Son günlerde “ışıklar içinde yatsın” diye bir şey duyuyorum.
Bizde de “Nur içinde yatsın” diye bir söz var. Bizde Nur, Nuri, Nuran diye isimler var. Mesela, “Nurani bir adam” derseniz bundan sahne ışıkları altındaki “star” akla gelmez. Hz. İsa ya da Meryem Ana’nın arkasında bir “hale” vardır. O bir ışık değil. O hale ya da nur o kişiyi aydınlatmaz sadece, o kişinin bulunduğu yerde tecelli eder ve o insan birlikte çevresini aydınlatır.
Mesela, ışıkla dünyayı aydınlatır, gerçeği görürsünüz, nur yalıtılmış bir farklı ışık, onun için içyüzünü, arka yüzünü de görür, işin hakikatine vakıf olursunuz. Mesela, ölüler için ışık dilemek, Müslüman aklında cehennem azabını akla getirir.
Hadid suresi 13. ayette “o gün münafık erkekler ve münafık kadınlar bize de bakın da nurunuzdan faydalanalım derler...” denir. Onlar Cehennemin yakıcı azabından bir nebze rahatlamak için Müslümanları görüp onların nurundan faydalanmak isteyecekleri haber veriliyor.
Batıda “Aydın” vardır. O aydınlanma felsefesinin çocuğudur. Eğitim aydın yetiştirir. Rasyonalist, Determinist ve Pragmatik tipler. Onun için görmediği şeye ve mucizeye inanmak istemez. Menfaatçidir. Aydın gözleme önem verir, elindeki ışıkla nesneleri görerek onu anlamaya çalışır. Nur ile insan kendi nefsini, yaratılış gaye ve hikmetini anlamaya çalışır. Işıkla gerçeği, nurla hakikate yaklaşır. Işıkla çıkarlarını, nurla sorumluluklarını idrak eder. En büyük menfaat, ahiret menfaati olduğu için “Gerçeğin basamakları”nı (malını, canını, sevdiklerini, önüne çıkan fırsatları hakikat yolunda harcayarak) çıkarak “Hakikat yolu”nda “Rıza”ya ve onun sonucu olarak “Cennet”e ulaşmaya çalışır.
Birine “Nur içinde yatsın” denmez, “Kabri pür-nur” olsun denir. Çünkü bedeni topraktır artık. Ruhu ise cennetten kabrine yansır. O sebeble de “kabri pür nur” olur. Ceset aydınlanmaz, aydınlatmaz, ruhunun cennetten yansıttığı nur onun kalbine yansır bir bakıma
Müslüman maarif yoluyla irfana ulaşır. Eğitimle, örgütlenen bilgiye ulaşırsınız, hakikatin bilgisine değil. “Eğitim”le rekabet eder çatışırsınız, “irfan”la “tearüf” eder “bilişir”siniz.
Tahrim suresi 8. Ayette hakikat yolunda yürüyenlere o gün o nurun “önlerinden ve sağlarından koşarak cennete yol göstereceği” haber verilir. O bizi yolumuzu gösterecek, hak ve batılı anlamamızı kolaylaştıran bir rehberdir. Oysa ışık doğru ve yanlışı anlamamız için bir rehber olacaktır. Gerçeğin yönünü gösterecektir ama o da tek başına emin bir yol değildir. Ama dünyadaki tasarruflarımız için bu gerçekliğe ulaşmamız gerekir. Din ile hayat arasındaki vahyin aydınlığında akılla çözmemiz gerekiyor. Onun için aklımız kadar iman edecek ve aklımız kadar iş yapacağız. Çünkü gerçek, belli bir zamanda, belli bir mekanda belli bir bireyin idrakinde belli bir olay ya da nesne hakkındaki bilgiyi ifade eder. Onun ... - ve yine Hadid suresi 13. ayette o gün münafık erkekler ve münafık kadınlar bize de bakın da nurunuzdan faydalanalım derler...
kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadislerde “insanların önünü-arkasını, geçmişini-geleceğini, içini-dışını aydınlatıp hakikati görmelerini, hak ile bâtılı, hayır ile şerri ayırt etmelerini sağlayan mânevî ve ilâhî ışık” mânasında kullanılmıştır. Nur’un karşıtı “zulmet”tir. Karanlık diye bir şey yok aslında. Sonuçta karanlık aydınlığın yokluğudur. Bakara 2/257; Mâide 5/16’da şöyle bir ayet var: “Müminlerin velîsi olan Allah, onları karanlıklardan nura çıkarır.” İbrâhîm, 14/1’de “İnsanları Rablerinin izniyle karanlıklardan aydınlığa, aziz ve övgüye lâyık olan Allah’ın yoluna çıkarman için bu kitabı indirdik” denir. Allah “hidayet eden” ve “yol gösteren”dir. Bu anlamda O’nun isimlerinden biri de “Nur”dur. Nûr, 24/35 “Allah semaların ve arzın nurudur” buyurulur. İsra gecesi Resulullah’ın “O’nu bir nur olarak gördüm”, diğer bir rivayete göre ise, “O bir nurdur, nasıl görebilirim” demiştir. (Müsned) Onu görmekten çok Onunla görmek.
Nur tasavvufi anlamda “zâhir olup başka zuhurların kaynağı olan şey”e denir. Bir başka yoruma göre ise “Varlıkla yokluk karşılaştırılınca varlık nura garkolur, yokluk zulmete. Bu anlamda karanlık aydınlığın yokluğudur. Yokluk karanlığından varlık aydınlığına geçişteki sır Allah’ın nuru ile aydınlanır.. eşyaya yansıyan ışık onun varlığını, Nur hakikatini bize gösterir. Allah’ın nuru kainatı kuşatır. O kesret içindeki ehad’dır. Bâtın olması ehadiyetinin gereğidir, zâhir olması Nur’unun kesretteki yansımasıdır..
“Allah’a, resulüne ve indirdiğimiz nura iman ediniz.”(Tegābün 64/8; Nisâ 4/174) meâlindeki âyetlerde nurdan maksat Kur’an’dır. Kur’an’ın isimlerinden biri de “Nur”dur.
Kur’an’dan önce indirilen suhuflar, Tevrat, Zebur ve İncil gibi kutsal kitaplar da Allah’ın kelâmı olmaları bakımından birer nur ve hidayet meşalesidir. (Mâide 5/44, 46; En‘âm 6/91; Süyûtî, I, 5)
“Muhakkak ki Allah’tan size bir nur, bir de apaçık kitap gelmiştir” (Mâide, 5/15) âyetindeki nur ise Hz. Peygamber (AS)’dır. “Allah’ın gönlünü İslâm’a açtığı kişi Rabbinden bir nur üzere değil midir?” (Zümer, 39/22) meâlindeki âyet, takvâ sahibi müminlerin ilâhî nurdan nasip aldığını gösterir.
Resulullah’ın, “Allah’ım! Kalbime, gözüme, kulağıma, sağıma, soluma, üstüme, altıma, önüme, arkama nur ver ve nurumu arttır” diye dua ettiği rivayet edilir. Hadislerde namazın nur olduğu da ifade edilir, Abdest’in nur üstüne nur olduğu ifade edilir. “İman ve hikmet nuru”ndan bahsedilir. Gazâlî tek ve hakiki nurun Allah olduğunu, O’nun dışındaki nurlara ancak mecaz yoluyla nur denilebileceğini ifade etmiş ve nuru “zuhur” olarak tanımlamıştır. Ona göre kalpteki gözün nuru baştaki gözün nurundan daha önemlidir; bu sebeple bu gözün görmesini sağlayan nur gerçek nurdur. Bilgiler insanlara Hz. Peygamber’in kutsal ruhu vasıtasıyla ulaştığından ona “sirâc-ı münîr” denilmiştir. (Ahzâb, 33/ 46). En karanlık şey yokluktur, varlık ise nurdur. Allah nurların nurudur. Bir şey bu nurdan pay aldığı nisbette mükemmel bir varlık olur. Gazâlî’nin “itaat edilen varlık” (mutâ) dediği şey Muhammedî nurdur. Güneşe göre ışıkların durumu ne ise mutâ göre varlıkların durumu da odur.
Selâm ve dua ile.