İşkenceye Amerikalılar Da Göz Yumdu

Suçlu Sadece Bush Değil,Yaptıklarını Görmezden Gelerek Onu Seçen Amerikan Halkını Da Unutmamalı...

Ebu Garib skandalı sonrası Bush yönetiminin inkâr taktiği işe yaradı; zira geçen hafta ortaya çıkan belgeler yönetimin tam da o günlerde bir işkence politikası yaratmakta olduğunu kanıtladı. Fakat sadece yönetimin değil, rezaletin sürmesine göz yuman Amerikan kamuoyunun da hatası

 

Karen Greenberg

Biz istesek de istemesek de işkence ABD'deki manşetlerden kolay kolay düşmeyecek. Ebu Garib'te yaşananların ortaya dökülmesiyle birlikte Pandora'nın kutusu açıldı ve aradan üç buçuk yıl geçmesine karşın, bugün bile resmi belgelerden her biri bir öncekinden beter olan yeni bilgiler taşıyor. Perşembe günü New York Times'da yayımlanan bir yazı, Bush yönetiminin adalet bakanlığından çıkma iki gizli görüş belgesini su yüzüne çıkardı; bunlar, birçoklarının Bush yönetiminin kötü muameleye ve zora dayalı gizli bir sorgulama sistemini nasıl yasallaştırdığına dair daha da fazlası (ve barizi) olduğunu kolayca tahmin edebileceği belgelerin sadece son ikisi. Birinci belge 'ağırlaştırılmış' sorgulama tekniklerine izin veriyor. İkincisiyse bu tekniklerin kullanılmasının CIA'in sorgulama standartlarının ihlali anlamına gelmediğini ilan ediyor.
New York Times muhabirlerinin bildirdiği üzere: "ABD tarihi boyunca
bu tür taktiklere izin vermiş değil."

Çürük elma iddiası yalanmış...
Fakat gün ışığına çıkan taktiklerin, bu görüşlerin altında imzası olan Steven Bradbury'nin aynı belgeleri yayımlayan hukuki danışma dairesinin hâlâ başında bulunmasının, perşembe günü yayımlanan haberde gayet manidar bir biçimde ayrıntısı verilen kurumlararası politikanın ve bürokratik iç çatışmalarla şahsi uzlaşmalardan menkul labirentin ötesinde, bu yeni keşfin afallatıcı bir yanı var. Bu, belgelerin üzerinde yer alan tarih: 2005.
Tekniklerin ağırlaştırılmasına yönelik bilgi notu şubatta arzı endam etti; ikinci not bu yılın sonlarına doğru. Yani söz konusu görüş belgeleri Ebu Garib skandalının sonrasına ait. Aynı zamanda üst düzey yetkililerin işkence iddialarının temelsiz olduğunu ve ABD'nin 'işkence yapmadığını' tekrar tekrar beyan etmesinin de sonrasına ait. Bu belgelerin karşı çıkılması zor hale getirdiği şey, şu üzüntü verici gerçek: Yönetim, bir işkence politikası yarattığı konusunda Amerikan halkını kasten yanılttı ve kandırdı.
Ebu Garib fotoğraflarının 2004 ilkbaharında ortaya çıkmasının ardından Bush yönetimi kendisini şu ısrarlı gerekçeyle savundu: Yüzlerce fotoğrafın varlığına karşın, söz konusu işleri yapanlar münferit aktörler, 'çürük elmalar', 'sadece öfkesini kontrol edememiş düşük rütbeli, genç erkek ve kadın askerlerdi'. İnsan hakları grupları ve diğerleri çürük elmalar teorisine karşı çıktığındaysa, gerçekleri abartan liberaller olarak kenara itildiler. Ve serbest bırakılan mahkûmların anlattıkları art arda geldikçe, yönetim bu kez şu izlenimi yaratmayı başardı: Bir tutuklu söyledi diye, muteber olması gerekmez. 2004'ün ilkbahar, yaz ve güzünde yeni belgeler ortaya çıktığında bile Bush yönetimi kanıtlara rağmen bunun işkence olmadığını savunmaya devam etti. Üst üste yığılan olgular, rakamlar ve belgeler aksini gösterirken, ABD yönetimi yetkilileri aynı mesajda ısrar etti ve kendi hikâyesine sıkı sıkı sarıldı.
Duvarı taşlama taktiği işe yaradı. 2004'te seçim vakti gelip çattığında (adalet bakanlığının 1 Ağustos 2002 tarihli meşum işkence talimatının ortaya çıkmasına rağmen, savunma bakanı Rumsfeld'in imzaladığı ve yasak olan tekniklere yetki tanıyan Aralık 2002 tarihli bilgi notunun açığa vurulmasına rağmen, Guantanamo ve Ebu Garib'teki işkencelere dair haberlerin ayyuka çıkmasına rağmen) ikinci dönem için başkanlığı kazanan yine Bush oldu.
O yılın sonuna doğru yönetimin sorgulama politikasını değiştireceği yönündeki umut, adalet bakanlığının yayımladığı 30 Aralık tarihli belgeyle güç kazandı. Levin'in bilgi notu, 1 Ağustos tarihli işkence notunu sert ve kapsamlı bir biçimde reddediyordu. Fakat kamuoyuna açıklanan bu belge bir kandırmacadan ibaretti. Aynı günlerde aynı adalet bakanlığının, geçen perşembe ortaya çıkan belgelere yol açan görüşmeleri yürüttüğü neredeyse kesin. Ancak 20 Ocak 2005'te Başkan Bush, ikinci başkanlık yemini töreninde, ironinin daniskası sayılabilecek şu sözleri sarf ediyordu: "Bugün anayasamızın sarsılmaz erdemini kutluyoruz."
Çıkarılacak ders şu: İşkence meselesinde hile ve inkâr işe yarıyor. Amerikalılar, adeta bir eşin aldattığının anlaşılması veya bir müttefikin düşmanla gizli anlaşma yaptığının öğrenilmesi kadar vahim bir biçimde ihanete uğradı.

Yardakçılığı bırakmalıyız
Fakat bu gerçekte kimin hatası? Kongre'den ve Amerikan halkından dişe dokunur bir itiraz gelmemesi göz önüne alındığında, ikiyüzlülüğünün başarısından dolayı sadece Bush yönetimini suçlamak zor. Bu rezaletin sürmesine Amerikan kamuoyu ve temsilcileri de göz yumdu. Zira ihanetin işaretleri çok uzun zamandır ortadaydı. Sonuç olarak, suçun birazı da biz Amerikalılarda. Aldatılmış eş veya terk edilmiş müttefik gibi...
Kandırma, Bush yönetiminin büyük bir başarısı. Şimdi Amerikan halkının inkâr içinde ve yardakçılar gibi yaşamaya devam etmeyi bırakmasının zamanı
geldi. Ortaya çıkan son belgelerin işkenceyi meşrulaştırdığı tarihin hemen öncesinde başkan 'vatandaşlarına cevap veren hükümetleri... kendi halkına saygı duyan demokrasileri' savunuyordu. Amerikan halkının kendine cevap
verip saygı duymasının zamanı geldi. ABD bir işkence politikası yaratıp uygulamamış numarası yapmaktan vazgeçmenin zamanı. İşleri doğru yola sokmak, anayasada ve ülkemizde var olan 'sarsılmaz erdem'i tekrar keşfetmek için gereken adımları ancak ondan sonra atabiliriz.

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Trump, DSÖ'den önce Gazze ve UCM'ye saldırdı
Abdurrahman Dilipak :Biyolojik bir savaşın içindeyiz
Abdurrahman Dilipak: Emekli olmanın dayanılmazlığı üzerine
Ali Bulaç yazdı: Davutoğlu'nun İslami camia ile toplantısı, Suriye'de Esad'ın devrilişi...
Abdurrahman Dilipak: Yeni salgınlar kapıda!