Bu günlerde Aliya İzzetbegoviç'in "İslam Deklarasyonu"nu yeniden keşfettim. Herkese tavsiye ederim.
Kitabın alt başlığı: "Müslüman Halkların ve Müslümanların İslamlaşmasına Dair Bir Program".
Kur'an-ı Kerîm'deki "Ey iman edenler, iman ediniz!" buyruğunun gereğine işaret eden 40 sayfalık bir risale...
Hacmi küçük, ama sarsıcı etkisi büyük bilhassa şeytanlar üzerinde!
* * *
Yugoslav rejimi, bu risaleyi, 1983'te Saraybosna'da görülen Genç Müslümanlar Davası'nda, Aliya İzzetbegoviç ve arkadaşlarının "bozgunculuğuna" 1 numaralı delil olarak göstermişti.
Nasıl göstermesin?
Risalede Yugoslavya'nın "Y"si bile geçmemekle beraber, bütün İslam Milleti'ni dolayısıyla Yugoslavya Müslümanlarını- titreyip kendine dönemeye, aşağılık kompleksinden kurtulmaya, üzerindeki ölü toprağını atmaya, hurafelerden ve emperyalist manipülasyonlardan arınarak sahih İslam'da dirilmeye, İslam medeniyetinin muazzam birikimini kuşanmaya ve bu birikimi modern zamanlarda yeniden üretmeye çağıran ifadeler, asimilasyona müsait iğdiş Müslüman nesiller yetiştirmek için onyıllardır akla karayı seçmiş olan Yugoslav rejimine doğrudan bir tehdit mahiyeti taşıyordu.
1992-95 yıllarında soykırımcı Sırplara ve Hırvatlara karşı ölüm-kalım mücadelesi veren Boşnaklar aleyhindeki kampanyaların genellikle "Batı'yı tehdit eden fundamentalist Aliya İzzetbegoviç" imgesi etrafında dönmesi ve bu kampanyalarda İslam Deklarasyonu'na sık sık atıfta bulunulması da 'anlaşılır' bir durumdu; zira İzzetbegoviç, bu risalede, İslam birliğinin gereğini vurgulayarak (ve bu "ütopya"nın asla gerçekleşmeyeceğini ileri süren sözde realistleri yerin dibine batırarak) emperyalist Batı'nın "böl ve yönet" çarkına çomak sokmaya çalışıyordu.
Boşnak aktör ve yazar Emir Hacıhafızbegoviç, bir yazısında şöyle der:
"Boşnak! Sen doğru olanı yaptın, ama bazıları bundan hoşlanmadı. İslam Deklarasyonu'nu yazan zâtın peşinden giderek şanlı bir kurtuluş savaşı vermenden hoşlanmadılar..."
1970 yılında kaleme alınan İslam Deklarasyonu, 40 sayfalık bir risale olmanın ötesinde, Boşnak kurtuluş savaşının nüvesidir.
Bunun da ötesinde, İslami siyasetin ve İslam Birliği'nin modern dünyadaki dirilişine hizmet edebilecek bir 'enstrüman'dır.
Öyle olmasaydı, etrafında o kadar fırtına koparılır mıydı?
* * *
Tarihi önem taşıyan hatta tarih yazmış olan- bir eserle karşı karşıyayız.
Fide Yayınları bize bu eseri, Aliya İzzetbegoviç'in 1960'lı, 70'li ve erken 80'li yıllarda kaleme aldığı 13 makaleyle beraber, İslam Deklarasyonu ve İslami Yeniden Doğuşun Sorunları başlığı altında sunuyor.
Üstad Sezai Karakoç'un Diriliş / İslam Birliği literatürünü hatırlatan ve şaşırtıcı bir şekilde onunla aynı dönemde, aynı hassasiyetlerle ve yer yer aynı terminolojiyle yazılmış yazılardan oluşan- nefis seçki.
(Yayıncı Feridun Terzioğlu, editör Kevser Terzioğlu ve mütercim Dr. Rahman Ademi'ye cân-ı gönülden teşekkür. Allah razı olsun, gayretlerini bereketlendirsin.)
* * *
İslam Deklarasyonu'ndan çarpıcı bir kesit:
"Çin, Rusya ve Batılı ülkeler, Müslüman aleminin neresinde hakim olacakları hususunda mücadele etmektedirler. Onların kavgası boşunadır. İslam dünyası onlara değil Müslüman halklara aittir. Çünkü coğrafi olarak birinci mevkide, muazzam doğal kaynaklara ve 700 milyonluk bir nüfusa sahip, çok büyük siyasi ve kültürel geleneklerin mirasçısı ve canlı İslam düşüncesinin taşıyıcısı olan bir dünya, uzun zaman boyunca kiracı olarak kalamaz. Bu anormal duruma son verecek yeni Müslüman neslin önünü kesebilecek bir güç yoktur.
Bu inançla biz, Müslümanların İslam dünyasının yönetimini ele almaya karar verdiklerini ve o dünyayı kendi düşüncelerine göre tanzim edeceklerini dost ve düşmanlarımıza ilan ediyoruz."
Bir çarpıcı kesit daha:
"Dünyadaki bütün Müslümanların ve Müslüman toplulukların bir araya getirilmesi hususunda İslami düzenin doğal eğilimine değinmiştik. Bugünkü şartlarda bu eğilim Fas'tan Endonezya'ya, tropik Afrika'dan Orta Asya'ya büyük İslam federasyonunun kurulması için bir mücadeledir.
Bu vizyonun dile getirilmesinin, ortamımızda bulunan ve kendilerini realist diye isimlendiren veya öyle zanneden birçok insanı sinirlendirdiğinin çok iyi farkındayız ve bu sebepten dolayı biz bu hedefi daha da sesli vurguluyoruz. Müslüman halkları pasif duruma sokan ve hiçbir çaba ve umuda yer bırakmayan bu "realizmi" yok sayıyoruz. Kaynağı dünyanın güçlülerine karşı bir aşağılık duygusu ve ona karşı saygı olan o realizm, aslında hakimlerin hakim olarak, ırgatların ise ırgat olarak kalmaları demektir. Ancak tarih sadece sürekli değişimin hikâyesi değil, aynı zamanda imkânsız ve beklenmeyenin devamlı gerçekleşmesinin hikâyesidir. Çağdaş dünyanın hemen hemen bütün hakikati elli sene öncesinde imkânsız görülmekteydi..."
* * *
Tünelin ucundaki ışığı gösteren Aliya İzzetbegoviç'e selam olsun...
Bu vesile ile kendisine Cenâb-ı Hakk'tan ganî ganî rahmet diliyoruz.
yenişafak