İnce işçilik

Ahmet Taşgetiren

6 lider 27 Mart’ta DEVA’nın ev sahipliğinde bir araya gelecek. Ali Babacan, buluşma gündemini oluşturmak üzere liderleri ziyaret ediyor.

Bu buluşma, iktidarın seçim yasası atağını açıklamasının ardından ilk buluşma olacak. Gündemin en önemli konusu, hiç şüphesiz bu meydan okumaya nasıl cevap verileceği hususu. Davutoğlu bilir ki, medeniyetler meydan okumalara sağlıklı cevap verilebildiği ölçüde yükseliş kaydeder, değilse duraklama, gerileme sürecine girerler.

Kuruluş dönemi dahil uzun süre Ak Parti için çalışmış, kendisi de ideolojik olarak muhafazakar camiaya yakın, halen de Kılıçdaroğlu’nun danışmanlığını yapan, iyi yetişmiş bir siyasi analist olan İbrahim Uslu, bir tv programındaki değerlendirmesinde, yeni seçim kanunu teklifi ile ilgili görüşlerini açıklarken, Cumhur İttifakı paydaşlarının bu teklifi hazırlarken il il, ilçe ilçe seçmen davranışlarını tahlil ettiğini, Millet İttifakı’nın da işi ciddiye alıp, böyle bir ince işçilik yapması gerektiğini, ancak bu analizden sonra milletvekili listelerinin hazırlanmasının sağlıklı olacağını ifade etti.

Bu, Davutoğlu’nun işaret ettiği “ön yargısız analiz” teklifinin bir benzeri. Belli ki bu konu bir ince işçilik gerektiriyor. 6 Parti, 6 genel başkan yardımcısının daha önce yaptığı birlikte çalışmadan böyle bir işi başarma potansiyeli taşıyor.

Bana göre ince işçilik gerektiren diğer konu, “Ortak aday” meselesi. Onunla bağlantılı bir başka hassas konu seçim sonrasının planlanması.

Ortak adayın nitelikleri üzerine farklı görüşler ortaya çıkıyor. “Seçilebilir” potansiyelde olmasında kimsenin itirazı olmaması gerekir ama “Kim seçilebilir niteliktedir?” sorusu sorulduğunda aynı birliktelik temin edilemeyebilir.

Mesela sadece seçimden sonra ülkeyi parlamenter düzene taşıma misyonu üstlenecek bir Cumhurbaşkanı adayı. Yani sınırlı sorumlu. Buna uygun aday bulunabilir mi bir soru, halkın önüne çıktığında böyle birisi Tayyip Erdoğan’ı dengeleyebilir mi, diğer sorudur. Tabii, seçimlerde ülkeyi şipşak parlamenter düzene geçirecek bir anayasa değişikliğini temin edecek Meclis çoğunluğu elde edip edememek bir başka konu. Belli ki o süreç çetrefil bir süreç olacak ve onu yönetmek de üstelik 6 parti liderinin uyumu içinde çok ustaca bir liderliği gerektirecek.

Babacan’ın altını ısrarla çizdiği “seçim sonrasının planlanması” düşüncesi burada hayati önem taşıyor. Sayın Babacan’ın, Yıldıray Oğur’a verdiği ve dünkü Karar’da yayınlanan mülakat bu noktada önemli ipuçları taşıyor.

Mülakatın tüm önemli de orada bir husus var ki, sanırım 6 lider onun üzerinde daha bir özenle duracaklar.

Babacan önce şöyle bir soru soruyor. “Diyelim Millet İttifakı’nın adayı Cumhurbaşkanı seçildi. Ama Meclis’te hemen anayasayı değiştirecek çoğunluk yok. O zaman ne olacak? Cumhurbaşkanı mevcut yetkilerle 5 yıl ülkeyi yönetecek mi?” Kendisinin cevabı “Bu olmaz” şeklinde. Herhalde 6 liderden hiçbirisi de böyle bir şey düşünmüyordur.

O zaman ne olacak?

Babacan’ın cevabı iki boyut taşıyor: Bir, ülkenin “de facto – Fiilen” parlamenter düzene göre yönetilmesinde anlaşılmalı ve bunun ön hazırlığı yapılmalı. İki, ortak aday, böyle bir yönetim tarzı için önceden taahhütname imzalamalı.

Babacan’ın önerisindeki her iki boyutun da çok çok ince işçilik taşıdığında kuşku yok. Bu, çok açık ki Türkiye siyaseti için yeni bir tecrübe olacak.

Burada ilginç bir benzerliğe işaret etmek gerekiyor. Hatırlayın bu “de facto – fiilen” kavramı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi getirilmeden önce de gündeme gelmişti. Cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan, parlamenter düzen içindeki ülkeyi “de facto – fiilen” 82 Anayasasının ifade ettiği üzere, “İcranın başı” olarak yönetmek istiyor, parlamenter düzene göre asıl sorumlu olan Başbakan ile (Davutoğlu) yetki karmaşası çıkıyordu. Davutoğlu “Başbakansam başbakanlığı bi-hakkın yaparım” demiş, Ak Parti muhitlerinde Tayyip Erdoğan’ın yanında “Düşük profilli başbakan” talebi o zaman gündeme gelmişti.

İşte orada eskilerde Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığına en ağır ifadelerle karşı çıkan Devlet Bahçeli’nin, Türkiye’yi bugünlere taşıyan “Fiili olanı hukuki hale getirelim” şeklindeki kritik çıkışı devreye girmişti.

Ali Babacan, geçiş dönemi için yeni bir “fiili durum” öneriyor. Bu fiili durumda, Cumhurbaşkanı, Anayasada yer alan yetkilerini kullanmayacak, 6 partinin mutabakatıyla bir icra yapısı oluşturulacak vs… Çok çok, çok ince bir işçiliğe ihtiyaç var. Teorik çerçevesi bir önemli, onun pratiğe taşınması başka önemli. “Ortak aday”ın kişiliği o kadar önemli ki… Hiç kuşkusuz adı siyasi tarihe yazılacak.