Irak’ta İran’ı dehşete düşüren gelişmeler

Selâhaddin Çakırgil

Muqtedâ es’Sadr, 35 yıllık Saddam rejiminin Amerikan emperyalizmince devrilip, Irak’ın işgal edildiği 2003 Baharı’nda, 30 yaşlarında olmasına rağmen, şiî ulemâ arasındaki hiyerarşiyi alt-üst ederek ortaya çıkan bir şiî mollası.. Irak şiîlerinin en büyük ‘taqlid mercii’ olarak bilinen Ali Sistanî’yle arası ise limonî.. Yapılan seçimlerle Irak Meclisi’ne 40 temsilcisi sokmuş ve Başbakan Nurî Mâlikî ile de zıtlaşmıştı.

Mâlikî de onu ‘Seni terörist olarak yargılatırım’ deyince, İran’a geçmek zorunda kalmıştı. İran ise kendisinin Irak’ta daha etkin durumuna gelmesine zemin hazırlayan ve Amerika’yla da durumu idare eden Mâlikî’ye destek veriyor ve onu Mâlikî’yle uzlaştırmaya mecbur ediyordu.

Sadr ise gücünü, temsilcilerini Meclis’ten geri çekerek de gösterip krizi derinleştirebiliyordu.

***

Mâlikî’nin yerine Haydar İbadî gelince de durum değişmedi. İbadî de, hem Amerika, hem İran ile münasebetini dikkatli şekilde sürdürmek siyasetini takip etti.  Sadr gücünü, geçtiğimiz aylarda, taraftarları aracılığıyla, Irak Meclisi’ni ve Başbakanlık binasını iki kez basarak gösterdi, tehditlerini hâlâ da sürdürüyor.

***

Sadr’ın taraftarlarının son eylemleri bu günlerde İran makamlarını şoke etti.

Nitekim, İran’ın yarı-resmî, stratejik haber-yorum sitesi ‘tabnak.ir’de 11 Haziran günü yayınlanan bir videoda, ‘Irak’ta büyük bir fitne ile karşı karşıyayız’ deniliyor, ‘Sadr’ın tarafdarlarının Bedr Tugayları ve Suriye savaşı’ ve dahası, ‘DAİŞ aleyhinde savaşmak üzere Irak’ın yardımına koşan İran aleyhinde’ yaptıkları gösteriler yansıtılıyordu. Görüntülerde, Bedr Tugayları’nın flamaları ve dahası, Ali Sistanî ve ünlü Gen. Qaasım Suleymanî’nin fotoğrafları da karalanıyor, yırtılıyordu!

Bu, çok sıradan bir gelişme değil..

İran’ın dış siyasetini İnkılab Rehberi belirlediği için hiçbir eleştiri yükselemezken; Irak içinden yükselen bu protesto dalgası, hemen Sadr’ın Suûdîlerle işbirliği içinde olduğu şeklinde yorumlandı..

***

tabnak.ir’de 13 Haziran günü de Lübnan Hizbull... lideri Hasan Nasrullah’ın konuşması ilginçti. Nasrullah, militanlarına, ‘Bir gözünüz Lübnan’da, diğeri Haleb’de olacak’ diyor ve ‘Suriye’de verilmekte olan savaşın bir şiî-sünnî savaşı olmadığını, hiçbir sınır tanımayan ve ‘tekfirci teröristler’ olarak nitelediği DAİŞ ve diğer gruplarla olduğunu belirtiyordu; o da onları tekfir ederek tabiatiyle..

Nasrullah, Amerika, Suûdî, Katar ve Türkiye’nin bir cephe oluşturduğunu ileri sürüyor; ‘Erdoğan, geçmişte Şam’daki Emevi Camiinde Cuma Namazı kılacağını söylüyordu, şimdi ise artık Haleb’de bile kılması mümkün değil’ de diyordu. Tabiatiyle, bunları söylerken, kendilerinin İran ve Rusya’dan ayrı olarak, Amerika’yla da işbirliği yaptıklarını görmezlikten geliyordu.

***

Bu vesileyle tekrar belirtelim ki, bazılarının Suriye konusunda son sözü Türkiye ve İran’ın söyleyebileceği gibi bir kanaati taşıması şaşırtıcı.. Görünür beşerî çerçeveye bakıldığında, Suriye’deki son sözü söylemek isteyenler, Amerika, Rusya, İngiltere, Almanya, Fransa ve diğer emperyalist güçler..

İran ve Türkiye’ye gelince.. Türkiye, NATO ve Batı dünyası ile limonî.. İran ise hem Amerika ve hem de Rusya ile hele de Suriye krizi konusunda sıkı-fıkı..

‘İmralı Notları’na ek:

HDP Başkanı Demirtaş, 13 Haziran günü, ‘Suriye’deki savaş, Türkiye’deki çatışmalarla alâkalı.. Çünkü Türk Hükümeti, Suriye ve Türkiye’deki Kürtleri bir görüyor. Gerilim etnik savaşa dönüşebilir (...) Problemi çözecekse Erdoğan’la da görüşürüm’ demiş.

Gerçekte, Türkiye, PKK ile PYD’yi bir görüyor; Demirtaş ise kürdleri PKK ile bir.. Fark bu..

Ama bu talebin kimin adına yapıldığı unutulmamalı.. ‘İmralı Notları’nda, Öcalan’a, ‘Sizin her görüşünüz bizim için talimâttır’ demiyorlar mıydı..

stargazete