Kur’an-ı Kerim’de “Ey iman edenler! Hepiniz topluca barış ve güvenliğe (İslâm’a) girin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.” (Bakara, 2/208) buyrulmakta, böylece İslam’a girmenin, şeytanın adımlarını izlemeye engel olduğuna işaret edilmektedir. Yani şeytanın tuzaklarından korunmak, apaçık düşmanımızın adımlarını takip etmemek için yapmamız gereken, bütün varlığımızla İslam’a teslim olmaktır. İnsan yetiştirmek istiyorsak öncelikle Allah’ın dinine, emirlerine teslimiyetimizin nasıl ve ne ölçüde olduğunu muhasebe etmemiz gerekmektedir. İnsan yetiştirme eyleminin ilk adımı, önce insan yetiştirecek olan kişinin kendi teslimiyetini gözden geçirmesidir. Bunu yapmayan kişinin “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?” (Saff, 61/2) ayetinin sert ihtarına muhatap olacağı da açıktır. Bizzat kendisi, Allah katından gelen emir ve nehiylere tam teslim olmamış birinin, yapmadığı şeyleri muhatabına yaptırabilmesi ve onu vahiy ile inşa edebilmesi düşünülemez.
Hayırlı evlat için edilmesi gereken dualar bizzat Cenab-ı Allah tarafından Kur’an-ı Kerim’de bizlere peygamberler ve mü’minlerin dilinden talim edilmektedir. Bu duaları zikretmeden önce ifade etmeliyiz ki ettiğimiz lisanî dualarla eylemlerimiz birbirine zıt haldeyse, fiili dua ile desteklenmeyen bu lisanî dualara icabet beklemek beyhude olacaktır. Henüz çocuğu olmamış anne baba adaylarının Allah’tan istemesi gerekenler ayetlerde şu şekilde öğretilmiştir:
“Orada Zekeriya Rabbine dua etti: ‘Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet. Şüphesiz Sen duayı hakkıyla işitensin’ dedi.” (Al-i İmran, 3/38)Evet, Hz. Zekeriya’nın dilinden dökülen ve kıyamete kadar gelecek tüm mü’minlere miras kalan bu duayı eden ve temiz bir nesil isteyen anne babanın evvela kendi hayatını, kazancını, amellerini, kalbini, uzuvlarını haramlardan temizlemesi/helallerle bir araya getirmesi gerekmektedir.
“Rabbimiz, bizim ikimizi Sana teslim olanlardan kıl, zürriyetimizden de Sana teslim olan bir ümmet (kıl)…” (Bakara, 2/128) Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’inistikbale yönelik bu duaların da ise boyun eğme yani teslimiyet vurgulanmıştır. Bu duayı yapabilmek, âlemlerin Rabbine teslim olmuş bir nesil istemek içinse önce kendi teslimiyetimizi istenen kıvama getirmeliyiz.
“Rabbim, beni ve zürriyetimi namazı ikame edenlerden kıl. Rabbimiz, duamı kabul buyur.” (İbrahim, 14/40) Yine Hz. İbrahim, neslinden namazı kılan değil, namazı gereği gibi kılanların gelmesi için Allah’a yalvarmakta ve kıyamete kadar gelecek tüm mü’minlere alternatifsiz bir dua daha öğretmektedir.
Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın duası: “Eğer bize düzgün, kusursuz bir çocuk verirsen yemin olsun ki muhakkak şükredenlerden olacağız.” (Araf, 7/189)
Bu duaları ederken unutmamalıyız ki, Kur’an-ı Kerim’de sürekli ben ve biz zamirlerini okuyan biz Müslümanların duaları da aynı bilinci taşımalı yani evrensel olmalıdır. Çünkü dua ibadeti bireysellik ve bencillikle değil, diğerkâmlık ile hakiki anlamına kavuşabilir. Dolayısıyla dualarımız ümmet-i Muhammed (s.a.v.)’in bir ferdi olduğumuzun alametlerini taşımak durumundadır. Öyle ki kıyamet kopmadan bir gün evvel dünyada varlığını sürdüren kardeşlerimizin tasasını dahi dualarımızda hissetmeliyiz. Çünkü âlemlere rahmet olan Peygamber (s.a.v.)’in ümmetine, âlemlere hizmet etmek düşer.
Çocuğunun terbiyesinde sıkıntı çeken anne ve babalar; usul ve metot bilmediğinizden başınıza gelenlerin faturasını yaşadığınız modern çağa kesmemelisiniz! Unutmayalım dinimiz kolaylık üzerine bina edilmiştir, Allah her şeyi kolay yaratmıştır ve zorluklar da yalnız insanların kendi elleriyle zorlaştırdıklarıdır.
yeniakit