Başbakan Erdoğan"ın Dersim"de, 1936-38 arasında, -bazı silahlı grupların eylemleri bahane edilerek, sadece o silahlı gruplara değil, bütün bir bölgenin halkından- onbinlerce sivil insanın da öldürülmesi konusunda, devletin devamlılığı anlayışına uygun olarak, devlet adına özür dilemesi, bizim tarihimizde alışılmamış bir şeydi..
Çünkü, "kutsal devlet" hata mı yapardı ki, özür dilesin!
Ki, öldürülen sivillerin sayısı, kemalist rejimin elindeki resmî belgelere göre, 14 bine yakındır.. Bir de resmî rakamlara yansımayan binler, onbinler var ki, onların hesabı ayrı.. Ve onbinlerce insanın da en kötü şartlar altında, bir sürü gibi, ülkenin başka yerlerine dağıtılması ve birbirini tanıyan iki ailenin bile yanyana bulundurulmaması ve bu ailelere, laik bir rejimin ayakta tutulması için, zorla başka inançların dikte edilmeye çalışılması, bir ayrı faciadır..
Geçmişte, devletliler tarafından "Bizim halkımız, bizim milletimiz, bizim devletimiz asla katliâm ve soykırım yapmamıştır!" gibi laflar edildiğini hatırlayalım.. TC"nin sosyo-politik hayatında 1965"lerden 2000"lı yıllara kadar, 35-40 sene hep etkili olmuş bulunan Demirel"in "Bana, devlet cinayet işledi dedirttiremezsiniz.." şeklindeki müthiş "vecize"lerini hatırlayalım.. Ki, devlet adına işlenmiş nice cinayetler hatırlatıldığında, onun, "Bunlar kabul edilecek olursa, devlet bunun altında kalır.." diyerek, tuhaf bir savunma mekanizması geliştirdiğini de unutmayalım..
Evet, bütün bunlar ve henüz üstü açılamamış, üzerindeki tonlarca sukût külü kaldırılamamış olan nice cinayetler bizim ülkemizde işlendi ve büyük çoğunluğun haberi bile olmadı..
Şimdi bu cinayetlerle, toplumumuzun yüzleşmesi ve aradan üççeyrek yüzyıl geçerken, Başbakan"ın devlet adına özür dilemesi, yine de bir tesellidir..
GEÇMİŞTE İŞLENEN CİNAYETLERİN İTİRAFI VE ÖZÜR DİLENMESİ, YÖNETİCİLERDE BİR SORUMLULUK DUYGUSUNU DA TEŞVİK EDECEKTİR.
Hele de, o cinayetlerin asıl sorumlusunun, her ne kadar ismi söylenmese bile, zımnen M. Kemal olduğu mânası ortaya çıktığı için; kendi hayatında olduğu gibi, ölümünden 73 sene sonra bile dokunulamıyan ve kanunla korunan M. Kemal"in üzerine gölge düşürdüğü için, bu özür dileme, -üstelik de Dersim"li olan CHP Gen. Başk. Kemal Kılıçdaroğlu ve partisinin diğer önde gelenlerince, ağır şekilde suçlandı; Tayyîb Erdoğan"ın, milletin birliğine dinamit koyduğu gibi ürpertici, uçuk laflar ettiler..
Zavallılar kadın, çocuk, ihtiyar savunmasız-silahsız onbinlerce insanın mazlumun doğranmasını ve bu cinayetlerin üzerinin 70 küsur yıl boyunca örtülmesini ve Dersim"in adını Tunceli olarak değiştirince, o mazlum "âhh" ve feryadlarının yok olacağını düşünerek, bu susturuşta milletin birliğinin temeli olduğunu vehmediyorlar.. Halbuki, hele de Dersim halkının ülkenin diğer kesimleri ile bir türlü kaynaşamamasının sebebi, bu cinayetlerdir ve milletin birliğine o cinayetlerle de dinamit konulmuştur.. Bugün, bu gibi cinayetlere büyük kitlelerin sessiz kalmış gibi bir görüntü vermesi de bu neticede etkili olmuştur, tabiatiyle..
Şimdi, geçmişte işlenip üzeri örtülen bu korkunç cinayetlerin ifşaı ve bu özür dileyiş, toplumu daha bir derinden düşündürecek ve belki yeni katliâm ve cinayetlerin yolunu bile tıkayacaktır..
Bu yolun daha da geliştirilmesi lâzımdır..
Çünkü, müslüman halkımızın üzerinden, hele de son yüzyıl boyunca, önce İttihadçı (ve daha sonra da onların bir başka versiyonu olan kemalist) -laiklerin, diktatörlerin, zorbaların, resmî ideoloji tapıcılarının buldozerleri geçmiştir ve bu cinayetleri, zulmü yapanlar ve onların beslemeleri ve alkışçıları hariç, toplumun her kesimi, bu cinayetlerden kendi payına bir şeylerin düştüğünü yaşamıştır..
Bu gibi özür dilemelerle, geçmişte işlenen cinayetler, sönen hayatlar her ne kadar geri döndürülemiyecek olsa bile; en azından, devletin bir cinayet mekanizmasına da dönüştürülebileceğinin anlaşılmasına ve bu mekanizmanın kutsallaştırılmadan çalıştırılması idrakinin derinleşmesine hizmet edebilir..
Keza, devlet adına cinayet işleyenlerin, zulmedenlerin ileride suçlanabileceği, lanetle anılacağı ve hattâ hesaba çekilebileceği gibi bir anlayışın toplum vicdanında ve hâfızâsında yer etmesi bile sosyal bünyenin sağlığı açısından son derece hayırlıdır..
Bu özür dileyişler, sadece Dersim"le sınırlı değildir..
Dersimliler, bütün o zulümlerin genelde, sadece kendilerine yapıldığını sanırken, ülkenin diğer kesimleri ise, Dersim diye bir şehrin varlığından bile habersiz bırakılmışlar ve kendi başlarına getirilen felaketleri ise konuşamaz hâle getirilmişler ve tek bir ismin ve resmin, heykelin önünde eğilmeyi, onu bir resmî ideoloji ikonu halinde kabullenmeyi devletin varlığı ve birliğini korumak adına içlerine sindirmiş gibi bir duruma düşürülmüşlerdi..
"BİR KİŞİYİ BİLE HAKSIZ YERE ÖLDÜREN, BÜTÜN BİR BEŞERİYETİ ÖLDÜRMÜŞ GİBİDİR!" ŞEKLİNDEKİ KUTLU ÖLÇÜ UNUTULMAMALIDIR..
Evet, asıl olan insandır, insanı korumak ve yüceltmektir.. Bunun içindir ki, "Bir kişiyi bile haksız yere öldüren, bütün bir beşeriyeti öldürmüş gibidir.." hükmünü getirir, Kur"an..
Allah"u Tealâ"nın, "Biz insanı en güzel şekilde halqettik.." (Tîn , 4) diyerek yüce makamını ortaya koyduğu insanı, bir takım iktidar veya menfaat hesabları uğruna veya bir takım ırk veya inançlar adına katletmenin, ezmenin, aşağılamanın, ne kadar ağır bir insanlık suçu ve vebal olduğunu tekrarlamaya gerek bile yoktur.. Ki, İslam, insanları katletmeyi değil kurtarmayı hedef edinmiş ve savaşta da, saldırı olmadıkça saldırılmamasını, savaşın ancak savunma maksadlı olabileceğini ve böyle bir durumda da, saldıran taraftan daha şiddetli bir mukabelede bulunulmamasını ve saldıranlar barış istedikleri zaman da sulh yapılmasını emretmektedir..
Dersim"de veya sivil kitlelerin kıyıma uğratıldığı nice diğer katliâm ve cinayetlere bu açıdan bakıldığında, yapılanlar her ne kadar İslam adına yapılmış olmasa bile, müslüman bir halkın başında bulunan bir rejim ve hükûmet tarafından yapıldığı zaman, müslüman kitlelerin ona itiraz etmemesi durumunda, bütün cinayetlerden, müslümanların da sorumlu tutulacağı açıktır.. Çünkü, müslüman halk kesimleri, en azından, bu cinayetler karşısında sessiz kalmamalı ve kılıçlar, namlular tanklar, savaş uzakları veya zehirli gaz bombaları sadece kendilerine değil, başka mazlumlar ve savunmasız sivil kitleler üzerine çevrildiği zaman da itiraz edebilme seciyesini gösterebilmeliydiler..
Bunu yapamadı, toplumumuz..
Umulur ki, bundan sonra olsun, bu gibi konularda, itiraz edebilme hasletini kazanmış olalım.. Bu durum aynı zamanda, ülkedeki insanların birbirine kin ve düşmanlık duygularıyla -ve de, acınma duygularıyla da- değil, kardeşçe duygularla, birlikte, insanca yaşama azmini ve sevincini daha bir takviye edecektir..
Ve tekrar edelim, Tayyîb Erdoğan, müslüman halkımıza son hele de 100 yıl boyunca nice korkunç zulümlerin herbirisi için de özür dilemelidir.. Ve bunun öyle kolay olmadığı da bilinse bile..
ALMANYA"NIN HİÇ ÜSTÜNÜ E ÖRTMEDEN, HEMEN SORUMLULUĞU KABULLENİP ÖZÜR DİLEMESİ ÖRNEK BİR DAVRANIŞTIR..
Anadolu coğrafyası bugünlerde Tayyîb Erdoğan"ın açıklamaları ve özür dilemesi etrafındaki tartışmalarla meşgul olurken..
Almanya da bugünlerde bir diğer özür dileme tablosuyla karşı karşıya geldi..
Geçen hafta Alman Meclisi"nde, Cumhurbaşkanı Christian Vulff, Federal Başbakan Angela Merkel ve diğer yüksek dereceli devlet sorumlularının hazır bulunduğu bir oturumda, son birkaç sene içinde öldürülen 8-10 yabancı için özür dilendi, saygı duruşunda bulunuldu..
Çünkü, bu kişilerin (ki, 8"i Türkiye"li, birisi Yunanistanlı idi) bizzat alman istihbarat birimlerinin ve Anayasayı Koruma Teşkilatı"nın elemanları tarafından öldürüldükleri, kazaen ortaya çıkıverdi.. Bu durum ortaya çıkmasaydı, belki daha niceleri daha öldürülecek ve bunlar, "dönercilerin, eğitimsiz kişilerin basit kavgaları içinde hemen silaha sarılması ilkelliği" ile izah edilecekti..
Şimdi ortaya çıkan tablo ise, neo-nazi grupların ırkçı anlayışlarla ve yabancılara korku salarak, onları ülkeden kaçırtmak için geliştirilmiş özel bir taktik olarak bu cinayetlerin işlediği anlaşılıyor.. Halbuki, bu insanları, bizzat Almanya, II. Dünya Savaşı"nda yerle bir olan ülkesini imar etmek, yeniden ayağa kaldırmak için çağırmıştı.. Şimdi ise, 85 milyonluk bir kitlede 5 milyon kadar bir kitle oluşturan bu yabancı unsurlara tahammül edemiyor, bazı ırkçı çevreler ve yabancıları kaçırtmak için, nice entrikaları tezgahlıyor..
Ortaya çıkan tablo karşısında, Alman Hükûmeti"nin üzerini örtmeye çalışmayıp, bizzat Merkel"in ağzından, "Bu cinayetlerin Almanya için utanç verici olduğunu" açıklaması ve özür dilemesi ve hemen konunun üzerine eğilip araştırma komisyonları kurması, örnek alınacak bir davranıştır..
Devlet gücünü kötüye kullananlar her devlet mekanizmasında çıkabilir.. Bunda şaşılacak bir durum yoktur.. Ama, bir devlet sistemi ve mekanizması, kendisini bu gibi cinayetlerin üzerinde yükseltmiş ve nice cinayetlerle toplumun belli kesimlerine korkular salarak, kendi iktidarını sürdürmenin yolunu sağlamaya çalışmışsa.. İşte o zaman, bütün o cinayetler, o rejimlerin, yönetim mekanizmalarının temeli haline gelir..
Üzerinde durulması gereken bir diğer konu da.. Bugünlerde, Almanya"da ortaya çıkan bu durumdan dolayı konuyu haklı olarak olabildiğince gündemde tutmaya çalışanlardan bazılarının, Türkiye"de yapılan resmî itiraf ve özür dilemeler karşısında devleti kutsayıcı ve insanın, ferdin, devlet ve toplum icin fedâ edilebileceği gibi bir faşist anlayışla duyarsız kalmaları ilginç değil midir?
haksöz