmayabilir. İntikam duyguları ile hareket edildiğinde çok ciddi kayıplar doğabilir. Bazen dünyevi menfaatler çok ciddi uhrevi kayıplar doğurabilir. Ömer bin Sa’d’ın Hz. Hüseyin’i (ra) bir valilik uğruna katli gibi.

Bundan sonraki ilişkilerin bize maliyetleri neler olabilir. İktidarı koruma karşılığında Filistinlilerin akıbeti ne olacak? Avrupa’nın açıkça sahiplendiği PKK ve FETÖ terör örgütü mensupları cezaevlerinden çıkartılacak mı? Allah korusun İran’la sıcak bir çatışmaya girer miyiz? İsrail’in talepleri doğrultusunda Hamas, İhvanı Müslümin ve Hizbullah terör örgütü ilan edilir mi?

Kardeşlerimizin dünya menfaatleri için ahiretlerini heba etmelerini, ümmet kardeşliğimizin zedelenmesini, Kudüs davamızın zarar görmesini istemeyiz. Bunun için elimizden ve dilimizden geleni esirgemeyiz.

Allah cc ümmeti Siyonizm’in şerrinden korusun. Amin!

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Bize yalan Söylediler
Mücahit Gültekin: Suriye Tartışmaları, "Kökü Dışarıda Olmak" Söylemi ve Politik Hafıza Üzerine
Abdurrahman Dilipak: Suriye İsrail’le karşı karşıya gelirse!
Abdurrahman Dilipak: Suriye’deki halk devrimine nasıl bakıyorum
Abdurrahman Dilipak: Allah’a ve ahiret gününe inanmak!