Hemen belirteyim; İran devletini veya halkını sevmeyebilirsiniz hatta düşman da olabilirsiniz, ancak bu durum, İran üzerinden İSLAM'a yapılan bir algı ve manipülasyonla bölge devletlere bir operasyon içerisinde olduğumuz gerçeğini görmemize engel olmasın. Ve bu kaosun önüne geçilemediğinde kaybeden de sadece İran olmayacak. Türkiye de başka benzer senaryolarla aynı oyunun içine çekilecek.
Günlerdir protestolara sebep olarak gösterilen "Başörtüsü zorunluluğu" ve "polis şiddeti" meselesini de açalım ama önce BAŞÖRTÜSÜ İran'da neyi nasıl temsil ediyor kısaca bir değinelim.
İran Halkının Şah rejimine karşı başlattıkları 1979'da halkın zaferiyle sonuçlanan devrimde kadınlar ve tabi ki BAŞÖRTÜSÜ en ön saftaydı. O kadar ki başı açık kadınlar bile Şah Rejimine karşı olduklarını göstermek için ellerinde başörtüleriyle devrime destek vermişlerdi. Öyle ki Başörtüsü; Batıcı diktatoryal rejime karşı olmanın, özgürlüğün sembolü olmuştu.
1979'da Şahlık rejimin yıkılıp Halk devriminin zaferi akabinde, egemen devletlerin ambargosuna ve düşmanlığına maruz kalan İran'da tüm kadınlar için "Başörtüsü takma zorunluluğu" gibi bazı Dinî kuralların mecburi hale getirilmesi ve uygulamasında gösterilen "polis şiddeti" sadece Amerikan destekli Karşıt devrimcilerin değil, devrim taraftarlarının da tepkisini çekmişti.
Ancak, devrimin başlarında, adına "Ahlak polisi" denilen kadın polislerce katı bir şekilde yapılan bu uygulamalardan sonradan vazgeçildi. Mevcut uygulama: Uygunsuz giyindiği tespit edilen kadınlara "İrşad Merkezi"ne gitmeleri yönünde yazılı bir uyarı verilmesi yönünde. İrşad merkezlerinde ki bu seminerlere de kendileri gidip belgelerini imzalıyorlar. Tutuklanma veya başkaca bir ceza yok.
Ayrıca, kadınların öyle "bir tutam saçı göründü" diye uyarı alacak durumları yok, çünkü neredeyse saçlarının hepsi açık ve görünüyor. Sanılanın aksine, İran'da kadınlar çok rahat ve özgürler. Gayet modern kıyafetlerle diledikleri gibi gezip çalışabiliyorlar. Sadece başlarında var mı yok mu belli olmayan küçücük bir başörtüleri var.
Gelelim Mahsa Amini vakasına...
“Bir tutam saçı göründüğü için, tutuklanıp işkence gördüğü ve akabinde de öldüğü/ öldürüldüğü!” iddiası, gerek ülkesi İran'a gerekse bizimki dahil dünya gündemine bomba gibi düşürülen 22 yaşındaki İranlı bir Kürt kızı Mahsa Amini.
“Kıyafet yönetmeliğine uymadığı" için uyarı almış ve o durumda olanlar için tahsis edilmiş eğitim merkezine yönlendirilmiş. Tutuklama yok, hâliyle işkence de yok. Vefat ettiği video da kendisinin yürüyerek o merkeze geldiği kayıtlı. Videoda, kalp krizi geçirmeden önce görevlilerle gayet rahat konuştuğu, fiziksel temasın olmadığı da görülüyor. Bayılınca hemen hastaneye kaldırılıyor, müdahaleler sonuç vermiyor kalp krizinden vefat ediyor. Sağlık geçmişinde ise diyabet ve epilepsi hastası olduğu, beyin ameliyatı geçirmiş olduğu kayıtları var.
Ayrıca, darp edildiğinin ispatı gibi gösterilen videolar da geçmiş yıllarda başörtüsü karşıtlarının yaptıkları eylemlerden. Polise mukavemet gösterdikleri için tutuklanan başka eylemci kadınların video kayıtları. (Polis şiddetini asla tasvip etmiyoruz ama konuyla alakası açısından bilinmeli.)
Durum böyleyken yani kendiliğinden kalp kriziyle olan bir ölüm, çarptırılarak yalan yanlış tezviratlerle aynı anda tüm dünyaya servis edildi. Bu servisler yaydıkları haber ve videolarla, “despotik dini bir rejimin” polislerinin “Din adına" işkenceyle öldürdüğü haberine bir de “Kürt" kimliği ekleyerek İran'da hesapladıkları kaosun şiddetini de arttırmış oldular. Böylece iki elden saldırı malzemesi de çıkmış oldu: “Başörtüsü dayatması ve Kürtlere zulüm!”
Medya’da harmanlanarak sokaklara dökülen Başörtüsüne reddiyeler, saç kesmeler, başörtüsü yakma videolarıyla hedef polis şiddetinden İSLAM'a açılan bir savaşa döndürüldü. İran sokakları savaş meydanına gibi. Mahsa Amini'nin ölümünü ve özgürlükleri bahane edenler, her yeri yakıp yıkıyorlar. Gördükleri başörtülüleri darp edip, başörtülerini yakıyor. Amerika’nın ve Batılı emperyallerin daha evvel Afganistan’a, Irak'a götürdüğü demokrasiyi(!) kendilerine getirmesini istiyorlar!
2010 yılında coğrafyamızda fitili ateşlenen adına ARAP BAHARI denilen ama bir ARAP KÂBUSUNA dönen olaylar da aynen böyle provokasyonlarla başlatılmıştı. O gün bugündür bölgemizde istikrar yok. Çünkü topraklarımıza yerleşen Batılı egemenler ve adamları her türlü düzeni çeviriyor. Aynı şekilde içine çekildiğimiz 2013 yılında Gezi olaylarını da unutmamak lazım. Bugün İran'da olanlar, İran'ın içine çekildiği bu tuzak bölgemizde oynananların devamıdır.
Mezhebi yaklaşımlarla, özellikle de Suriye meselesi dolayısıyla son yıllarda oluşturulan düşmanlık sebebiyle İran’ın yakılıp yıkılmasından memnun olacak epeyce kesim varsa da bilinmesi gerekir ki; İran'ın parçalanması yahut orada bir savaşın/karışıklığın olmasının en fazla zararı Türkiye'ye olacaktır.
Türkiye’de dahil yeni dünya düzeni için ayak bağı olacak tüm devletlerin tasfiye süreci başlatılmıştır. En iyi tasfiye aracı da devletlerin kendi halkını infiale getirerek çıkarılan kaostur. İran'da yaşanan gerilimin gerçek sebebi de budur.
Gezi olaylarının unutulmaz meşhur repliğiyle:
Mesele ne Mahsa Amini ne Kürt halkının hakları ne de özgürlükler anlamadınız mı hâlâ?(Zeynep Aslan/Her Taraf)