İnsan hakk ve sorumlulukları ve de özgürlük anlayışı menfaatlere göre belirlenirse..
11 Eylûl 2001 Saldırıları"nın 9. yıldönümü öncesinde, bir "din adamı", bir kaçık papaz ortalığı velveleye verdi. Çünkü, bu kişi, "Bu saldırılar Kur"an"dan kaynaklanıyor, o halde, asıl suçlu Kur"an"dır.. 11 Eylûl günü, Kur"an"ları yakarak, duygularımızı özgürce dile getireceğiz.." diyordu.. Hatırıma, 25 yıl öncelerde bulgarca meâli yayınlanan Kur"an"ın üzerine, (Osmanlı hâkimiyetinde geçen asırlarını hatırlatmak için) "Bizim 550 yılımızı çalan, işte bu kitab.." diye yazılan husûmet cümlesi geldi..
*
Bir defa şunu belirlemek gerekiyor..
11 Eylûl 2001 hadiseleri, gerçek bir saldırıdır..
Ve bu saldırı bir terörist eylemdir..
Çünkü, bu saldırı, toplumda korku ve dehşet duygusu meydana getirmek için sivil hedeflere, askerî olmayan hedeflere karşı düzenlenmiş, savunmasız ve bir saldırıdan haberi bile olmayan ve kendilerini savunmak gibi düşünce için fırsat bulamayan üç bin civarında sivil insan, alevlerin ve yıkıntıların arasında can vermiş ve bu durum, sadece Amerikan toplumunda değil, bütün dünyada müthiş bir dehşet ve korku uyandırmıştır.. Bu sonuç, herhalde, bizzat saldırıları düzenleyenlerin bile tahmin edemedikleri çapta idi.. Bu da tabiî idi ve orada o korkunç çaresizlik içinde can veren binlerce insanın acı ve fecî âkıbeti karşısında, insanlıktan nasibi olan hiç bir insanın elem duymaması mümkün değildi..
Bu saldırı bir askerî birlik veya üsse veya başka bir güvenlik birimine veya askerî mekânlara karşı yapılsa idi, bu kadar dehşet oluşturamazdı..
Bu saldırıların mahiyeti, aradan 9 yıl geçtiği halde, hâlâ da net olarak, belgeleriyle ortaya konulamamıştır.. Ama, ortada henüz de ciddî bir bilgi, belge ve bulgunun olmadığı ilk saatlerde bile bu saldırı, müslümanların ve İslâm"ın üzerine atılmıştır.. Çünkü, Amerikan emperyalizminin yeni bir "Soğuk Savaş"a ihtiyacı vardı ve muazzam bir maddî güç odağı olan Amerika, "Soğuk Savaş" olmadığı takdirde, sahib olduğu enerjiyi tüketmek için, avare kasnak mecazında olduğu gibi, içsürtünmelerde harcamak zorundaydı..
*
Bu saldırılarda başlıca iki temel hedef vardı:
1-Kapitalizmin sembolleri..
2- Ve de Amerikan emperyalizminin askerî gücünün sembolü olan Pentagon..
Yani, hedefler, saldırganlar açısından bakılacak olursa, bilhassa psikolojik savaş açısından son derece dikkatlice seçilmişti..
Ve bu saldırılardan her iki sembol örnekleri de nasibini aldı..
Kapitalist emperyalizmin sembollerinin başında, NewYork"da, Dünya Ticaret Merkezi olarak meşhur ve böyle saldırılarla yıkılabileceğine asla ihtimal verilmeyen ve 400 metreyi aşan yükseklikleriyle, 120-130 katlı binalar olan İkiz Kuleler geliyordu..
Amerikan emperyalizminin ve militarizminin sembollerinin başında ise, Pentagon geliyordu ve orası da vuruldu..
Bu saldırıları, Amerika dışından bir gücün tertib etmesi, neredeyse imkansızdı.. Müslümanlar bir şey yapamaz demek istemiyorum, ama, o kadar karmaşık iç güvenlik tedbirlerinin aşılması ve uçakların bilgisayar sistemlerinin şifrelerine bile girilmesi gibi ince işlerin gerçekleştirilebilmesi için, Amerikan sisteminin içinde bulunulması gerekiyordu..
Ve içerdeki bu çatışma odakları da hazırdı.. 1993"lerden beri Davidian Tarikatı denilen hareketle Amerikan sistemi arasında kanlı bir boğuşma olduğu biliniyordu.. Texas"daki bir yazlıkta 90 küsur kişinin yanarak can vermesinin ardından, bu binanın önce, elektrik kontağından yandığı açıklanmışken; daha sonra, kapıların dışardan zincirlendiği belirlenince, konunun araştırılmasını, zamanın Amerikan Başkanı Bill Clinton, Başkanlık yetkilerini kullanarak bu hadisenin dosyasını bir daha açılmayacak şekilde kapattırmıştı.. Ve arkasından Oklahoma City eyalet valiliği binasında meydana gelen bir patlamada, o zamana kadar, Amerika içindeki en büyük insan kaybının meydana geldiği, 170 kişinin öldüğü bir saldırı gerçekleşmiş ve bu saldırının İran tarafından yapıldığı iddiaları tutmayınca, nihayet saldırının Timothy McVeigh isimli bir Davidian Tarikatı üyesinin bu patlamayı gerçekleştirdiği anlaşılmış ve sözkonusu eylemci, uzuuun yargılamalardan sonra 16 Haziran 2001"de gazodasında idâm edilmişti.. Timothy, gazodasına giderken, eyleminin kurbanlarının yakınlarından özür diliyor ve, "Hedefimiz onlar değildi.. Bizim savaşımız, bir Şeytan İmparatorluğu olan B. Amerika iledir ve bu savaş sürecektir.." diyordu..
Öyle de oldu ve üç ay bile geçmeden, 85 gün sonra, 11 Eylûl Saldırıları gerçekleşti..
11 Eylûl Saldırıları"nın Amerikan sistemi içindeki bu veya benzeri muhalefet veya terör odaklarının eliyle gerçekleştirilmiş olması kuvvetle muhtemelken..
Amerikan sistemi, hem kendi içindeki zaafları gizlemek için, toplumun dikkatini dış tehlikeye yönlendirmek taktiğinden faydalanmayı denedi ve hem de, muhtaç olduğu yeni bir "Soğuk Savaş" için yeni bir dış düşman oluşturmak istedi..
Ve bunun içindir ki, bu saldırıların üzerinden henüz birkaç saat geçmeden, saldırganlar hakkında çok kesin bilgi ve belgeler varmış gibi, müslümanların ve İslam"ın üzerine atılıvermiş ve o saldırılarda ölen 3 bine yakın insanın intikamını almak bahanesiyle, Amerikan emperyalizmi ve onun keskin, sivri saldırı mızrağı durumundaki NATO, 11 Eylûl Saldırıları"nın planlayıcılarının yaşadığı diyar olarak gösterdiği; gerçekte ise, dünyanın en fakir ülkelerinden birisi olan Afganistan"ı, 7 Ekim 2001 başlattığı ve "Sınırsız Özgürlük" adını verdiği bir korkunç askerî saldırı ile, daha bir yerle bir etti; harâbeleri bir daha tahrib ettik dercesine..
Sonunda, Tâlibân Hükûmeti devrildi.. Halbuki, Sovyet İşgali yıllarında direnen mücahid grupları arasında, işgal sonrasında daha bir şiddetlenen ve dinmek bilmeyen kanlı boğuşma üzerine, (o cihad yıllarında isimleri ve etkileri hemen hiç bilinmeyen ve bulunmayan) Tâlibân"ı ortaya çıkaran da Pakistan ve Suûdî rejimiyle birlikte kendisi, Amerika idi.. Ûsâme bin Laden de Sovyetler"e karşı verilen savaş yıllarından beri Amerika tarafından bilinen bir müttefik durumunda iken, artık düşman durumuna getirilmişti..
Ardından da Irak"ın Özgürleştirilmesi(!)"ne geldi sıra.. Ve 2003 Baharı"nda, Saddam rejiminin elinde kitle imha silahları bulunduğu iddiasıyla bütün dünya kandırılıp, bu yalan iddialara dayanılarak Güvenlik Konseyi kararıyla gerçekleştirilen bir saldırı ile, Irak da yerle bir edildi ve Amerika"nın eski müttefiki Saddam"ın ve Baas Partisi"nin 35 yıllık kanlı diktatörlüğü, sona erdi..
Ama, aradan geçen 7 yıla rağmen, Irak"ın durumu ve nasıl korkunç bir şekilde "özgürleştirildiği (!)" ortada..
Bu saldırılar sonunda, her iki ülkenin müslüman halklarından sivil ve savunmasız yüzbinlerce, hattâ milyonlarca insan katledildi.. Ve bu kitlelerin hemen tamamının ortak özelliği, müslüman olması idi.. Ve, bu katliâm hâlâ da devam etmekte.. Üstelik, Afganistan"da yakalanıp Kuba Adası"nın bir köşesindeki Amerikan Üssü olan Quantanamo"daki zindanlarda 8 yılı aşkın zamandır tutulmakta olanların âkıbeti de ortada..
Esasen, 11 Eylûl Saldırıları"nın hemen ardından zamanın Amerikan Başkanı George W. Bush, bir Haçlı Seferi"nden sözediyordu.. Ve olan da buydu ve bu yeni Haçlı Saldırısı hâlen de devam ediyor, bütün barbarlığıyla.. Ve sivil -savunmasız, kitlelere karşı.. Gerekçesi ise, terörizme karşı savaşmak gerekliliği..
Ama, geride, öldürülen milyonlarca sivil-savunmasız insandan ayrı olarak, açlık, hastalık, ilâçsızlık gibi etkenlerle hayatını kaybeden yüzbinler ve de -kocaları öldürüldüğü için- dul kalmış 2 milyondan fazla kadın.. Aynı şekilde, Amerikan işgal ve istilâsı dolayısiyle ana-babasız kalmış 3 milyon kadar çocuğun yaşadığı trajedi de bir ayrı konu..
Irak,hâlâ da, işgalin ve o işgalle bertaraf edilen yönetim otoritesinin yeniden kurulamamasının pençesin"de kıvranıyor.. Yıllardırr, hemen her gün patlayan bombalarla meydana gelen ölümlerde onbinlerce insan eridi..
Kapitalist emperyalizm çağdaş barbarlığın en katı örneklerini bir kez daha sergiledi dünyaya karşı..
*
İflâh olmaz korkuların pençesinde..
Butün bunları 11 Eylûl"ün yıldönümünde tekrar hatırlamamıza" İslam ve müslümanlar aleyhinde, emperyalist dünyada tezgahlanmak istelenen düşmanlık ve İslam karşısında beslenen korkular vesile oldu..
Korkuların nerelere vardığına bakınız ki, Amerika"da, Florida eyaletinde, Terry Jones isimli bir rahib, Kur"an-ı Kerîm yakma kampanyaları başlatmaya kalkışabildi..
Ama, bu teşebbüsün ortaya çıkarabileceği olumsuzlukları düşünenlerin itirazları da yükselmeye başladı..
Ama, bu konudaki en dikkat çekici itirazların başında, Afganistan"daki Amerikan işgal güçlerinin komutanı olan General Petreus"unki geliyordu.. General Petreus, böyle bir "Kur"an yakma eyleminin gerçekleşmesi halinde, bundan Afganistan"daki Amerikan güçlerinin hayatlarının tehlikeye düşeceğini ve dünyadaki Amerikan menfaatlerinin de zarar göreceğini" dile getiriyordu..
Böyle bir çılgın eylemin Amerika"ya zarar vereceğini söyleyenler arasında, Amerikan Başkanı Obama ile USA Dışbakanı Hillary Clinton da geliyordu..
Dikkat edilecek olursa, onlar insan hakk ve özgürlüklerine değinmiyorlar ve başkalarının inançlarına saldırıda bulunulmaması gerektiğini sözkonusu etmiyorlar; bunun yerine Amerikan menfaatlerinin zarar görebileceği endişesiyle öyle bir eylem tasarısına karşı çıkıyorlardı..
Ama, Florida"lı rahibin o eyleminden vazgeçmesinden sonra konu kapanacak sanılırken, bu kez de Tennessee eyaletinden Bob Old isimli bir diğer rahib devreye giriyor ve yardımcısı Danny Allen"le birlikte, Kur"an yaktılar.. Aynı şekilde, münferid vak"alar olarak Washington"da, Beyaz Saray önünde Kur"an yakma eylemleri tezgahlandı.. Bazı ateistler ise, Kur"an ve İncil sahifelerinden sigara kağıdı yapıp, sigara içer vaziyette poz verdiler, "hangisi daha iyi yanıyor.." diye.. Böylesi çılgın ve seviyesiz düşmanlıklar çağındayız.
Bu arada, Hollanda'daki ırkçı Özgürlük Partisi (PVV) lideri ve (İslam ve müslüman karşıtı Fitne isimli bir filmi de hazırlayan) Geert Wilders de, 11 Eylûl törenlerinde New York"daki yerini alıyor ve İkiz Kuleler"in yıkıldığın yerin iki blok ötesinde kurulmak istenen "İslamî Kültür Merkezi"ne karşı protesto gösterisine katılıyor ve konuşmasında "Buraya Cami Yok" diyen Wilders'ı Amerikalılar da tekrarlıyorlardı..
Wilders, "Cihadçılar New York'a saldırdıkları zaman tüm dünyaya saldırdılar. Onlar bize İslam"ın hukuk düzenini dayatmak istiyorlar. Ama, New York ve şeriat hiçbir zaman bağdaşamaz. Mekke'de dininiz İslam değilse, hoş görülmezsiniz. (") New York yeni Mekke olamaz, özgürlük adına buraya câmi yok.. " diyordu.. Bu, gerçekte, İslam"ın korkusunun yüreklerine düştüğünün de itirafı idi.. Göstericiler de, "Obama Câmiine,/ Zafer Câmiine Hayır!, /Bizim Mezarlığımızda Câmie İzin Yok!, "Amerika'nın İslamîleştirilmesine Son!" gibi pankartlar taşıyordu.
Amerikan Başkanı Obama ise, -Amerikan vatandaşlarının beşte birinin kendisinin Müslüman olduğuna inandığı bir dönemde-, hristiyan olduğunnu hatırlatmayı ihmal etmiyor ve "Yaptığım işte mensubu olduğum hristiyanlıktan büyük fayda gören bir insan olarak, dinî inançların yaratabileceği tutkuların farkındayım.." dedikten sonra, Dünya Ticaret Merkezi enkazı yakınlarında inşa edilecek İslamî Kültür Merkezi"ne değiniyor ve "Bu ülkede herkes eşit, vazgeçilemez haklara sahibdir. Bu şu demek: Eğer oraya kilise, sinagog ya da hindu tapınağı inşa edebiliyorsanız câmi de inşa edebilirsiniz" diyor, "Amerikalılardan hem içeride hem de yurtdışında Müslümanlarla Müslüman olmayanlar arasında daha iyi bir ilişki kurulması için çaba sarf etmelerini" istiyor ve "İslam dini mensublarının dinlerini özgürce yaşamalarının "vazgeçilemez haklar"ı olduğunu" vurguluyordu.. Obama, "Kur'an yakılması" eylemlerinin terörü artıracağını ve El"Qaide'nin militan bulmasını kolaylaştıracağını" da belirtiyordu..
Amerika"da bunlar olur ve İslam düşmanlığı"nda öncülüğü kimseye kaptırmamak için çırpınan Hollanda"lı politikacı Wilders, İslam ve müslümanlar aleyhinde, kapitalist emperyalizmin merkezinde, yeni fitne ve nefret tohumları saçarken; aynı günlerde, Almanya"da Şansölye Angela Merkel de bir başka "İslam karşıtı"nı ödüllendiriyordu.
Evet, Almanya"daki 5 milyona yakın müslüman Ramazan Bayramı"nı kutlamaya hazırlanerken, Almanya Federal Başbakanı Angela Merkel, tam da "11 Eylûl Saldırıları"nın 9. yıldönümü eşiğinde, -2005 yılında- çizdiği bazı komik ve saçma karikatürlerin üzerine İslam Peygamberi"nin ismini yazarak, İslam ve müslümanlara hakaret etmeye kalkışan Danimarkalı karikatürist Kurt Westergaard'a, Berlin'de düzenleden bir törende, 'M100 Sanssouci Colloguium' adlı medya ödülünü veriyor ve onun bu tavrı, 4-5 milyonluk tirajı bulunan Bild gazetesi tarafından, "Merkel'den cesaretli çıkış" diye alkışlanıyor, düşünce ve medya özgürlüğüne dikkat çekiliyordu..
Sıkı güvenlik önlemleri altında gerçekleşen ödül töreninde konuşan Merkel, 2005 yılında çizdiği karikatürlerle müslümanların tepkisini çeken 75 yaşındaki Westergaard'ı cesaretinden ötürü övüyor ve "Medya özgürlüğünün Avrupa'da, insan haklarının önemli bir parçası olduğunu" vurguluyor ve, "(Westergaard'ın) karikatürlerinin güzel veya gerekli olup olmadığını düşünmenin bir anlamı yok. Sorulması gereken soru: Böyle bir şey yapmaya hakkı var mı? Evet, var!" diyordu..
İlginçtir, aynı törende, Danimarkalı karikatüristi düşünce ve medya özgürlüğü adına destekleyip öven Merkel, Amerika"daki bir rahibin, "Kur"an yakma planı"na ise "saygısızca ve tiksindirici" diyerek tepki gösteriyor, sözkonusu rahibi, "köktenci/ fundamentalist " diye eleştiriyor, sözkonusu eylemin "düpedüz yanlış" olduğunu söylüyor; Westergaard da, çizdiği karikatürlerden pişman olmadığını tekrarlıyordu.
Burada dikkati çeken husus, Merkel"in Danimarkalı karikatüristi, düşünce ve medya özgürlüğü adına savunurken; İslam karşıtlığı"nı özgürlük adına sergileyen Amerika"lı rahib"e karşı çıkması..
Çünkü, o eylem tasarısına, Amerikan yönetimi tarafından, özgürlüklere karşı bir tuzak olduğu için değil de, Amerikan menfaatlerine zarar vereceği endişesiyle karşı çıkılmaktaydı..
Yani"çifte standard"ı davranışlara çarpıcı bir örnek.. Menfaatlerine zarar vereceği gerekçesiyle karşı çıktıklarına, başka zeminlerde ise, işlerine geldiği zaman, "özgürlük" adına kol-kanat geriyorlar..
Bu vesileyle şunu da belirtelim ki, bazı "İslam karşıtları"nın söz ve tavırlarına karşı, biz müslümanlar arasından kendini bilmez bazıları da, "Biz onların peygamberine bir söz söylüyor muyuz?" gibi laflar edebiliyorlar..
Laik eğitimin kültürel çoraklığında yetişmiş olan bu gibiler, akıllarınca İslamî bir hassasiyet gösterdiklerini sanıyorlar ama, bilmiyorlar ki, bütün enbiyaullah, bütün ilahî peygamberler, biz müslümanların peygamberleridir ve onların herbirisine aynı derecede, aralarında bir fark gözetmeden saygı göstermek ve itaat etmek, (Baqara Sûresinin 285. âyetinde belirtildiği üzere) bizim için imanî bir gerekliliktir.
Bu açıdan, bu gibi hassas konularda akıllarınca görüş belirtirken, sözde inanç hassasiyeti adına tepki vermeye çalışan ve müslümanların safları arasında bulunan kimselere lisan-ı münasib ile, gerekli hatırlatmaları mutlaka yapmalıyız..
Çünkü, "Onlar bizim Peygamberimize, bizim dinimize hakaret ettiler.." diye biz de başkalarının kutsallarına saldıracak olursak, biz müslümanların, diğerlerinden ne farkımız kalır? Hele de, o kutsalların özünde, ilahî vahy temelinde birleşiyorsak.. O zaman, bu kendi inancımıza hakaret ve de kendi bindiğimiz dalı kesmek olmaz mı? Tekrar edelim, İslam düşmanları, her ne yaparlarsa yapsınlar; biz özü itibariyle vahy-i ilahî olan Tevrat ve İncil gibi kitablara ve de enbiyaullah"a / ilahî peygamberlere asla saygısızlık yapamayız..
Biz müslümanların insan hak ve sorumluluğunu ve de özgürlük anlayışını menfaatlerimize göre şekillendirmemiz düşünülemez..
haksöz