Suriye üzerinden İslam Cumhuriyeti"ni itibarsızlaştırma operasyonlarını sürdürenlerin sıkçı kullandıkları söylemlerden biri de, "İslam devriminin savrulduğu" iddiası.
Öncelikle bu "iddia"yı bir hipotez olarak alıp değerlendirmek gerekiyor. Zira, bir "devrim"in nasıl savrulabileceğini Fransız devriminden bu yana hem devrimler tarihinde gördük; hem de, tarihin en büyük devrimi olan, Hz. Resul-i Ekrem"in devriminin nasıl yıkıldığından öğrendik.
Onun için öncelikle, Hz. Resulüllah (s.a.v)"in peygamberliği ile birlikte, özelde Arap cahiliyyesinde, genelde ise tüm dünyada tarihin en büyük dönüşümü olan İslam Devrimi"nin, Hz. Resulüllah"ın rıhletinin üzerinden henüz çok zaman geçmemişken temel niteliklerinin nasıl ayaklar altında alındığına bir göz atalım.
Hz. Resul-i Ekrem"in önderliğinde kurulan ve ilah nizamın tatbikiyle tüm yeryüzünde adaleti tesis etmeyi hedefleyen İslam Devleti, Hz. Osman"ın hilafeti döneminde, devlet makamları ve yetkilerin na-mahremlerin eline geçmesi üzerine, tamamen ters yüz edilmeyle karşılaşmıştı.
İslami hilafet, soyguncu, yağmacı, tekelci ve imtiyazcı Emevilerin eline geçmesiyle birlikte, bu devlet ümmetin hoşnutluğundan çıkıp Müslümanlara görülmemiş zulüm ve haksızlıkların yapıldığı bir mekanizmaya dönüştürülmüştü. Hz. Osman"ın hilm ve hoşgörüsünü istismar eden, yönetim boşluğundan istifade edip yetkileri ele alan Emevi oligarşisi, İslam yurdunda öylesine yolsuzluklara bulaşmıştı ki, bu fesat çetesinin yol açtığı meşum sürecin iki büyük kurbanı, birincisi Hz. Ebu Zer, ikincisi ise Hz. Osman"ın kendisi olmuştu.
Hz. Ebu Zer"in dönemin soyguncu "mele" ve "mütref"i karşısında takındığı adalet eksenli devrimci tavır, onun Rebeze çöllerinde yalnız başına ölümüne sebep olurken, diğer yandan da Mervan Bin Hakem"in organize ettiği Emevi çetesi, Müslümanlar arasında İslami hilafete karşı büyük bir öfke ve tepkiye yol açarak İslam yurdunda görülmemiş bir kargaşa ve gerilimin sebebi olmuştu. Neticede, Hz. Ali"nin bütün önlem ve engellemelerine karşın, İslam halifesi Hz. Osman bu kargaşa içinde katledildi.
Fakat bu kez aynı Emevi çetesi, Hz. Osman"ın katli üzerinden yeni bir senaryoyu sahneleyerek, hilafet makamına gelen Hz. Ali"ye karşı komplolarını ardı sıra uygulamaya başlamışlardı. İlk iş olarak da Sıffin Savaşı"nı çıkartarak, sonuçta Hz. Ali"nin de katlinin yolunu açtılar.
Hz. Ali"nin katlinden sonra, Hz. Hasan"ı, onun ardından da Hz. Hüseyin"i katleden bu hain çete artık İslami hilafetin kontrolünü tamamen ellerine almış, Muhammedi İslam"ın esaslarını bütünüyle yıkarak yerine zulüm ve zorbalık üzere kurulu "Saray İslamı"nı tesis etmişti. Ömer Bin Abdulaziz"in bu gayri meşru oligarşik düzeni yeni baştan Muhammedi kimliğine dönüştürme çabaları da, aynı çetenin direnciyle etkisizleştirilmişti"
Genel hatlarıyla sıraladığımız bu süreç, Hz. Resul-i Ekrem"in devriminin nasıl bir "karşı-devrim" diğer bir ifadeyle "Emevi çetelerinin kanlı darbesi" ile yıkıldığını gözler önüne sermektedir. Eğer bugün İslam ümmeti küresel düzeyde zulüm, esaret, zillet zincirlerine vurulmuş ise, bunun temelinde, Hz. Resul-i Ekrem"in devrimini yıkan Emevi çetelerinin komplo ve darbeleri yatmaktadır.
Dolayısıyla, tekrardan ifade edecek olursak, Hz. Resulüllah"ın devrimi, savrulmanın ötesinde İslam kisveli hain güçler tarafından içerden bir yıkım ile karşılaşmıştı"
İmam Humeyni önderliğinde gerçekleşen İslam devriminin üzerinden ise 33 yıl geçmiş durumda.
Acaba bu devrim de bir savrulma veya bir yıkım ile karşılaşmış olamaz mı?
Teorik olarak elbette mümkün: Hz. Resulüllah"ın devrimi bile yıkıldıktan sonra, İran"daki İslam devrimi de elbet yıkılabilir.
O halde, İslam Cumhuriyeti nizamının kurucusu İmam Humeyni, İslam devrimi ile hangi hedefleri ortaya koyduğuna bir bakalım kısaca.
1- İmam Humeyni, İslam devriminin sadece İran için gerçekleşmediğini, tüm yeryüzü coğrafyasında İlahi adalet nizamı kuruluncaya kadar İslam devriminin devam edeceğini açıkça ilan etmişti. İmam Humeyni"ye göre, İslam devrimi, emperyalizm ve siyonizmin İslam dünyasındaki sultasını tamamen ortadan kaldırmayı amaçlıyordu. Dolayısıyla da, istikbar ve siyonizme karşı kesintisiz mücadele devam edecekti.
Emperyalizmin bölgesel müttefiklerini ve işbirlikçilerini de yanına alarak İslam Cumhuriyeti"ne karşı sürdürdüğü saldırı ve komplolara İslam devrimi kesinlikle boyun eğmeyecek, saldırı, kuşatma, tehdit ve ambargolara teslim olmayacaktı.
Bu noktadan baktığımızda, İmam Humeyni"nin ardından İslam devrimi liderliğini üslenen İmam Hamenei, İslam devriminin bu temel karakterini 22 yıl boyunca bütün izzet ve azameti ile korudu. 8 yıl süren tahmili savaşın ardından emperyalizmin İslam Cumhuriyeti"ni diz çöktürmek için kesintisiz bir şekilde sürdürdüğü tüm saldırılar etkisizleştirildi. Onun içindir ki, emperyalizm İran İslam Cumhuriyeti"ni sürekli "terörist devlet" "şer ekseni" gibi nitelemelerle tanımladı. Zira tek kutuplu dünyada ABD jandarmalığı, İslam devrimi duvarına çarptıkça sarsıldı ve ağır yaralar aldı.
Bugün itibariyle, İslam Cumhuriyeti"ne yönelik çok yönlü saldırı ve komplolar, İmam Humeyni döneminden çok daha ağır ve yıkıcı bir hal almışken, İmam Hamenei"nin liderliğindeki İslam devrimi emperyalizmin direklerini yıkmaya devam etmektedir. Bunu emperyalist şeflerin açık beyanlarından rahatlıkla görebiliriz.
2- İmam Humeyni, İslam devriminin bir "Şii devrimi" olmadığını, Şii-Sünni bütün dünya müslümanlarının, hatta yeryüzü mustazaf halklarının bir devrimi olduğunu ortaya koymuştu. Bu noktada, İmam Humeyni, dünya Müslümanlarının kurtuluş yolunun "kelime-i tevhid" ve "vahdet-i kelime" olduğunu beyan ederek, İslami vahdetin güçlü zeminini oluşturmuştu. İmam Humeyni, bir taraftan İslam ümmetini her tür mezhebi ihtilaf ve kavgalardan kaçınmaya çağırırken, diğer yandan bunu fikhi hükümler ve fetvalar ile de güçlendiriyordu.
İmam Hamenei ise, İmam Humeyni"nin bu yolunu aynen sürdürmenin ötesinde, çok daha ileri noktalara ulaştırdı. Dünya müslümanları arasında küresel bir ümmet cephesinin oluşturulması için bütün gücünü ortaya koyan İmam Hamanei, İslam devriminin zaferinden önce bizzat kendisinin öncülük ettiği ve gerçekleştirdiği "vahdet açılımları"nı, kendi rehberiyeti döneminde fiili bir zemine taşıdı.
İmam Hamenei, İslam devriminin zaferinden önce, tağuti şahlık düzenine karşı verdiği mücadelelerde sık sık cezaevlerine girip ağır işkencelere uğrarken, o aynı zamanda İslam ümmetinin diğer hareketlerini de yakından takip ediyor, özellikle Mısır ihvan-ı Müslimin hareketi ile kalp bağını, Şehid Seyyid kutub"un eserlerini Farsçaya tercüme ederek, hem İslam devrimi ile diğer İslami hareketler arasındaki bağı ortaya koyuyor, hem de, Şii olsun, Sünni olsun, İslam ümmetinin parlak simalarını özgür ve pak yüreklere taşıyordu. Onun içindir ki, Fedaiyan-ı İslam hareketinin lideri Şehid Nevvab Safevi veya Şehid Murtaza Mutahhari İmam Hamanei için ne kadar büyük bir değer idiyse, Şehid İmam Hasan el Benna ve Şehid Seyyid Kutub da aynı şekilde büyük bir değerdi.
İmam Hamenei, Merhum İmam Humeyni"nin Müslümanların vahdetine verdiği önemi hem bizzat verdiği talimatlarla, hem yayınladığı fetvalarla, hem de ümmet coğrafyasının salih insanları ile kurduğu yakın ilişkilerle gösterdi.
İmam Hamenei, Filistin İslami direniş hareketi Hamas"ın kurucu lideri Şehid Ahmed Yasin ile yakından ilgilendiği gibi, Filistin İslami Cihad lideri Şehid Fethi Şikaki ile de derin bir ilişki kurmuştu. İmam Hamenei diğer yandan, Pakistan Cemaat-i İslami liderlerinin yanı sıra, Afganistan, Malezya, Bosna, Mısır, Türkiye, Ürdün, Lübnan, Endonezya vs. ülkelerin Sünni İslami hareket liderleri ile derin bağlar kurmuştu. Bunların içinde Milli Görüş lideri Merhum Necmeddin Erbakan"ın yeri ise ayrı bir önem taşıyordu"
İmam Hamenei, Şii ve Sünni Müslümanlar arasında gerçek ve köklü bir vahdetin oluşması için özellikle hassasiyet gösterirken, verdiği tarihi fetvalar ile de bunu tahkim ediyordu. Öyle ki İmam Humeyni"nin bu yönde verdiği fetvaları daha ileri bir noktaya ulaştıran İmam Hamenei, Ehl-i Sünnet Müslümanların inanç değerlerine yönelik her tür saldırıyı açıkça "İslam düşmanlığı" olarak tanımlıyor, Ehl-i Sünnetin kutsallarına saygılı davranmayı emrederken, aksinin ise "haram" olduğunu beyan ediyordu.
Devam edecek"
velfecr