Türkiye; Suriye ile elli civarında anlaşma yapıp bölgesel ortaklık modeli oluştururken, aynı ortaklığı Irak'la denerken, yakın gelecekte Ürdün-Lübnan gibi ülkeler sırada beklerken, Lübnan-İran arasındaki bölgede yepyeni ve ümit verici gelişmeler olurken, Türkiye'nin jeopolitik gücü yüz yıl sonra ilk kez kendisini hissettirirken, Kızıldeniz'den Pakistan'a uzanan bölgede artık bize çok tanıdık gelen, endişe verici olaylara her gün bir yenisi ekleniyor. Bir yanda Türkiye ile bütünleşen uzlaşma, ortaklık, barış süreci diğer yanda bildiğimiz çatışma senaryoları ve kaos hesapları.. Bugün bu fay hattında söz konusu hesapların hırpalamadığı hiçbir ülke yok. Türkiye dahil"
İsrail-İran gerilimi açıkça saldırı tatbikatlarına kadar vardı. Barack Obama'nın etkili konuşmaları çatışmacı söylemlere yenilmek üzere. Batı kamuoyu, "İran tehlikesi"ne karşı, nükleere ulaşan yol kısaldıkça, acil ve iyi düşünülmemiş ittifaklarla hazırlanıyor. Irak'tan Afganistan/Pakistan'a gönderilen güvenlik şirketleri Pakistan'daki örtülü operasyonlarını, hava saldırılarını artırırken son günlerde kara operasyonları da başlattı. ABD ve müttefikleri, nükleer güce sahip tek Müslüman ülke olan Pakistan'ı istikrarsızlaştırma konusunda gerçek niyetlerini artık gizleyemez noktaya geldi.
Olayları tek tek sıralayacak değiliz. Ama Türkiye ile örtüşen barış arayışlarına karşı kaos isteyenler giderek sertleşiyor. Öteden beri tartışılan, ihtimal dahilinde görülen bölgesel kamplaşma, Müslüman dünyayı kendi iç çatışmaları içinde boğma, bütün direncini yok etme stratejisinde bugünlerde yeni adımlar atılıyor. Biz, ABD veya İsrail İran'a saldırır mı, İsrail tek başına saldırırsa ABD-İngiltere-Fransa nasıl destek verebilir gibi sorulara cevap ararken, İran-İsrail krizi hızla İran-Suudi Arabistan krizine dönüşüyor. Nüfuz alanı içindeki Şii azınlıkları etkin bir şekilde kullanan İran'a karşı Sünni Arap ülkeler arasında ortak bir cephe şekilleniyor. Bu duruma en son gelişme üzerinden bakalım:
Yemen'in Kuzeyi'nde, S. Arabistan sınırında yaşayan Şii, Zeydi azınlık ile Yemen yönetimi arasındaki çatışmalar bir anda Zeydiler'le Suudi yönetimi arasında savaşa dönüştü. Zeydileri İran'ın Yemen'deki ileri karakolu gören Suudi yönetimi, açıktan Yemen hükümetine destek verdi. Ardından Fas ve Ürdün de aynı savaşa katıldı, özel birlikleri bölgeye gönderdi. En son Mısır, Zeydi Husi'lere karşı savaşta Yemen'in ve S. Arabistan'ın yanında olacağını açıkladı. Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'in, S. Arabistan, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri ziyaret programı, İran'a ve bölgedeki ileri karakollarına karşı verilecek mücadele için bölgesel ittifakı güçlendirme arayışı olarak görülüyor.
Derin, çok derin bir çatışmanın ön hazırlıkları sanki bunlar. Hatırlayalım; Körfez İşbirliği Konseyi son toplantısında, Birleşik Arap Gücü oluşturma kararı aldı ve bu gücün ilk operasyonunun Yemen'deki savaşta S. Arabistan'a destek vermek olduğu açıklandı.
ABD İran için ne yapacak, İsrail Tahran'ı vurur mu sorularından çok daha önemli bir gerçek var. İran'ı bölge güçleriyle dizginlemek. Batı ülkeleri, bu yeni ittifakın üyelerine, nükleer güç olma dahil, her türlü desteği vermeye hazır.
İran-S. Arabistan eksenindeki kriz tırmanırken, yine Yemen merkezli yeni bir gelişme oldu. ABD, bölgeye özel birlikler gönderdi. Bununla da kalmadı, Zeydiler'in yaşadığı bölgeler dahil, bir çok yere ağır hava saldırıları düzenledi, hedef bölgeleri Cruise füzeleriyle vurdu.
Aynı günlerde El Kaide Yemen'den açıkça Batı'yı tehdit etmeye başladı. Hatta bir El Kaide komutanı, düzenlenen mitingde halka hitabetti. Batı için Yemen merkezli bir El Kaide tehdidi harekete geçmişti. Ne tesadüf değil mi? Sünni Arap ülkeler, batı desteğiyle Yemen'deki Şiiler'le savaşıyor, tam bu sırada El Kaide Batı'yı tehdit ediyor!
Oysa El Kaide'nin bu ülkede ordu içinde olduğunu bilmeyen yoktur. Aynı orduya ABD ve S. Arabistan destek veriyor, aynı orduyla Zeydiler'le savaşıyor. Karmaşık bir durum. Gerçekten çok karmaşık ve karanlık bağlantılar söz konusu. Bu bağlantıların tek hedefi var; Yemen'i yeni bir çatışma alanı, operasyon üssü olarak kullanma. Yemen üzerinden İran'a karşı bölgesel blok oluşturma. Yemen üzerinden Kızıldeniz ve Doğu Afrika gibi stratejik enerji koridorlarını kontrol etme. Tahran ise, etkinlik alanı içinde bulunan yerel güçlerle hem bölge ülkelerine hem de Batı'ya karşı hırçın bir savaş yürütüyor. İran'ın bu tutumunun bölgesel krizi tırmandıran iki etkenden biri olduğunu not etmek durumundayız.
Hesaplar yakın gelecekte derin bir yırtılmaya neden olacak gibi. Bu aşamada İsrail-İran savaşı değil, bölge içi savaşın çıkmayacağını kimse söyleyemez.
Türkiye'nin "Model Ortaklık" formülüyle inşa etmeye çalıştığı şeyin ne kadar önemli olduğunu, bu ürkütücü tablo ile düşününce daha iyi anlıyoruz. Neden bu sürece böylesine destek verdiğimizin bir başka sebebi de bu endişe.. Yemen'deki bu savaşa herkesin dikkatini çekiyorum.
Not: Yazılara bir hafta ara vereceğim. Tekrar buluşmak umuduyla