Ünal Tanık/Haber7
İstanbul Üniversitesi Rektörü Mesut Parlak, başörtüsü konusunda son çıkışları ile birçok kişiyi şaşırttı. Şaşırtmaya da devam ediyor.
Daha geçtiğimiz yıla kadar son derece ılımlı bir isim olarak görülen Rektör Parlak, nasıl kısa sürede laikçi kesimin önde gelen savaşçısı oldu?
Bu sorunun doğru cevabını bulmak için biraz geriye gitmek gerekiyor. Sizlere üç tablo sunacağım. Dönüşümün nasıl gerçekleştiğine siz karar verin.
Birinci tablo:
26 Aralık 2006, giyim sektörünün önde gelen isimlerinden Sabri Özel’in mağaza açılışı için İstanbul’dan bir grup işadamı Malatya’da bulunuyor. Yer Palancı Otel’in yemek salonu. 15-20 kişilik bir grup var. Malatyalı işadamları bunlar. Tekstilci Mustafa Başdemir, Malatya Eğitim Vakfı Başkanı Şaban Taşyıldız, Sabri Özel, eski bürokrat Cumali Ünaldı, aktör Kenan Işık, gazeteci Vahap Munyar ve Sevilay Yükselir masada bulunanlar arasında.
Mesut Parlak gecenin onur konuğu. İlgi odağı durumdaki isim.
Salona gelip gidenler oluyor. Konuklara “hoş geldiniz” deyip gidiyor çoğu. Mesut Parlak, eski rektör Kemal Alemdaroğlu’nun siyasetin odağı haline getirdiği İstanbul Üniversitesi’ni, ciddi bir çaba ile rayına oturtmuştu.
28 Şubat sürecinin mihverindeki üniversitede başarı grafiğini yükseltmişti. Üniversitenin odağı, siyaset değil yeniden eğitim olmuştu. Malatyalı işadamları, hemşehrilerinin bu başarısını yakından takip ediyor ve elde edilen başarı ile gurur duyuyorlardı.
Rektör Parlak’ın sağladığı başarıyı gören hemşehrileri, onu daha üst makamlarda görmeyi arzu ediyorlardı. Sıradan bir milletvekilliğine taşımayı, hemşehrileri için tenzil-i rütbe gören Malatyalılar Parlak’a, “Sayın Cumhurbaşkanım” diyordu.
Hemşehrilerinin, biraz iltifat, biraz gönlünden geçeni dile getirme sanıyorum biraz da o makama hazırlama tarzında kullandıkları “Sayın Cumhurbaşkanım” sözüne Rektör Parlak’tan hiçbir tepki gelmiyordu.
Neden olmasın? 6 ay içinde cumhurbaşkanlığı seçimi vardı. Cumhurbaşkanı olmak için parlamenter şartı aranıyordu ama 10. Cumhurbaşkanı için bu şart nasıl aşıldı ise Parlak için de aşılabilirdi.
İkinci tablo:
15 Nisan 2007 tarihinde laik kesimin düzenlediği Cumhuriyet Mitingi Ankara Tandoğan’da yapılıyor. Miting öncesinde belli kesimlerin desteği ile inanılmaz bir fırtına estiriliyor. Bu mitinge destek vermeyen nerede ise Cumhuriyet düşmanı ilan edilecekti.
Birçok üniversitenin rektörü mitinge destek için öğrencileri organize ediyordu. Malatya İnönü Üniversitesi Rektörü Fatih Hilmioğlu’nun başını çektiği bu gruba, karşı çıkan bir isim vardı. Bunların başında da İstanbul Üniversitesi Rektörü Mesut Parlak vardı.
Parlak, rektör olarak asıl görevinin okulda eğitim kalitesini yükseltmek ve öğrencilere okuyabilecekleri bir ortam hazırlamak olduğunu söylüyordu.
Üçüncü tabloya geçmeden önce bir anekdotu paylaşmak istiyorum. Türkiye’nin Prof. Atilla Yayla’nın Atatürk hakkın
da söylediği sözleri tartıştığı günlerdi. Liberal görüşleriyle bilinen Prof. Yayla, görev yaptığı Gazi Üniversitesi’nden uzaklaştırılmıştı.
Rektör Parlak, o sıralarda yaptığımız görüşmede Haber 7’ye bir açıklama yapmıştı. Laik kesimin şimşeklerini üzerlerine çekecek bir açıklama idi bu. Parlak, “Ben olsaydım, Yayla’yı atmazdım” diyor ve Gazi Üniversitesi'nin yaptığının demokratik bir yaklaşım olmadığını dile getiriyordu.
Ve üçüncü tablo:
Aradan bir yılı aşkın bir süre geçti. Milletvekilliği genel seçimleri yapıldı, cumhurbaşkanlığı süreci yaşandı. Ankara’ya ve Çankaya’ya başka isimler gitti. Dışarıya vurulmayan hülyalar, filizlenmeden ölüp gitti.
Şimdi Rektör Parlak, başörtüsü düşmanlığı konusunda en hızlı isimlerden birisi oldu. Bir zamanlar, “Bu toplumu tanımıyor. Ülkeye zarar veriyor” dediği İnönü Üniversitesi Rektörü Hilmioğlu ile kolkola yürüyor. "Başörtülü giremez" diyor.
Başörtülü öğrencileri, okula almayacağını ilk ilan eden rektör oldu. Dahası, başörtülü öğrenciye hak ettiği notu vermemeyi söylemek cüretini bile gösterdi.