BM Genel Kurulu tarafından 1987 yılında kabul edilen İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme, 26 Haziran 1997 tarihinde yürürlüğe girdi. Sözleşmenin yürürlük tarihi olan 26 Haziran, BM Genel Kurulunun 1997 yılında aldığı bir kararla, "İşkence Görenlerle Dayanışma Günü" olarak ilan edildi.
İnsanlık tarihi boyunca inişli çıkışlı bir yol izleyen "işkence ile mücadele"de; İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme'nin kabulü ve yürürlüğü, mevzuat anlamında iyi bir aşama olarak kabul edilmekle birlikte işkence, dünyada pek çok ülkede sıklıkla yıldırma ve cezalandırma aracı olarak uygulanmaya devam etmektedir.
Özellikle 11 Eylül 2001 sonrasında tüm dünyada "terörle mücadele" gerekçesiyle işkence meşrulaştırılmaya ve yaygınlaştırılmaya başlanmış ve işkencecileri koruyan politikalar kabul görür hale gelmiştir. Dünyada işkence artan bir seyir izlemektedir.
Türkiye'de ise işkence, iyileştirici kimi kısmi düzelmelere rağmen 90lı yıllara göre doz ve mahiyet değiştirerek devam etmektedir. 2000'li yıllardan sonra görece azalarak devam eden işkence ve kötü muamele uygulamaları, özellikle 2005 yılında yeni TCK'nın yürürlüğe girmesi, 2006 yılında Terörle Mücade Kanununda yapılan değişiklikler ve nihayetinde 2007 yılında ise Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu'nda yapılan değişiklikler neticesi kamu görevlilerine verilen aşırı yetkiler nedeni ile artışa geçmiştir.
Günümüzün işkence uygulamalarının geçmişe göre en önemli farkı resmi olmayan yerlerde ve güvenlik güçlerinin araçlarında yapılması ve ispatının güç olmasıdır. Bu da beraberinde, işkencenin ortaya çıkarılmasının güçleşmesi ve akabinde sorumlularının cezalandırılamaması sonucunu doğurmaktadır. Zira işkence failleri ve sorumluları, hukuki ve fiili açıdan cezaya karşı korundukları oranda, yeniden işkence yapma cesareti bulmakta, toplum üzerindeki işkence tehdidi sürekli kılınmakta ve bu cezasızlık hali bir nevi işkenceyi mümkün kılmanın aracı olarak kullanılmaktadır.
İşkencenin soruşturulması ve sorumluların yargılanmasında en önemli delil olarak kabul edilen tıbbi raporlandırmalar, eksik ve yetersiz veya yanlış olabilmekte, beraberinde de yargılama sırasında işkence iddiası veya bulgusu ile karşılaşan mahkemeler, olaya genellikle ilgisiz kalarak, gerekli yasal yollara müracaat etmemektedirler. İşkence yaptığı ve aşırı güç kullandığı gerekçesiyle güvenlik görevlileri hakkında çok az sayıda dava açılmakta, açılan davalar ise zaman aşımı, sicil affı gibi gerekçeler ile cezasızlıkla sonuçlanmaktadır. Hatta, işkence iddiası sonrasında mağdurların neredeyse tamamı polise mukavemet suçlaması ile karşı karşıya bırakılmaktadır. Böylece mağdurların, maruz kaldıkları işkence ve kötü muamelelere sessiz kalması ve hak aramasının önüne geçilmesi sağlanmaktadır.
Her cinsten, her yaştan ve her meslekten insan, bazen basit ve bazen de ciddi gerekçeler ile bir suçlamaya maruz bırakılarak her an işkence görme tehdidi altındadır.
İşkence ile mücadele edebilmek için başta zihniyet olmak üzere mevcut hukuk sisteminde değişim sağlayacak yasal, yargısal ve idari tüm tedbirlerin etkin biçimde alınması elzemdir.
Son yıllarda, ülkemizde işkenceye karşı, ciddi ve nitelikli bir mücadele yürütülmektedir. Bu mücadelede, farklı çok sayıda toplumsal kesimin, kişi ve kurumun yadsınamaz desteğinin ve çabasının olduğu aşikardır. Asıl çaba, tüm görmezden gelme ve örtbas etme çabalarına rağmen oğlu Cemil Karabayır'ın akıbetini 31 yıl ısrarlı bir biçimde sorgulayan ve araştıran Berfo Nine gibi başına geleni kabul etmeyenlere aittir. Cemil Karabayır'ın akıbetini araştırmak için oluşturulan TBMM Alt Komisyonu hazırladığı raporda, Cemil Kırbayır'ın 12 Eylül'de Kars Eğitim Enstitüsü'nde gözaltındayken işkence edilerek öldürüldüğünü ve cesedinin işkenceciler tarafından bilinmeyen bir şekilde yok edildiğini açıklamıştır. 31 yıldır boyunca "firar etti", "Biz almadık, bizde yok",diyen devlet, ilk kez gözaltında işkence ve kaybetme suçunu kabullendi. İşkence ve gözaltında kaybedilenleri arama, faillerinden hesap sorma mücadelesinde bu durum önemli bir eşik olarak kabul edilmektedir. Bu aşamadan sonra Devlete düşen, işkencenin hesabının sorulması ve sorumluların cezalandırılmasının teminidir.
2011 Türkiyesi'nde Berfo Nine ve mücadelesi takdirle karşılanmaktadır. İşkencenin engellenmesi için gerekli her türlü çalışmanın yapılmasının önemi kadar işkence görenlerin yüksek sesle haklarını aramasının önündeki engellerin kaldırılması da önem taşımaktadır.
"İşkencesiz bir dünya mümkün" diyor ilgili tüm kurumlardan bunun temini için gerekli her türlü çalışmanın yapılması ve çabanın gösterilmesini beklediğimizi ve işkencesiz bir dünya olana kadar tüm aşamaların takipçisi olduğumuzu bildiriyoruz.
Ahmet Faruk ÜNSAL
MAZLUMDER Genel Başkanı