İslam’a ‘terörizm’ suçlaması karşısında bir ‘müslüman cumhurbaşkanı’

Selâhaddin Çakırgil

Tayyip Erdoğanhemen bütün diplomatik mahfillerde, ‘İslam ve terör kelimelerinin bir arada kullanılmasının, bir takım terör eylemlerini, bir dine nisbet etmenin sağlıklı bir yaklaşım olamayacağını’ yıllardır ve ısrarla belirttiğinden, o diplomatik çevrelerde de bir dikkat gelişmeye başlamıştı. Hattâ önceki Amerikan Başkanı Barack Obama da, terörizmin, bir dinle birlikte anılmasının yanlışlığını dile getirmekteydi ve bu hatırlatma başka liderlerin konuşmalarına da yansıyordu.

Ama USA emperyalizminin yeni başkanı Trump ise siyaset sahnesine ‘İslam’ ve‘terör’ kelimelerini en çok kullanan birisi olarak çıkıp, seçimleri bu haksız tahriklerle de kazandığından, başkalarının da dili çözüldü. Bunların başında da Almanya şansölyesi Angela Merkel geliyor. O Merkel ki, daha önceleri bu hususta dikkatli davranırken, şimdi Trump’dan aldığı cesaretle, Tayyîp Erdoğan’la görüşmesinde bile, ‘İslamist terör’den söz edebildi..

***

Tabiatiyle,Tayyip Erdoğan’dan da gereken cevabı aldı ve Merkel’in sözünü keserek, ‘Benim dinim olan İslam, barış mânâsına gelir. Onun terör kelimesiyle birlikte kullanılmasını bir müslüman cumhurbaşkanı olarak asla kabul edemem.." dedi.

Ağzına sağlık..

Merkelde sözünü yumuşatmak gereği duyup, ‘Evet, bu ikisi bir arada kullanılmamalı..’ demek zorunda kaldı. Kaldı ki Erdoğan, ‘terörist’ nitelemesinin sadece İslam için değil, başka dinlerle birlikte kullanılmaması gerektiğini de ısrarla vurguluyor; bir hristiyan veya yahudi terörü’nden söz edilemez diyor, devamlı..

Ama 2. Dünya Savaşısonrası Soğuk Savaş, Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılması ve komünizmin ideolojik yenilgisiyle son bulunca, dönemin İngiltere başbakanı Margaret Thatcher ve NATO Gen. Sekreteri Willy Claes tarafından, Soğuk Savaş‘ın yeni kutbu olarak ‘İslam’  gösteriliyor ve İslam’la terörizm yan yana kullanılmaya başlanıyordu, her vesilesiyle; hele de, Amerika’daki 11 Eylûl 2001 Saldırıları’ndan sonra.. Ve buna karşı da Tayyip Erdoğan devamlı mücadele veriyordu, her zeminde..

***

Yarınlarda ErdoğanTrump’la da karşı karşıya geldiğinde... Trump, İslam hakkındaki saldırgan nitelemelerini tekrarlarsa, Erdoğan’ın ona da vereceği karşılık da farklı olmayacaktır. Çünkü, o, müslüman bir halkın en üst dereceli temsilcisi bir müslüman..

***

Nereden nereye? 90 yıllık laik dönem içinde, halkın inanç değerlerinden söz edebilen liderler bir elin parmakları kadardı.. 

Geçmişte, 1965’lerde, ‘Benim vatandaşım göğsünü gere-gere müslümanım diyecek’ şeklindeki beyanları ile, o günün şartlarında bir ilk olması açısından, İslam’dan ilk söz eden siyasî lider Demirel’di. Sonra, merhûm Erbakan halkın içinden bir isim olarak çıktı sahneye.. Merhûm Turgut Özal da, halkın inanç dünyasına yakındı.

Ama, 2000-2007 arasında cumhurbaşkanlığı yapan A.N.S isimli kişinin, ‘sadece devlet değil, kişiler de laik olmak zorundadır!’ diyecek kadar 1930’lardaki totaliter-laiklik günlerine döndüğü de görüldü..

Sonra, 2007’de laik taife tarafından oluşturulan derin sosyal gerilimlere rağmen, Cumhurbaşkanı seçilmesi önlenemeyen Abdullah Gül ve daha sonra Tayyib Erdoğan’ın ise, halkın inançlarına saygılı’  gibi ifadelerin ötesinde, ‘halkın inanç potasında bizzat yoğrulmuş şahsiyetler’ idiler; her yerde ve her şeyden önce İslamî kimlikleriyle ön plana çıkıyorlardı. Halkımız, inançlarına yönelik uluslararası saldırılar arttıkça, gerçek temsilcilerine daha bir yöneliyordu.

***

Elbette, bu arada, dünya çapında, İslamî hedefler için savaştıklarını söyleyen kişi veya örgütler de yok değil ama onların İslâm adına sahiplenilmesi asla mümkün değildir. Çünkü kimsenin öyle bir şer’î temsil yetkisi yok! Ve, bugün dünya müslümanlarının en temel mes’elelerinden birisi de, dünya sahnesinde, sosyo-politik organizasyonlarını bir millet / ümmet olarak tamamlayamamış olmaları; hele de son 100 yıldır, başsız bir kalabalık görüntüsünde..

İnşaallah, bu büyük noksanlık kısa zamanda giderilir..

***

Dün eski yazılarımdan biri sehven yayına verilmiştir. Okurlarımızdan özür dileriz.

stargazete