Sisli ve fırtınalı bir denizde pusulası bozuk bir gemiyle yol almaya çalışıyoruz. Dahası hangi limana yanaşacağımız da, yani rotamız da belli değil. Daha doğrusu herkes başka telden çalıyor. Gemide, kaptan köşkünü ele geçirmeye çalışan yolcu kılıklı korsanlar da var. Böyle bir zamanda herkesin ihtiyat etmesi gerek. Ortalık toz-duman içinde. Sapla saman birbirlerine karışmış. Fasıklar bize bir haber getirdiğinde hemen inanmayalım. Bu kural herkes için, benim için de geçerli. Bazı bilgileri sizinle paylaşırken aslında tereddüt ediyorum. Çünki bazı konularda emin olamayabiliyor insan. Yani tanığı, belgesi olmadan, ben de yazsam-söylesem, hemen inanmayın. İhtiyad edin. Bazı şeyleri yazıp söylüyorum. Doğrusunu bilen varsa söylesin. Söylediğim-yazdığım ilkesel değil olgusal ve iddia mahiyetindeki bilgiler konusunda sizi uyarma gereği duyuyorum. Bunları yazıp-söylemem gerçek olma ihtimalini daha güçlü bulduğum içindir. Sadece benim yazıp-söylediklerim için değil, öteki media ve siyasetçiler için de bu kural geçerli. Özellikle sosyal mediadaki iddiaları, bilgi ve belgeleri ihtiyadla karşılayın. Seçime doğru son iki haftaya ertelenen açıklamaları ciddiye almayalım. Bu iddiaları bir kenara not edelim, araştıralım, ama hemen inanmayalım. Bilgi sahibi olmadığımız konularda kanaat sahibi olmayalım. Bilmediğimiz şeylerin peşine düşmeyelim. Bir de tartışılan konularda “efradına cami, ağyarına mani” bir şekilde bilgi sahibi olmak için tarafları dinleyelim ve asimetrik bir şekilde konuyu sorgulayalım. Ön yargılı olmayalım. Birilerine olan öfkemiz aklımızı zail etmesin ve o birilerine karşı oluşumuz bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmesin. Haklı olmak, bize başkalarına haksızlık etme hakkı vermez. Merhametimiz gazabımızdan, sevgimiz nefretimizden büyük olmalı. Sert bir şekilde eleştirebiliriz, ama hakaret ve küfür olmamalı. Güzel söz ve hikmetle kazanmaya dönük bir dil kullanmalıyız. Kuşkusuz bu bir yüzümüze vurana, öbür yüzümüzü döneceğimiz anlamına da gelmez. Fevri bir şekilde, öfkeyle ani hareketlerden sakınalım. Öfkeyle kalkan zararla oturur. Bu bir iki hafta içinde her şey olabilir. Provokasyonlara karşı dikkatli olmalıyız. Son derece sabırlı olmalıyız. Başkalarına bir şeyler anlatmaya çalışırken onları da dinlemeyi ihmal etmemeliyiz. Şu da çok önemli bir konu: Bizim ne demek istediğimiz kadar, başkalarının bizim sözlerimizden ne anladığını da hesaba katmamız gerek. Kötü niyetli birileri sözlerimizi çarpıtarak, başka yerlere çekmek isteyebilir. Yalan, iftira, dedikodu, gıybet, birileri bu süreçte her şeyi meşru görebilir. Ben sanal mediada şahsımla ilgili iddialardan biliyorum. Bu üslûptaki kişilerle ağız dalaşına girmenin faydası yok. Zaten o kişilerin çoğu sanal alem tetikçisi, profesyonel provokatör. Onlarla zaman kaybetmeyelim. Aman ha! Dinde tartışmaya girmeyin. Hakkı söyleyin. Karşınızdakini dinleyin. Cahil, bilgi ve hikmetten yoksun, müfsit kişilerle vakit kaybetmeyin. Kendi gözündeki merteği görmeyip başkasının gözünde çöp arayanların sözlerine iltifat etmeyin. “Eli ayağı boş değil, tuttuğu iş değil” birtakım kişilere vakit ayırmayın. Seçimlere kadar, kim ne derse desin, itibar etmeyin. Söylenen doğru da olsa! Ki bunu araştırmadan bilemezsiniz. Onu bugün söyleyenler, bir gerçeği daha büyük bir yanlışa vesile kılmak istiyor olabilirler. Unutmamak gerekir ki, “ağu’yu altın tas içre sunarlar, bal da onun suç ortağı.” Yine bilelim ki, tek başına iyi niyetlerimiz bizi kurtaramaz. Çünki cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir. Şeytan bizi, Kur’an’la ya da kulağa hoş gelen bahanelerle aldatmasın. Selâm ve dua ile. yeniakit