Kim Gazze üzerinden bir algı operasyonuna kalkışıyorsa, o iş ellerinde patlıyor, yüzlerine gözlerine bulaşıyor. İsrail’in İran’ı Suriye üzerinden vurmasının ardından, İran’ın İsrail’e cevabı yeni tartışmalara sebep oldu. İran öyle bir algı yönetti ki, insanlar 3. Dünya savaşı çıkacak sandı. Sonuçta dostlar alışverişte görsün kabilinden bir şeyler olur gibi oldu ama sonuçta dağ fare doğurdu.
Bizim durduğumuz yer belli!. “Biz masumuz” demiyorum.. Çekiç Güç’de de, BOP’ta da, AB’de, NATO’da, HABAT ile ilişkilerde hepsinde yerimiz belli idi. Yarın asrı aşan bir süredir Yavrularını emziren Domuz ağılının kapısından “uysal koyun” olarak bekliyoruz. Bu da bilinmeyen bir durum değil.
İran da yabancımız değil. Bugün D8’de beraberiz, dün RCD, CENTO’da, Bağdat Paktında beraber değil mi idik! İran’ın Şah dönemi bizim Tek parti dönemi idi. Onların DP dönemi, olmadı. Humeyni’nin Fransa’ya gidiş gelişi, Erbakan’ın İsviçre’ye gidiş-gelişine benzetilebilir. Erbakan 12 Mart sonrası, CHP, MSP, 1. MC, 2. MC iktidar ortağıdır. Humeyni sonrası özellikle Rafsancani dönemi, bizim Özal dönemine benzer. Daha dindar bir İran değil, daha pragmatik bir İran.
Tek bir İran yok. Türkiye’de ne varsa İran’da da bir benzeri var aslında. 90 Milyon nüfus, 1.648.000 km² yüzölçümü. Pakistan, Afganistan, Azerbaycan Ermenistan, Türkiye ve Irak’ la komşu. Denizden Basra körfezine ve Hind Okyanusuna, Hazar Deniz’ine bağlı. İçeride en büyük sosyolojik topluluk Azeriler var, Kürdistan eyaleti var, Basra körfezi ve Irak bağlatışında Arap Şia’sının ağırlıkta olduğu Huzistan var. Afganistan’ın alt yakasında Belü’çler var. İçeride ayrıca Türkmen ve Peştunlar var.
İran Türkiye’den sonra en büyük Türki devlet aslında. Bugün Şia merkezi. Şiilik “ehli beyt” geleneğini ifade eder. Hz. Ali bir Arab’tır. Farisiler Arapları itip Şia’yı kendi devletlerinin resmi ideolojisi yaptılar.. Arap Şiarı İmamet merkez ve Makamının Necef olmasını, Yani Kerbela merkezli bir İmameti savunurlar. Humeyni zamanında da Mehdiyet tartışması vardı ama, Ahmed-i Nejat’tan sonra Mehdiyet konusu devlet politikası haline geldi. Korkarım bu konu İslam dünyası içinde bir Mehdiyet taşınmasına dönüştürülecek. Bu konu hem Şian’ın kendi içinde, hem de Sünni dünya ile ciddi bir soruna dönüştürülme potansiyeline sahip. Şunu görelim artık, tek bir İsrail, tek bir ABD, tek bir Avrupa, Çin, Rusya olmadığı gibi tek bir Türkiye, tek bir İran da yok. Her erde namuslu insanlar olduğu gibi namussuzlar da var. Namussuzlar daha çok ve daha yetkili yerlerdeler. Uluslararası sistemin talepleri konusunda “oltayı yutan balık” konumundaki bu adamların aralarında bir fark yok! İşaret aldıkları gün efendilerinden, onlar yürüyorlar ve halklar yürütülüyor arkalarından!?
İran’da TUDEH’in devamı olan “Halkın Mücahidleri” sol, liberal bir çizgiye sahipti ve batı tarafından destekleniyordu. Sonra bizdeki Gülen Cemaatine benzer Liberal bir Ilımlı, geleneksel bir İslam örgütlendi. Şia’nın her zaman Sünni dünyaya karşı önü açıldı. Safevi Şiası’nın devamı olan bugünkü İran Şia’sı, Selefi, Sünni ve Sufi dünyaya karşı bir siyaseti benimsemiş durumda. Mesela bu Şia’nın Yemene girmesi, ya da Lübnan’a yerleşmesine uluslararası sistem ses çıkartmadı. Sünni dünyada radikal fıkhi tartışmalara giren rejimin mollaları, Suriye’deki Nuseyri’lere karşı katı bir tutum izlemediler. Azerbaycan konusunda ise ikili bir politika izlediler. Azerbaycan’daki Hazara, Karain ve Rothchild taifesine karşı da bir tavır geliştirmediler. Ruslar hem Ermenilerle hem de Azerilerle iyi geçinmek isterken İran da benzer bir politika izliyordu. Azerbaycan da zaten İsrail’le yakın ilişkisini her zaman sürdürdü. Hatta Gazze konusunda İsrail’e ilk destek veren ülke Azerbaycan oldu. İsrail de Ermenistan’a karşı Azerbaycan’ın yanında yer aldı ama Ermenistan’daki Pakradun’lardan buna karşı bir ses de çıkmadı.
İran bölünecek olursa, İran Kürdistanı zaten Irak Kürdistan’ına bağlanacak. Huzistan Necefe bağlanır. Belücistan bağımsız kalabilir. Kuzey ve Güney Azerbaycan da tek devlet olabilir. Bu akıbete karşı bu günkü Şia’yı resmi ideoloji haline getirip devlet politikasının aracı kullanan akıl, İsrail’e karşı değil, Mehdiyet üzerinden Sünni dünyaya karşı bir savunma refleksi geliştiriyor sanki. İsrail, Batı ve ABD konusunda öyle görünüyor ki, sözde bir karşıtlık söz konusu Özde değil. İran’ın Irak, Suriye ve Lübnan’da, Yemendeki politikası aslında zevahiri korumaya dönük taktik manevralar gibi gözüküyor. İsrail bu bölgelerde sahici bir karşı koyuş yerine, kontrollü bir karşı koyuşu kendisi için daha az tehlikeli görmektedir.
Eğer İsrail, Mısır, Türkiye ve İran’ın tehdidini kontrol ederse bu kendisi için yeterlidir v e bu 3 ülke konusunda da bugün kendisi için açık ve yakın bir tehlike gözükmemektedir. Bunda hem Ekonomik şartlar, hem ABD, AB, NATO faktörü, hem de HABAT, AGARTHA, EPSTEİN faktörü çok belirleyicidir. Oktar cemaati gibi cemaatler, bugün BOP kapsamındaki bütün ülkelerde görevlerini yerine getirmektedirler. Yine Dahlan senaryosuna dahil ülkeler açısında da İsrail bir sorun yaşamamaktadır.
ABD 11 Eylül’de nasıl ikiz kuleleri, hatta Pentagonu vurma gibi bir komploya imza attı ise, İsrail’e karşı da göstermelik saldırılar her zaman olacaktır. Hatta, nasıl yarım hoca dinden, yarın doktor candan ederse, bu tür saldırılarda, hedef ülkenin yayılma siyasetinin meşru gerekçesini oluşturmaya yönelik operasyonel çıkışlar olabilir.
Biz şunu anlamıyoruz: Tahran, Yalta, Postdam da 2. Dünya savaşı sonrası yeni bir düzen oluşturuldu. Kod adı “Eureka” olan Tahran Konferansı 28 Kasım - 1 Aralık 1943 tarihleri arasında, Müttefik liderler, Joseph Stalin, Franklin D. Roosevelt ve Winston Churchill’in katılımı ile katılımıyla, SSCB'nin Tahran Büyükelçiliği'nde gerçekleşen ve o ana dek ilk kez tüm Müttefik liderlerin (ABD, Birleşik Krallık ve SSCB) bir konferans idi. Bu zirveden hemen önce 22-26 Kasım 1943’te Kahirde bir buluşma daha oldu. 1945’te bunları Yalta Konferansı ve Potsdam Konferansları takip etti. Ve nihai kararlarını açıkladılar: Nazi Almanyası'na karşı yeni bir cephe açılması konusunda oy birliği ile bir karar almışlardı. Hitler Avrupa’daki Yahudilerin Filistin’e göçüne sebep olan operasyonlarını tamamlamıştı ve o dönemin defterinin kapatılması gerekiyordu. Ve tabi daha sonra soğuk savaş başlatılacak, sağ-sol çatışmaları ile hedef ülkelerin gençleri birbirine kırdırılacaktı. Rusya Amertikan emperyalizmine karşı, ABD komünizm tehlikesine karşı dünyayı paylaşacaklardı. Hitler dönemi bitince nasıl Almanya’nın defteri dürüldü ise, sıra komünizmin defterinin dürülmesine gelince SSCB’nin karşısına Çin çıkartıldı. Çin, Rusya, Balkan ve Latin Amerika sosyalizmi, DevGenç, DevYol-DevSol, Doğu Perinçek durduk yerde çıkmadı. Kontgerilla, Özel harp, Barış gönüllüleri hepsi bu operasyonun birer parçası idi. Sağı sola, solu sağa, sağı sağa, solu sola kırdırdılar. Bugün de Sünnileri birbirine, Şiileri birbirine, Selefi-Vehhabileri birbirine kırdıracaklar. O yetmez, Şii-Sünni-Sufi, Selefileri de birbirine düşman etmek gerek. O da yetmez, dini, mezhebi, etnik, ideolojik, politik farklılıkları öne çıkartıp onları da birine kırdırmak gerek. Bunun adı kontrollü bunalım stratejisi. Çevrenize bakın bu oyunun nasıl oynandığını göreceksiniz. Partilerdeki, Tarikatlardaki, Cemaat dedikleri yapılardaki durum bugün böyle. Ne sağ kaldı ne sol. Kabalıklar ise futbol takımı tutar gibi taraf tutmaya devam ediyorlar. Atomizasyon süreci tamamlandı. Nötralizasyonu da başardılar, artık insanlar Deist filan da değil, neye ve kime inanacağını şaşırır hale getirildi.
İran artık ulusalcı bir endişe ile Şiiliği siyasi bir mezhep olarak kendi iktidarını meşrulaştırmanın aracı olarak kullanıyor adeta bugün. Arap Şia’sı ise, kendilerinin merkezde olması, İran’daki İmamet makamının Necefte olması gerektiğini savunuyor. Bu biraz Vatikan biraz İsrail’deki Rabb’ilerin ve Siyonistlerin Kudüs politikasındaki açmazları gibi bir açmaz. Mehdi İslam birliğini sağlayacak bir Ümmet önderi gibi hayal edilirken, bu gidişle korkarım Ümmetinin dağınıklığını daha derinleştirecek İslam ümmeti içinde bir siyasi hesaplaşmanın aracı olacak.
Akıllı olalım, dürüst olalım, din ve devlet büyüklerini İlah ve Rab edinmeyelim, aklımızı kiraya vermeyelim. Biz ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz. Fitne zamanıdır.
Hilafet merkezine “Laikçi Tek Parti” zihniyetini yerleştiren uluslararası sistemin aklı, Mısıra Nasır’ı Şam’a Nuseyri’leri, Lübnan’a gayri Müslim Arapları, Ürdün’e İngiliz muhiplerini, Irak’a Saddam’ı yerleştirdi. Bu akıl Şerif Hüseyin’i Halife ilan etmek isteyen akıldı. Apo, Komkar ve Rızgari’yi tasfiye için örgütlenmişti, Sovyet yanlısı Rusçu gibi gösterilen Kürt Milliyetçileri aslında ABD’nin himayesinde NATO şemsiyesi altında ilerliyordu. Oktar Cemaati’ni de, Gülen Cemaati’ni da, BÇG’yi de, DAEŞ’i de aynı merkez dizayn etmişti aslında. Eşref Bitlis ya da Uğur Mumcu niçin öldürüldü sanıyorsunuz! Ne zaman uyanacağız! Hangi partiden oluşanız olun, sağ-sol, alevi-Sünni, milliyetçi-liberal, dinli-dinsiz fark etmez, çevrenizde olup bitenlere dikkatlice bakın, ne demek istediğimiz anlayacaksınız. Huu, size bakmanız söylenen tarafa değil, öteki tarafa da bakın, daha doğrusu gerçeği görmek için 360 derecelik bir bakış gerek. İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak eder misin Allah’ım!.. Selam ve dua ile.