John Pilger
Bu yılki Şehitleri Anma Günü'nde önemli şahsiyetler anıt mezarın önünde saygı duruşunda bulundu. Generaller, siyasiler, haber sunucuları, futbol menajerleri, borsa simsarları yakalarına çiçekler takmıştı. İkiyüzlülük akıyordu. Kimse Irak'tan bahsedip bu ülkenin kurban edilmesi hakkında en ufak pişmanlık bildirmedi. 'Yasak liste'yi okuyan çıkmadı. Bu listede Britanya'nın Irak'ın yıkımında oynadığı rol aktarılıyor:Soykırım inkârı: 25 Ekim'de milletvekili Davies, Başbakan Brown'a Irak'taki sivil kayıpları sordu. Brown soruyu Dışişleri Bakanı Miliband'e, o da yardımcısı Howells'a iletti. Howells'ın yanıtı şöyleydi: "Mart 2003'ten beri yaşanan ölümlere dair güvenilir bir rakam olmadığına inanıyoruz". Bu yalan. Ekim 2006'da Lancet, John Hopkins Üniversitesi ve Bağdat'taki Mustansiriye Üniversitesi'nin gerçekleştirdiği ve işgal neticesinde 655 bin Iraklı'nın öldüğünü saptayan bir araştırma yayımlandı. Bilgi edinme hakkı çerçevesinde yapılan bir sorgulama, hükümetin kamuoyu önünde görmezden geldiği araştırmayı aslında kapsamlı ve güvenilir bulup gizlice desteklediğini ortaya çıkardı. Savunma Bakanlığı'nın bilimsel danışman şefi Anderson araştırma yönteminin 'sağlam' olduğunu ve 'en iyiye yakın biçimde uygulandığını' ifade etti. Ardından Britanyalı araştırma şirketi Opinion Research Business, ölümlerin 1,2 milyonu bulduğu değerlendirmesini yaptı. Yani, Britanya ve ABD'nin yol açtığı ölümlerin sayısı Ruanda soykırımındakileri epey geçmiş olabilir ki, bu durumda Irak 20. yüzyıl sonu ve 21. yüzyıl başındaki en büyük kitle kıyımı...
Yağma: Irak'ın istilasının duyurulmayan nedeni, ABD'deki yeni muhafazakârlar ya da neo-faşistlerle İsrail'in aşırı sağcı rejimlerinin ortak arzusuydı. İki taraf da Irak'ın ezilip, Ortadoğu'nun ABD ve İsrail tasarımları doğrultusunda sömürgeleştirilmesini istiyordu. Buna ilişkin ilk taslak 1992 tarihli 'Savunma Planlama Kılavuzu' ki, burada ABD'nin Soğuk Savaş sonrası Ortadoğu'ya hâkim olma planları bulunur. Müellifleri arasında 2003 istilasının mimarları Cheney, Wolfowitz ve Powell var. İstila sonrası Irak'ta sivil otoriteyi ele alan yeni muhafazakâr Bremer Irak ekonomisini Amerikan şirketlerine teslim etti. Bunun yasadışı olması bir yana, yağmacı şirketlere dokunulmazlık tanındı. Blair hükümetiyse suç ortaklığı yaptığı gibi, Britanya firmaları en kârlı yağmalardan dışlanabilecek göründüğünde itiraz etti. Fiiliyatta Irak petrol 'yasası', yabancı şirketlere ülkenin geniş enerji kaynaklarına dair kendi sözleşmelerini onaylama imkânı sağlayacak. Böylelikle Hitler'in Avrupalı mağlupları soymasından beri en büyük soygun tamamlanacak.
Bir ulusu sağlığından etmek: 1999'da Basra Hastanesi'nde kanser uzmanı Cevad el Ali'yle konuşmuştum. Ali, "Körfez Savaşı öncesi her ay kanserden üç-dört kişiyi kaybediyorduk. Şimdi ayda 30-35 hasta ölüyor. Araştırmalara göre nüfusun yüzde 40-48'i kanser olacak" demişti. Irak o sıralar ABD ve Britanya yaptırımlarının pençesindeydi. Bağdat'taki en üst düzey BM insani yardım yetkilisi Sponeck'e göre sonuç 'soykırımvari' oldu, 'tüm bir ulus ölüm, fiziki ve zihinsel temellerinin yıkılmasına maruz kaldı'. Güney Irak'ın büyük kesimi uranyum 238'li mermiler dahil Britanya ve ABD patlayıcılarından kalan zehirli atıklarla kirlendi. Doktorlar çocuklar arasındaki lösemi oranının Hiroşima'dan sonra en yüksek düzeye vardığını belirterek feryat etti. Dünya Sağlık Örgütü'nün kanser programını yöneten Prof. Sikora BMJ dergisine şöyle yazıyordu: "Radyoterapi cihazı, kemoterapi ilacı ve ağrı kesici talepleri BM Yaptırım Komitesi'nin Amerikalı ve Britanyalı danışmanlarınca sürekli geri çevrildi". 1999'da ticaret bakanı Howells 'kitle imha silahlarında kullanılabileceğini' söyleyerek çocukları difteri, tetanoz ve sarıhummadan koruyacak aşıların ihracını yasakladı.
Halkla ilişkiler faaliyetleri dışında 2003'ten beri Britanyalı işgalciler 1991'den önce bölgenin en iyisi sayılan Irak hastanelerini yeniden donatmak için birşey yapmadı. Oxfam Iraklıların yüzde 43'ünün 'mutlak yoksulluk' içinde yaşandığını duyurdu. Çocukların yetersiz beslenme oranı yüzde 28'lere çıktı. 'Irak'ın Su Arıtma Zaafiyetleri' isimli gizli belge sivillere yönelik su arzının kasten hedef alındığını ortaya koyuyor. Sonuçta bir zamanlar temel hizmetlerin Britanya'daki kadar evrensel olduğu ülkede halkın çoğu artık ne içme suyu ne de hijyene sahip. Basra Çocuk Hastanesi'nde pediatrist Haydar Salih "Basra'da çocuk ölümleri Saddam dönemine göre yaklaşık yüzde 30 arttı" diyor. Ocakta 100 kadar Britanyalı doktor uluslararası kalkınma bakanı Benn'e Britanya'nın 1483 sayılı Güvenlik Konseyi kararı doğrultusunda işgal gücü olarak sorumluluğunu yerine getirmemesi nedeniyle çocukların nasıl öldüğünü aktardı. Benn onları görmeyi reddetti.
Bir toplumu yok etmek: BM'ye göre her ay 100 bin Iraklı ülkesini terk ediyor. Mülteci krizi Darfur'dakini bile solladı. Doktorların yarısı, mühendis ve öğretmenler ülkeden ayrıldı. Bölgedeki en eğitimli toplum tasfiye oluyor. 4 milyondan fazla insan yerinden olurken, Britanya geçen yıl buraya gelmek için başvuran 1000'den fazla Iraklı'nın çoğuna ret yanıtı verip, tüm diğer Avrupa ülkelerinden daha fazla Iraklı 'kaçak' göçmeni geri gönderdi. Britanya'daki Iraklılar genellikle ne çalışma hakkına ne de desteğe sahip. Parklarda yatıp kalkıyorlar. Af Örgütü'ne göre hükümet onları 'açlıktan öldürmeye çalışıyor'.
Propaganda: Bush, "Benim mesleğimde hakikatin nüfuz edebilmesi için tekrar tekrar ifade etmelisiniz, propagandayı tavana vurdururcasına" diyordu. 9 Kasım 2003'te Downing Street 10 numaranın önünde dikilen BBC politika editörü Marr, Bağdat'ın düşüşünü zafer diye duyurdu. İzleyicilere, "Blair 'Bağdat'ı kan banyosu olmadan alabileceklerini ve Iraklıların kutlama yapacağını' söyledi. Haklı çıktı. Bu akşam Blair'in daha güçlü bir başbakan olarak göründüğü kabul etmemek, onu eleştirenler için bile nezaketsiz olur" diyordu. ABD'de benzer gülünçlükler gazetecilik diye yaşandı. Fark, önde gelen gazetecilerin istilaya giden yoldaki rollerinin sonuçlarını sorgulamaya başlaması. Bazıları, medya Bush ve Blair'in yalanlarını katmerlendireceği yerde soruştursaydı, istilanın gerçekleşmeyebileceğine inandığını söyledi. Bir araştırma, Batılı büyük televizyon kanalları içinde muhalif görüşleri en az BBC'nin yansıttığını, bir diğeri de BBC'nin kitle imha silahlarına dair hükümet propagandasına sürekli itimat ettiğini ortaya koyuyor.
14 Ekim 2001'de Observer'ın ilk sayfasında, 'Amerikalı şahinler Irak'ı şarbon yüzünden suçluyor' yazıyordu. Bu uydurmaydı. Amerikan istihbaratının sunduğu bu haberler Observer'ın savaş yanlısı tutumunun parçasıydı ki, kanıt bulunmasa da Irak-Kaide bağını iddia eden haberler gazetenin şanlı geçmişine ihanet ediyordu. İki sayfalık bir habere 'Irak bağlantısı' başlığı atıldı. Bu haber de 'istihbarat kaynaklarından' alınmıştı ve yalandı. Muhabir David Rose kıt soruşturmasını istila isteğiyle noktalıyordu. Sonradan kullanıldığını itiraf etti.
Son günlerde Irak sadece bir iç savaş varmış da, ABD'nin asker artırması çatışan yerlileri barıştırmayı amaçlıyormuş gibi yansıtılıyor. Bu ahlaksızlık nefes kesiyor. Mezhep çatışmalarının böl ve yönet siyasetinin sonucu olduğu şüphesiz. Seymour Hersh, Kaide miti hakkında 'Çoğu ABD yanlısı, yabancı savaşçıların düşük bir yüzdeyi oluşturduğunu söyler' diyor. Fakat kötü silahlanmış ama atılgan direnişin dünyanın en güçlü ordusunu batağa saplamakla kalmayıp, mezhepçilik ve Kaide karşıtı bir tavır benimsediği, sivillere yönelik saldırılara karşı çıktığı, özgür seçim çağrısı yaptığı haber olmuyor.
Bir sonraki kan banyosu: 1960 ve 70'lerde Britanya Hint Okyanusu'ndaki Diego Garcia adasının Britanya vatandaşı sakinlerini gizlice sürdü. Yurtları askeri üs yapılmak üzere ABD'ye verilen kadın ve çocuklar köle gemilerini andıran gemilere bindirilip, Moritanya kıyılarına atıldı. Yüksek Mahkeme üç kez bu mezalimin yasadışı ve Magna Carta'ya aykırı olduğuna hükmetti ve Blair hükümetinin bu insanların evlerine dönmesini engellemesinin 'rezil' ve 'çirkince' olduğunu açıkladı. Hükümet Bush'u üzmemek için halkın parasını kullanarak sonu gelmeyen temyiz başvurularını sürdürüyor. Bu zulüm ABD'nin Diego Garcia'dan kalkan uçaklarla Irak'ı bombalamakla kalmayıp, adadaki 'Adalet Kampı'nda (Camp Justice) 'Kaide zanlılarına' işkence etmesiyle örtüşüyor. Şimdilerde, bombardıman uçakları İran'a yönelik bir saldırıda 'sığınak deliciler' taşıyabilsin diye ABD adadaki hangarları genişletiyor. Medyada yürütülen propaganda bu uluslararası korsanlığın başarıya ulaşmaması için hayati önemde.
22 Mayıs'ta Guardian'da 'ABD'yi Irak'tan çıkarmak için İran'ın gizli yaz hücumu planı' manşeti vardı. Bu, ismi belirtilmeyen Amerikalı resmi kaynaklara dayanan bir propanganda yazısı. Tüm medyada savaş davulları çalınıyor. 'İran'ın nükleer arzuları' lafı okuyucuların ağzından düşmüyor, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ABD'nin yalanlarını çürütse de, 'Saddam'ın kitle imha silahları' lafı kulaklarda yankılansa da, yeni bir kan banyosunun zemini oluşsa da. (Britanya'da yayımlanan haftalık dergi, 15 Kasım 2007)