Özellikle bazı partilerin genel başkanlarının muhalefette kalıp, muhalefet ettikleri konularda, sözlerde sloganik tavır ve sözleri dikkat çekicidir. Geçmişimizi, medeniyetimizi, tebliğ, davet usulümüzü anlamakta zorlananların şekilci tepkileri çok komik gelmektedir bizlere.
Müslümanların tarihi süreçte hiçbir ülkeyi işgal etmediklerini dost-düşman herkes bilir. Biz tarihte toprak işgal etmedik, sadece fethettik. Yani insanların, gayr-ı Müslimlerin aklını ve kalbini açmaya, İslam mesajının önündeki engelleri kaldırmaya ve insanın aklına ve kalbine ulaşmayı mümkün ortamı hazırlamaya çalıştık.
Kan akıtılmaması, inkârcı inancıyla toprak altına girmemesi ve ahiret hayatının ateşle noktalanmaması için, elimizden gelen ve meşru olan her şeyi ortaya koyduk. İslam’a uzak kalmış toplumlarla barışmanın, fethe açılan bir yol olduğunu Kur’an-ı Kerim’den öğrendik. İnsanların, Allah’ın davetine en çok barış ortamında kulak vereceklerini dinimizden öğrendik. Hatta bir ülke halkını barış ortamına çekmenin; zaferin, cihadın zirvesi olduğuna iman ettik.
Gün geldi, Hayber Fethinden sonra, Müslümanların eline geçen Tevrat Nüshalarının bizzat Peygamberimizin talimatı ile Yahudilere iade edilmesi talimatını verdiğini tarihimizden öğrendik. Gün geldi, papazların evi ile kilise arasında gidip gelirken, muhafızlığını Müslüman askerlerimize yaptırdık. Hatta gün geldi günah çıkartılan büyük kazanların temizliğini Müslüman işçilere yaptırdık. Niçin? Hidayetlerine sebep olması için.
Kufe’ye gelen İslam Halifesi Hz. Ömer, şehrin ortasında olan caminin etrafında hurma satıldığını görmüş, esnafın ticaret yapmada münasip olan yerin genişlemesi için, camiyi yıktırmış ve bir başka yere yaptırmıştır.
Şimdi bu ve benzeri konuları bilmeyen, anlamayan muhalefette kalmış bazı partilerin genel başkanlarının ara sıra ağızlarından çıkan beş para etmez yorum ve sözlerine karşılık bu mesajı yazma ihtiyacını hissettik. Kendi sahalarına ait konuların dışına çıkarak, oy uğruna İslam Medeniyetinin güzelliklerini, mesajlarını şekilci ve şabloncu tavır ve ifadelerle ele almamaları için bir de aşağıda okuyacağınız tarihi belgeyi de ilave ettik. Hayrettin Karaman Hocamızın eserinden iktibas ettiğimiz bu belgeyi de okuyup, derin düşünmelerini tavsiye ediyoruz. Peygamberimizin, Necran Hıristiyanları ile yapmış olduğu antlaşma metni:
“Hiçbir din adamının görevi, rahibin ruhbanlığı değiştirilmeyecek, kimse seyahatten menedilmeyecek, mabetleri yıkılmayacak, binaları İslâm mescidlerine veya müslümanların binalarına katılmayacaktır. Kim bunları yaparsa Allah’ın ahdini bozmuş, Rasûlüne karşı durmuş ve Allah’ın verdiği emandan yüz çevirmiş olacaktır... Papazlardan, din adamlarından, kendilerini ibâdete vermiş kişilerden, keşişlerden, tenha yerlerde ve dağ başlarında ibâdetle meşgul olanlardan cizye ve harâc (vergi) alınmayacaktır... Hıristiyan dinini benimsemiş bulunan hiçbir kimse müslüman olması için zorlanmayacaktır; «...ehl-i kitâb ile ancak güzellik yoluyla mücadele ediniz.» Onlar nerede olurlarsa olsunlar kendilerine merhamet kanatları gerilecek, kimsenin onları incitmesine izin verilmeyecektir... Bir Hıristiyan kadın kendi isteği ile bir müslüman erkeğin yanında bulunursa (onunla evlenirse) müslüman koca onun Hıristiyanlığına razı olacak, kendi büyüklerine uyma ve dini görevlerini yerine getirme konusundaki arzularına uyacak ve onu bunlardan menetmeyecektir. Kim buna uymaz ve kadını dini konusunda sıkıştırır, baskı altında tutarsa Allah’ın ahdine, Rasülünün andlaşmasına karşı çıkmış olur ve o kişi Allah nezdinde «yalancılardan» biridir.
Eğer onlar (hıristiyanlar) kilise ve manastırlarını tamir yahut başka bir din ve dünya işinde müslümanların yardımına muhtaç olurlarsa müslümanlar onlara yardımda bulunacak ve bu onları borç altına sokmayacaktır; yardım dini bir ihtiyaçlarından dolayı onları destekleme, Allah Rasûlü’nün ahdine vefa, onlara bağış ve Allah’ın bir lütfü olarak yapılacaktır...»
(M. Hamidullah, el-Vesâık, s. 124-126).
yeniakit