Bismillah.
İran ile 5+1 grubu arasında görüşmeler 15 aydan sonra 6 Aralık/ Pazartesi günü 3. Kez Cenevre'de yeniden başladı. Önceki görüşmelerde olduğu gibi bu son müzakerelerden de somut bir sonuç çıkması beklenmemektedir. Bu müzakerelerdeki gerçek taraflar, belirlenemeyen görüşme gündemi ve farklı hedefler, niyetler konusunda yapacağımız açıklamalarla bu tezimizin doğruluğunu ispatlamaya çalışacağız.
Gerçek Taraflar :
Her ne kadar İran ile görüşecek taraf BM Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesi ( ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa) ve Almanya olsa da bu konunun görünen yanıdır. İran'ın görüşme tarafı Uluslararası Siyonizmin temsilciliğinde ABD'dir. Çünkü bu ülkelerin hepsi İran'ın nükleer proğramının barışçıl içeriğinden ayrıntılarına kadar haberdardır ve en küçük şüpheleri bulunmamaktadır. Çin ve Rusya zaten her fırsatta İran'ın nükleer faaliyetlerinin barışçıl olduğunu dile getirmekte ve ama Batı ile olan menfaat ilişkilerinden dolayı bu toplantılara katılsalar bile her defasında kendi ulusal çıkarlarını dikkate almakta ve bu vesileyle her iki taraftan da yeni avantajlar koparmak peşindedirler. Daha bağımsızlığına kavuştuğu ispatlanmamış AB ülkeleri ise çoğu defa kendi ulusal çıkarlarına aykırı olsa da uluslararası siyonizmin yönlendirici dümen suyunda seyretmeye mecbur hissetmekteler kendilerini. İran'ın nükleer programını aralıksız ve kasıtlı olarak deşen ve başka hedefleri için bahane peşinde koşan sadece ABD ve Siyonist Rejimdir. İran'la bu iki ayrılmaz müttefik arasındaki sorunlar bu kolaylıkta çözülemiyeceğine göre bu görüşmelerden bir sonuç çıkması da beklenmemelidir.
Gündem Faklılığı:
Tarafların görüşmelerden bir gün öncesine kadar yaptıkları açıklamaların içeriğinden ortak bir gündemin hala belirlenmediği ortaya çıkıyor. İran tarafı nükleer proğramı hususunda her hangi bir belirsizlik olmadığını, konunun tamamen teknik ve UAEK'nun incelemesi altında bulunduğunu ısrarla ileri sürerek Cenevre'deki görüşmelerde bölgesel ve uluslararası sorunların çözümü konusunda nasıl işbirliği yapılabileceği üzerinde durulacağını açıkladı. İran'lı baş müzakereci Said Celili, Cenevre'ye hareket etmeden önce yaptığı basın toplantısında İran'ın haklarını görüşme konusu yapmayacaklarını vurguladı. Celili, İran'ın uranyum geliştirme hakkının kesin kabul gördüğü varsayımıyla görüşmelere başlanacağını ve bu hakkın kesinlikle görüşme konusu edilemiyeceğinin tekrar tekrar vurguladı.
Dünyanın askeri ve ekonomik olarak önde gelen altı gücünden oluşan 5+1 Grubu ülkeleri başkentleri ve onların sözcüsü durumundaki AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton tarafından yapılan açıklamalarda ise görüşmelerin İran'ın nükleer proğramı ve uranyum zenginleştirme süreciyle ilgili olduğu belirtilmektedir.
Bu açıklamalar her iki tarafın da görüşmeler öncesi kamuoyu karşısında güçlü konum kazanmak amaçlı diplomatik manevralar olarak değerlendirilse de, her iki tarafın da öncekilerde olduğu gibi bu gündemi belirlenmemiş son karşılaşmada da sonuç almaktan ziyade halk diplomasisine oynadığı apaçık ortadadır. Gündemin taraflarca ortaklaşa belirlenmediği bir müzakerenin karşılıklı atışmalarla geçeceğine kesin gözüyle bakılabilir. ABD tarafının da biraz sonra değineceğimiz hedefleri doğrultusunda zaten herhangi bir sonuç alma beklentisi yoktur. İran'ın resmi olmayan görüşünü yansıtan çevreler de bu durumu dikkate alarak görüşmeler daha başlamadan fatihasının okunmasına dair görüşler ileri sürdüler.
Hedef ve Niyet Faklılığı :
İran'ın bu gibi görüşmelere katılmayı kabul etmedeki niyeti ve hedefi uluslararası kanun ve kurallar çerçevesinde kazanmış olduğu haklarını korumak, nükleer proğramına yönelik haksız saldırı ve girişimleri etkisiz hale getirmek ve özetle halk diplomasisini kullanarak kendine yönelik baskılardan en azından dünya halkları nezdinde kurtulmak ve görüşmekten, diyalogdan çekinmediğini ortaya koymaktır.
Görüşmelerin asıl tarafı ABD'nin niyet ve hedeflerini ise aşağıdaki başlıklar altında özetlemek mümkündür:
· İran'a yönelik baskıların ne kadar etkili olduğunu ölçmek
· Görüşmeleri sürdürmek suretiyle dünyanın öteki müstekbir güçlerini yanına almak ve öteki planlarıyla birlikte görüşmeleri de İran'a karşı bir baskı aracı olarak kullanmak
· Uranyum değişimi için bir formül bularak kaybettiği itibarını yeniden kazanmak
· Bölgesel sorunlarını çözmede İran'dan nasıl yararlanacağının yollarını aramak
5+1 Grubunun değil, ABD'nin yukarıda başlıklar halinde açtığımız hedefleri ve İran'ın karşı tavırlarına gelince;
· Müstekbir güçlerin görüşmelere 15 aydan sonra yeniden başlamak istemeleri, hiç kuşkusuz askeri saldırı tehdidi, geniş çaplı ekonomik-bilimsel yaptırımlar, geçen yılki cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasındaki fitne hareketinin çok yönlü desteklenmesi de dahil İran içinde iç karışıklıklar çıkarmak, bilim adamlarına yönelik suikastler de dahil etnik-mezhebi karışıklıklar çıkarmak için terörist grupları desteklemeye yönelik teşebbüslerinin yenilgiye uğraması sebebiyledir. Şimdi ise bunca baskılar karşısında İran'ın ne kadar esneklik gösterebileceğini ölçmek, İran'ın ilan edilmiş kırmızı çizgileri konusunda ne kadar ciddi olduğunu yeniden değerlendirmek istiyorlar. Buna karşılık İran ise ABD'nin niyetini okuduğu için kendisine yönelik baskılar artırıldıkça kırmızı çizgilerinde daha sert davranacağını dile getirecektir.
· Başını ABD'nin çektiği batılı müstekbir güçler öteki planlarına yardımcı olur düşüncesiyle görüşmeleri mümkün olduğunca uzatmayı ve böylece İran'ı bezdirerek nükleer proğramını gündem konusu olarak masaya yatırmaya razı etmeyi planlıyorlar. Çünkü onlar müzakerelere öteki planlarından bağımsız bir girişim olarak bakmadıkları için uzatmakta da bir besi görmemektedirler. İran ise görüşmelere katılmak için dört şart ileri sürmüş bulunuyor:
1. İran uranyum zenginleştirme konusunu NPT'ye (Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Sözleşmesi) katılmadan önce yapmış ve bu sözleşmeye katılmakla bu hakk kendisine tanınmıştır. Bunu yeniden masaya yatırmakla kazanılmış hakkından vazgeçmek gibi bir niyeti yoktur.
2. Müzakere sürdürülecekse baskılara son verilmelidir. Eğer baskılar aynen devam edecekse görüşmenin bir anlamı kalmamaktadır.
3. ABD müzakerelerde bir sonuca varılması hususunda ciddi olduğunu ispatlamalıdır. Müzakereye öteki baskıların tamamlayıcısı olarak bakılmasına İran izin vermeyecektir.
4. Görüşmeler her iki tarafın çıkarları dikkate alındığı ve düşmanlık yerine karşılıklı işbirliği amaçlandığı takdirde anlam kazanır. Karşı taraf düşmanlığından vazgeçmediği takdirde müzakereleri sürdürmenin de bir anlamı yoktur.
· Müstekbir güçlerin bu görüşmelerdeki hedeflerinden biri de uranyum değiş-tokuşu sürecinde kaybettikleri itibarı yeniden kazanmaktır. Mayıs ayında Türkiye ve Brezilya'nın arabuluculuğu ile Tahran'da yapılan görüşmeler sonunda yayınlanan Tahran deklarasyonu ile İran'ın %3.5 oranında zenginleştirilmiş 1200 Kg uranyumu vermesi karşılığında İran'a %20 civarında zenginleştirilmiş uranyum verilmesi kararlaştırılmıştı. Türkiye'nin garantörlüğünde yapılacağı kararlaştırılan uranyum değişimi ABD ve müttefiklerince reddedilmiş ve böylece gerçek niyetleri ortaya çıkmıştı. Çünkü onlar İran'ın elindeki düşük düzeyde zenginleştirilmiş uranyumu alarak çeşitli bahanelerle geri vermemeyi planlamaktaydılar. Bu süreçte dünya kamuoyu karşısında beklemedikleri bir itibar kaybına uğrayan ABD ve müttefikleri şimdi bir yolunu bulup bunu kendileri yapmak isterken İran'dan uranyum zenginleştirmeyi askıya alma şartını ileri sürmek istemekteler. İran ise bu şartın çok gerilerde kaldığını ileri sürerek uranyum değişimi konusunda Tahran Deklarasyonu'nun esas alınmasından vazgeçmeyeceğini vurgulamaktadır.
· ABD bu görüşmelerde ayrıca Ortadoğu bölgesinde saplandığı bataklıktan kurtulmak için İran'dan nasıl yararlanabileceği hesaplarını yapmaktadır. Çünkü işgal altında bulundurduğu Irak'ta öne çıkan hükümet krizinde yedi ay boyunca öne sürdüğü senaryoların hiç birinde başarılı olamamış ve sonunda İran'ın müttefiklerini iktidardan uzaklaştırmaya gücünün yetmediğini tecrübe etmiştir. Filistin, Lübnan, Afganistan sorunlarının da İran'sız çözülemiyeceğini açıkça ilan etmeseler de pratikte görmekteler. Batılı müstekbirler İran'a nükleer proğramı konusunda baskı yaparak kendi bölgesel sorunlarını çözmek istemekteler. İran ise ABD ve müttefiklerinin bölgeden ayrılmalarına yardımcı olacağını bildirirken bölgede sahip olduğu derin nüfuzunu gizlememekle birlikte sorunların bir birinden bağımsız olarak değil de birlikte ele alınması ve çözüme kavuşturulması şartını ileri sürmektedir.
Sonuç olarak İran, ABD ve müttefiklerinin bölgesel ve uluslararası düzeydeki sorunlarının farkında ve niyetlerini okumuş olarak oyuna ve oyalanmaya gelmeyeceğini baştan deklare ederek 5+1 grubunu ciddi olmaya çağırmıştır. Görüşmelerin yapılacağı Pazartesi gününden bir gün önce uranyum zenginleştirmek için hazır hale getirilmiş zengin hammadde stoklarını medya aracılığıyla dünyaya göstererek bir nevi bu dalda kendine yeterli düzeye geldiğini ve kimseye ihtiyacı olmadığını söylemek istiyordu. Ve işte bütün bu açıklamalar ışığında Cenevre'de sürdürülen 3. Dönem görüşmelerde bir sonuca varılamayacağını ve tarafların sadece bir birlerinin ciddiyet ve gücünü tartmaktan öteye gidemeyeceklerini söyleyebiliriz.
Y.Ziya T.Yılmaz
Rast Haber