İslam Devrimi, her ne kadar özelde İran tağut düzenin yıkılmasıyla Müslümanların gündemine giren bir "olgu" ise de, İran"daki İslam devriminin zaferinden çok önceleri Müslüman önderlerin beyanlarında kullanılan bir "hedef" ve bir "dava" olarak ümmetimizin gündeminde sürekli yer almıştır.
Seyyid Ebul Ala Mevdudi ve Şehid Seyyid Kutub"un eserlerini okuduğumuzda "İslam devrimi" ifadesini görürüz.
12 Eylül darbesi öncesi Milli Türk Talebe Birliği"ndeki çalışmaları ile bir ışık gibi parlayan yiğit ve mazlum ağabeyimiz Şeyhmus Durgun"un 1978"lerde "Milli Gençlik" dergisinde yazdığı yazıların "İslam devrimi"ni konu ettiğini ve bu yazıların birinden aldığı hapis cezasını yattığı sırada Çanakkale cezaevinde uğradığı ağır işkenceler sonucu Şehid düştüğünü hatırlamamış gerekiyor.
Yine aynı şekilde, "İslam devrimi"ni bayrak edinen Şehid Metin Yüksel ve çıkardığı "İslami Hareket" adlı dergide "İslam Devrimi"ni derginin kapaklarına ve manşetlerine taşıyan Şehid Sedat Yenigün hocamızı hatırlarız.
"İslam Devrimi" içinde yaşadığımız asrın bir meşalesi olarak önümüze çıkmadı. Aslında İslam devrimi, putkıran İbrahim Halilullah"ın, tağut yıkan Musa Kelimullah"ın, tek başına bir ümmet meydana getirip pak ve emin elleriyle cihanşümul İslam nizamını tesis eden Muhammed (s.a.v) Habibullah"ın, kurutulmak istenen tevhid, adalet ve özgürlük ağacını pak kanlarıyla sulayıp çağlara ve nesillere, yeryüzünün tüm özgürlük aşıklarına Aşura dersini veren Hz. Seyyidüşşüheda"nın bıraktığı kutlu bir mirastır.
Ve bizler bu devrimi, Fevziye"nin minberinden gürleyen Hüseyni feryaddan, dünya Müslümanları ve mustazaf halklarının başını doğrultan İmam-ı Ümmet Ruhullah"tan, Behişti Zehra"nın bağrında yatan Aşura yolcularından öğrendik.
İslam devrimi bizleri bugünden Kerbela"nın kızgın çöllerine, oradan da Habil ile Kabil arasındaki savaşa, Habil"in kendisini Rabbinin yolunda feda edişine götürür.
İslam devrimi tarihtir, insaniyettir; hakk"tır, hakkaniyettir. İslam devrimi tevhidin bayrağı, adaletin sancağı, Alemlerin Rabbi"ne kulluğun zirvesidir.
İslam devrimi zulme, istikbara, tuğyana ve şirke karşı bitmeyen evrensel mücadelelerinde yeryüzünün özgürlük aşıkları için bir yol haritası, bir parola ve bir şiardır.
İslam devrimi yüreklerde dinmeyen bir sevda, gözlerde sönmeyen bir umut, kalplere nakş olunan bir yakin, geleceği aydınlatan bir güven, cihad, direniş ve şehadet hattını aydınlatan bir güneş, evrensel adalet gününün yolunu açan bir ufuktur.
İslam devrimi Hz. Resulüllah"ın risaleti, Kur"an"ın müjdesi, tam bir ihlas, teslimiyet ve sadakatle Allah yoluna adanan muvahhidlerin kırmızı çizgisidir.
Onun için İslam devrimi birilerinin midesini dolduran lokma, dünyevi hesapları için sırtını yaslayacağı bir duvar, gemilerini yüzdürmek isteyenlerin yelkenlerine alacağı bir rüzgar, menfaat pazarlarında alınıp satılacak bir meta değildir.
Vaktiyle birileri İslam devrimi"ni böyle görmüş olabilirler; bir tacir misali, pazardan mal alırcasına devrimden çıkar elde etmeye çalışabilirler. Birileri kendilerini meşrulaştırmak için, esen rüzgarların faydalarını heybelerine doldurmak için "devrim"e yanaşabilir, onun bayrağını kaldırabilir ve zahiren "devrimci Müslüman" pozisyonlarına bürünebilirler.
Ancak bu, suyun üzerindeki bir köpükten başka bir anlam ifade etmez; çünkü bu tavır bir "cevher" değil, "araz"dır; "öz" değil, "sanal"dır; "dürüstçe" değil, "aldatıcı"dır. Bunun içindir ki, dün kaldırdıklarını bugün bırakır, dün savunduklarını bugün yererler. Zira asıl olan "devrimci görünmek" değil, "devrimci olmak" ve "devrim düşmanları" karşısında her zaman "devrimci kalmak"tır.
Birileri, İslam devrimini, kendileri için bir sıçrama tahtası olarak gördüyse, sıçrayabilirler, ancak en fazla üç kere. Dahası yok. Ardından maskeler iner, iç hesaplar, gerçek yüzler ortaya çıkar. Ve görürüz ki, birileri sadece "sanki devrimci" idi"
Mevlana"nın dediği gibi; "ya olduğun gibi görün; ya da göründüğün gibi ol!"
Keşke birileri olduğu gibi görünseydi ve göründüğü gibi olsaydı da, bizler de onları "devrimci" sanmasaydık.
Eğer İslam devrimi böylelerinin varlığıyla bir şey kaybedecek olsaydı, yüzyıllar öncesinde kaybeder, bugün yeryüzünün hiçbir noktasında adı sanı kalmazdı.
Eğer İslam Devrimi, ucuz ve seviyesiz salvolarla sarsılsaydı, nice karşı devrimci kasırgaların karşısında durup arşa doğru başına daha çok kaldırmazdı.
Eğer İslam devrimi sözünden dönenlerin, ahdini çiğneyenlerin, karşı tarafa geçenlerin manevralarıyla düşseydi, yüzyıllar boyu bunun çok daha büyüğünü yapan içten pazarlıklı vefasız döneklerin elleri ve dillerindeki hançerleri karşısında çökerdi"
Bu devrimin sahibi ne birileri, ne de ötekileridir. Bu devrimin sahibi küçük cüsseler değildir. Bu devrimin sahibi, yerlerin ve göklerin Rabbi olan Allah"tır. Bu devrimin sahibi, Melekut aleminden mülk alemine uzan Rahmani ellerdir. Bu devrimin sahibi ebrardır; Hayru"l beriyye ve Rahman"ın vaadi Bakiyetullah"tır.
Bu devrimin sahibi, iman ve yakinle yoğrulmuş kalpler, marifetullah ile secdelere kapanan yürekler, önünde hiçbir perde bulunmayan dua ve münacaatlar, kendilerini Allah yolunda kurban sunan şehidler ve henüz doğmamış bebeklerdir"
İslam devrimine ne kadar minnettar olsak azdır. Devrim canımızdır, onurumuz, izzetimiz ve şahsiyetimizdir. Devrim bizimle var değil, biz devrimle birlikte varız. Ne devrimi payanda yapmak, ne de sözde devrime payanda olmak. Asıl olan yalnızca ve yalnızca devrim için olmak, pazarlıksız bir şekilde devrim için yaşamak ve devrim için adanmaktır.
Devrim mizandır; miyardır, mikyastır. Boyumuzu, kilomuzu, ayarımızı ve çapımızı gösterir. Samimiyetimizi, dürüstlüğümüzü, sadakatimizi yansıtır.
Birileri devrim kevserini taşlayıp dursa da, birileri devrimler pazarında mal alıp satsa da, birileri, devrimcilik libasını çıkarıp atsa da, birileri, devrim peymanını parçalayıp savursa da;
Ya Rabbi!
Bizleri atamız İbrahim Halilullah"ın tevhid ve kıyam ocağında, sadakat ve teslimiyetin adanmışlar yurdu İsmailler kurbangahında Şehid Mustafa Çamran"ın duasıyla, devrim için yananlardan kıl! Küllerimiz "razıyeten merziyye" beyanına şahid olsun.
Gayrisinden azad kıl, uzak tut bizi"!
velfecr