İran’da İslam Devrimi gerçekleştiğinde, bu devrime tanıklığımızda öğrendiğimiz ilk slogan “Kahrolsun Amerika” sloganı olmuştu.
İslam Devrimi’nde bu sloganın anlamı, kurulan yeni İslam Cumhuriyeti nizamına karşı Amerika’nın sergilediği düşmanca tavra karşı İran halkının ürettiği bir slogan olmaktan öte, devrimin zafere ulaşmasının öncesinde de Amerikan emperyalizminin İran’daki varlığına yönelik öfke ve tepkiyi yansıtıyordu.
Zira, İslam Devrimi, yerelde tağuti şahlık rejimine karşı bir devrim olsa da, bu şahlık rejimini ayakta tutan, bu rejimi kendisine bölgede bir kale olarak gören, bunun için de her açıdan silahlandırıp destekleyen Amerika idi.
Pehlevi rejimi aynı zamanda bir Washington rejimi idi. Bu rejimin yıkılması, Washington’un bölgedeki en büyük ayağının yıkılması anlamına geliyordu.
Dolayısıyla, İslam devrimi önderliği, şahlık rejimine karış sürdürülen mücadelenin gerçekte Amerikan emperyalizmine karşı bir mücadele olduğunun altını çizerek, devrim sırasında atılan sloganların başında “merg ber Amrika” (Amerika'ya ölüm olsun) sloganları geliyordu.
Devrimin gerçekleşip İslam Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından kendilerini “İmam’ın Hattındaki Müslüman Öğrenciler” olarak tanıtan bir grup Amerikan elçiliğine girerek, elçilik personelini 444 sürecek şekilde rehin almış, Amerika’nın rehineleri kurtarma amaçlı gerçekleştirdiği Tebes baskını da hüsranla sonuçlanmıştı.
Elçilik eylemini gerçekleştiren İranlı gençler, elçilikte ele geçirdikleri belgeleri, uzun süreli bir çalışma sonucunda kitaplaştırıp Amerika’nın İran ve bölge ülkelerinde nasıl çalışmalar içinde olduğunu dünya kamuoyuna yansıtmıştı.
İslam Cumhuriyeti’nin kurulmasından bu yana Amerika ile İran arasındaki savaş tüm alanlarda kesintisiz olarak sürdü. Çünkü Amerikan emperyalizmi ile İslam devrimi doğası itibarıyla iki zıt güçtü. Bu iki gücün anlaşması, uzlaşması ve barışması da mümkün değildi.
O halde ne oldu da bugün İran ile Amerika arasında bir “anlaşma” sağlandı? İran mı İslam devrimi’nden saptı, Amerika mı emperyalist olmaktan çıktı?
Burada karşımıza çıkan ilk nokta, İslam Devrimi’nin gerçekleşmesinden bu yana geçen 35 yıllık zaman zarfında, Amerika’nın doğrudan ve dolaylı İran’a karşı sürdürdüğü saldırı, komplo ve kuşatmalarından hedefine ulaşamamış olmasıdır.
Amerika’nın İran karşısındaki başarısızlığını şu başlıklar altında sıralayabiliriz.
1- Amerika, İran’daki İslam Cumhuriyeti nizamını yıkmayı başaramamıştır.
2- Amerika, İran’ın bölgesel ve uluslar arası politikalarını önleyememiş, tüm saldırı ve tehditlere rağmen geri adım attıtamamıştır.
3- Siyonist rejimin varlığını kendi varlığı olarak, siyonist rejimin güvenliğini de kırmızı çizgi olarak tanımlayan Amerika, İran İslam Cumhuriyeti’nin siyonist rejime karşı duruşunu, direniş cephelerini güçlendirmesini, siyonist rejime karşı kazanılan zaferleri engelleyememiştir.
4- Amerika, İran İslam Cumhuriyeti’nin nükleer enerji programını durdurmak için batılı müttefikleriye uyguladığı tüm ambargolara, gizli savaş yöntemleriyle suikast, sabotaj girişimlerine rağmen, İran’ın nükleer enerji programının devam etmesini durduramamıştır.
5- Amerika sonunda İran İslam Cumhuriyeti ile oturma ve görüşme talebinde bulunmuştur.
Bu noktalardan baktığımızda, Amerika karşısında teslim olan bir İran değil, tüm uluslar arası kuşatma, saldırı ve komplolara rağmen başarısız kalıp İran ile uzlaşma yolunu arayan bir Amerika ve Batı fotoğrafı ortaya çıkmıştır.
İran’da İslam Cumhuriyeti’nin nizam ve devrim politikasının belirleyen ve yöneten asıl eksen devrim rehberliği makamıdır. İslam Devrimi lideri Seyyid Ali Hamenei, İslam Cumhuriyeti’nin Amerika ve siyonist rejim karşısındaki duruşunu geçen haftaki konuşmasında açıkça ve net bir şekilde ortaya koymuş, nitekim bu konuşma siyonist rejimi çıldırtmaya yetmiştir.
Zira İmam Hamenei, siyonist rejimin “yıkılmaya mahkum bir rejim” olduğunu belirterek, bu rejimi “mundar bir kuduz köpek”e benzetmiştir. Yine İmam Hamenei’ye göre, Amerika, “baş emperyalist” bir ülkedir ve Amerika’ya hiçbir zaman güvenilmez. Dünyadaki zulümlerin baş sorumlusu da Amerika’dır.
Bundan sonra, İran’ın İslam devrimi çizgisinde devam edip etmediğinin başlıca göstergesi, bir kanser mikrobu olan siyonist rejim karşısındaki tutumudur.
Eğer İslam Cumhuriyeti, yönetim ve halkı ile, siyonist rejim karşısında geri adım atarsa, siyonizme karşı mücadele cephesindeki rolünü terk ederse ve Filistinlilerin bütün Filistin özgürleşinceye kadar olan sürdürdükleri direnişe, bugüne kadar sağladığı desteği geri çekmeye başlarsa, bu durum İran İslam Cumhuriyeti’nin hem İslam devrimi çizgisinden saptığı, hem de İslam Cumhuriyeti’nin kurucu önderi İmam Humeyni’nin yolunu terk ettiği anlamına gelecektir.
İlk planda bu görüşlerimizi paylaştıktan sonra, bu konudaki detaylı değerlendirmemizi bir sonraki yazımıza bırakalım.
velfecr