İran'dan Elinizi Çekin!

Nation Dergisi yazarı ve New York Times gazetesi Ortadoğu Bürosu eski şefi Chris Hedges, bu hafta yayımlanan makalesinde...

Nation Dergisi yazarı ve New York Times gazetesi Ortadoğu Bürosu eski şefi Chris Hedges, bu hafta yayımlanan makalesinde Amerika'nın İran'a olası saldırısı ve doğabilecek sonuçları kaleme aldı.
İşte o yazı:

İran'dan elinizi çekin!

Eğer İran'la savaşırsak gelir vergimi ödemeyeceğim. Bunun ümitsiz ve muhtemelen nafile bir hareket olduğunun farkındayım. Fakat İran'a yönelik saldırı –ki gelecek başkanlık seçimlerinden önce vuku bulma ihtimali giderek güçleniyor- feci boyutlarda bölgesel bir savaşı tetikleyecek. Bu savaş, ve özellikle İran'ın Amerikan hedeflerine yönelik misilleme saldırıları iç muhalefeti susturmak ve geriye kalan özgürlüklerimizi de ilga etmek için kullanılacak. Savaş, 11 Eylül saldırılarından beri süregelen darbeyi daha da tahkim edecek. Cumhuriyetin ölümü anlamına gelecek.

Aklıselimin öne çıkmasını umalım. Ancak, Troçki'nin 'sürekli devrim' mefhumunu, hasım olarak tasnif edilen herkesin yıldırılıp imha edilmesi, daimi bir istikrarsızlık ve korkuya yol açarak yurttaşların anayasal haklarının ellerinden alınması gibi menfur emelleri sürekli savaş' politikasına çeviren Beyaz Saray'da aklıselim, nadir bulunan bir meta. İran'la savaş başarısızlığa mahkum. İsrail'in 2006'da Lübnan'a düzenlediği, Hizbullah'ı ortadan kaldırmakta sonuçsuz kalan ve Lübnanlıların ekseriyetini bu örgüt arkasında birleştiren hava saldırısından daha başarılı olmayacak. İsrail'in bombaları 4 milyon Lübnanlıyı etkisiz bırakamdı. 65 milyonluk nüfusu ve Fransa'nın üç katı büyüklüğünde toprağı olan bir ülkeyi vurduğumuzda ne olacak? Hava saldırısına başladığınızda, İsrail'in Lübnan'da yaşadığı gibi, kara birliklerini cepheye sürmeniz ya da yenilgiyi kabul etmek zorunda kalmanız an meselesi. Sığınak delici füzeleri atmaya başladığımızda, yüzleşmemiz gereken tercih şu olacak: Amerikan güçlerini uzun ve nafile bir savaş için İran'a göndermek ya da utanç içinde çekilip gitmek.

Ancak çok daha meşum olanı şu ki, İran'a bir saldırı Ortadoğu'yu ateşe verecek. İran petrolünün kaybı ve İran'ın Körfez'deki petrol tankerlerine muhtemel saldırıları, petrol fiyatlarını 200 dolar gibi seivyelere sıçratabilir. Bu durumun, yerel ve küresel ekonomi üzerinde yıkıcı sonuçları olacak ve kuvvetle muhtemel küresel bir durgunluğu tetkleyecektir. Ortadoğı dünyanın kanıtlanmış petrol rezevlerinin üçte ikisini ve gazın ise yarısını barındırıyor. Arzdaki bir kesinti derhal hissedilecektir.

Saldırı, Ortadoğu'daki Şiilerin çoğu tarafından bir din savaşı olarak yorumlanacaktır. Suudi Arabistan'da petrol zengini doğu bölgesinde kümelenmiş iki milyon Şii, Irak'taki Şii çoğunluk Bahreyn, Pakistan ve Türkiye'deki Şii toplulukları bize ve azaltmakta olan müttefiklerimize düşman kesilebilir. Amerikan toprakları dahil olmak üzere artan terörist eylemler, Körfez'deki petrol üretimine yönelik sabotajlar görebiliriz. Irak ABD askerleri için bir ölüm çukuruna dönüşebilir. Şu ana kadar direnişe katılmayan Şii İslam Devrimi Yüksek Konseyi'nin İran'la sıkı irtibatı var. Belki de ilk defa işgale karşı Sünnilerle birleşerek topyekün bir gerilla direnişi başlatabilir. İran, misilleme olarak, bazıları 1500 km menzili olan füzelerini, Bağdat'taki Yeşil Bölge de dahil ABD hedeflerine ateşleyecektir. İran ajanları ve onarın Iraklı müttefiklerinin kesin koordinatları bildirmeleri suretiyle ciddi kayıplar beklenmeli. İran füzeleri İsrail'i de vurabilr.

Dünya petrol arzının yüzde 20'sinin geçtiği Hürmüz Boğazı, tehlikelerle dolu hatta gemi trafiğine elverişsiz hale gelebilir. Çin menşeli füzeler, mayınlar ve sahip topları, patlayıcılarla dolu botlar ve intihar komandoları, ABD ve Suudi gemilerini, petrol ihraç merkezlerini hedef alacaktır. İran'ın yakın müttefiki olan Lübnan'ın güneyindeki Hizbullah güçleri, dayanışma içinde İsrail'in kuzeyine roket saldırıları düzenleyebilir. Zaten İran'ın füzelerine maruz kalan İsrail misilleme olarak Lübnan ve İran'a baskınlar düzenleyebilir. Büyük Şii nüfusuyla Pakistan çok daha istikrarsız hale gelebilir. Ülkedeki huzursuzluk, zaten sallantıda olan Pervez Müşerref'i yerinden edebilir. Bu suretle İran'dan evvel Pakistan, nükleer silah sahibi ilk İslami devlet haline gelebilir. İran'la, Demokratların da karşı çıkmadığı temiz küçük bir savaş bölgeyi cehenneme çevirecek bir potansiyel taşıyor.

George W. Bush, ABD'nin uluslararası hukuktan kaynaklanan mükellefiyetlerini ihlal etti ya da yoksaydı. Kyoto Protokolünü imzalamayı reddetti. Anti-Balistik Füze Antlaşması'ndan çekildi. Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni katletmeye çalıştı. Kimyasal ve biyolojik silahlar üzerindeki müzakerelerden kaçtı. Tutuklulara mumaleyle ilgili insan hakları yasalarına ve Cenevre Sözleşmesi'ne meydan okudu. En berbat olanı, daha kamuoyuna açıklanmadan bile geçerliliğini yitirdiğini şimdi bildiğimiz uyduruk kanıtlarla yasadışı bir savaş başlattı. Şimdi aynı şeyi İran'a karşı yapmaya çalışıyor.

Velhasıl bu Başkan, hukuk çevrelerinin 'saldırganlık suçu' olarak bildiği suç ile mücrimdir. Şayet biz vatandaşlar olarak bu suç nedeniyle onu sorumlu tutmazsak, etkin bir şekilde bu hükümete karşı çıkmazsak, dehşet sonuçları olacak yeni bir dünya düzeninin şekillenmesinde suç ortağı olacağız. Anlaşmaların, tüzüklerin ve yasaların olmadığı bir dünya, 'haydut' nükleer devletlerden büyük emperyal güçlere kadar herkesin, kendi iç hukukuna başvurarak diğerlerine karşı sorumluluklarını hükümsüz bıraktığı bir dünya olacaktır. Bu düzen, uluslararası işbirliğindeki yarım asırlık kazanımları geri alacak ve bizi Hobbes'un bahsettiği kabusa sürükleyecektir. Vatandaşlar olarak diplomasinin, işbirliği ve hukukun saygı gördüğü bir dünyayı müdafa etmek için fedakarlıkta bulunmalıyız.

Daimi savaş halinde olan bir ülkede demokrasi varolamaz. Mumlarımız birer birer sönüyor. Yakında karanlıkta kalabiliriz. Herhangi bir direniş, sembolik olsa da, hayati önemde. Hapse girmeden direnmenin yolları var. Ödemem gereken vergileri bir emanet hesaba yatıracağım. Savaşın meşruiyeti konusunda mahkemeye gideceğim. Belki yiğit bir yargıç, anayasanın gasbedildiği ve savaş sonrası Nuremberg mahkemesince tanımlanan 'saldırganlık suçunu' işlediğine hükmeder. Belki de etmez. Fakat şunu biliyorum: Tahran'da, Gazze'de Beyrut'ta, Kudüs ve Kahire'de dostlarım var. Büyük bir acı ve mahrumiyete katlanmak zorunda kalacaklar. Bu kıyım nihayet bulduğunda, en azından onlardan af dileyebilme hakkını elde etmek istiyorum.

Yenişafak

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Trump, DSÖ'den önce Gazze ve UCM'ye saldırdı
Abdurrahman Dilipak :Biyolojik bir savaşın içindeyiz
Abdurrahman Dilipak: Emekli olmanın dayanılmazlığı üzerine
Ali Bulaç yazdı: Davutoğlu'nun İslami camia ile toplantısı, Suriye'de Esad'ın devrilişi...
Abdurrahman Dilipak: Yeni salgınlar kapıda!