İran’da yeni Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin göreve gelmesinin ardından başlayan açılım gözleri İsrail’e çevirdi. BM Genel Kurul toplantıları çerçevesinde İran ve ABD dışişleri bakanları 1979 İslamî Devrimi’nden bu yana ilk kez bir araya gelmiş, Cumhurbaşkanı Ruhani, ABD Başkanı Barack Obama ile bir telefon görüşmesi yaparak bir ilke daha imza atmıştı. İran’ın nükleer programı ile ilgili anlaşmazlığı gidermek üzere İran, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri ve Almanya’dan temsilcilerin bu ay ortasında Cenevre'de bir araya gelmesi planlanıyor. İran’ın Batı ile ilişkilerdeki açılımı İsrail’de ise kamuoyu ve siyaseti ikiye bölmüş durumda.
İran’da Mahmud Ahmedinejad’ın ardından göreve gelen Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, büyük beklentiler uyandırdı. Peki Yahudilerin yeni yıl bayramını kutlayan, İran’da on yıllardır ‘büyük şeytan’ olarak nitelendirilen ABD ile diyalog çabası içine giren yeni yönetim, bu söyleminde gerçekten samimi mi? Batı dünyası bu sorunun yanıtını tartışırken İsrail siyasetindeki şahin cephe rahatsız.
'Netanyahu'nun tavrı ideolojik'
İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, İran’dan gelen yeni söyleme son derece şüpheli yaklaştı ve hatta Batılı müttefiklerini "Ruhani’ye inanmayın" diye uyardı. Ancak diğer yandan İsrail’de farklı düşünenler de seslerini yükseltiyor. İsrail kamuoyunda ve siyasetinde Netanyahu’nun İran’dan gelen açılıma karşı takındığı tavrı eleştirenler, bu karamsarlığın doğru olmadığını düşünenler de var.
Almanya’nın önde gelen düşünce kuruluşlarından Berlin merkezli Bilim ve Politika Vakfı’nın Yöneticisi Volker Perthes, Netanyahu’nun tutumunu şöyle açıklıyor: “Bu tavır, Netanyahu'nun ideolojik tutumuyla ilgili. Yani ‘biz kendimizden başka kimseye güvenmemeliyiz, İsrail’in etrafı düşmanlarla çevrili' düşüncesi. Bu bağlamda Ortadoğu dışındaki müttefiklere, özellikle de ABD’ye ve Avrupalılara, 'İsrail’in düşmanları düşman kalacaktır, İran’a yaptırımlar gibi konularda gevşememeli' deniyor. Ancak İsrail’de farklı tutum sergileyen siyasî cepheler de mevcut. Örneğin Cumhurbaşkanı Şimon Peres de İran konusunda oldukça şüpheci. Ama ‘Bir bakalım, deneyelim. Söylemin ardında gerçeklik var mı, yoksa sadece sözde kalan bir atak mı?’ diye düşünüyor. Hatta Netanyahu’nun koalisyon ortakları da benzer bir tutum içinde. Örneğin Maliye Bakanı Lapid, 'En azından İran’dan otuz yıldır bu tür sözler duyulmadı, biraz daha iyi kulak verip İran tarafında gerçek bir açılım mı var, buna bakmak gerek' diyor.”
Benyamin Netanyahu
'ABD İsrail'e mesafeli dursun'
İran tarafı da Netanyahu’nun katı tutumunu, uluslararası toplumda konumunu güçlendirmek için kullanmaya çalışıyor. İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, BM’yi Netanyahu'nun Genel Kurul konuşmasındaki panik yaratma çabalarını önemsememeye çağırdı. Netanyahu’nun ifadelerinin temelsiz olduğunu savunan Zarif, “Yıllardır İran’ın altı ay içinde atom bombasına sahip olacağını söylüyor. Dünya, küresel zekânın bu kadar da aşağılanmasına izin vermemelidir” diye konuştu. Netanyahu’ya karşı bir atak da Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Marziye Afham’dan geldi. İran’ın ilk kadın dışişleri bakanlığı sözcüsü, son gelişmelerden rahatsız olan İsrail’in çeşitli senaryolarla ABD’yi İran’a karşı etkilemeye çalıştığını belirterek, “ABD'nin İsrail'in bu İran karşıtı tutumu ile arasına mesafe koymasını umuyoruz. Mesafe ne kadar fazla olursa ikili ilişkilerin düzelmesi perspektifi o kadar iyi olur” dedi.
'İsrail-Türkiye-İran işbirliği'
Alman uzman Perthes ise ABD ile İran arasındaki diyalog adımlarını şöyle yorumluyor: “İran gibi önemli bir ülkeyi uzun vadede dışlamanın ABD ve Batı için iyi olmadığını biliyoruz. Aynı zamanda uzun süre dışlanmanın İran için de iyi olmadığını biliyoruz. Ülke bunun acısını çekiyor. Yani ikili ilişkileri yeniden bir düzene sokmak hem İran hem de Batı'nın son derece çıkarına. Bunun yolu da nükleer program konusunda İran’a haklarını veren, ama Batı’ya ve uluslararası topluma da İran’ın nükleer silah üretmeyeceği güvencesini veren makûl bir uzlaşma sağlanması.”
Peki İran ile Batı arasında ilişkilerin düzelmesi durumunda İsrail’deki düşman tablosu sarsılacak mı? İsrail ve İran arasında ilişkiler 1979’daki İslam Devrimi öncesindeki haline geri dönebilir mi? Perthes'in değerlendirmesi şöyle: “İdeolojik kategorilere göre değil de, sadece jeopolitik olarak düşünenler, ki tabii aralarında İsrailliler de var, geçmişi çok iyi hatırlıyor ve Ortadoğu’daki gerçek güç dengelerine bakılması gerektiğini söylüyor. ‘Kültürel olarak birbirine etkisi olan bloklara bakalım' diyorlar. Bu noktada bir Arap dünyası var, bir de Arap olmayanlar. Yani İsrail, Türkiye ve İran. Ve bu üç ülkeyi birbirine bağlayan, en azından Arap dünyasından ayıran bir şeyler var. Ve tarihte de hep işbirliği oldu. Bu jeostratejik bir seçenek, jeostratejik bir imkân.”