Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Pakistan ziyaretini, "en zor zamanında Pakistan'ın yanında yer almak" şeklinde özetleyebiliriz. Her ne kadar ziyaretin temel gündemi, öteden beri her alanda çok iyi ilişkilere sahip olan iki ülkeyi, ekonomik alanda da ileri bir düzeye çekmek olsa da, Başkent İslabamad'da bir gün geçirmek Pakistan'ın ne zor şartlarda bulunduğunu anlamak için yeterli. Böyle zor, hassas bir dönemde Pakistan'ın yanında yer almak Türkiye'nin bu ülkeye vereceği en büyük destek olsa gerek.
Benzetmek içimden gelmiyor ama İslamabad, ilk bakışta Bağdat'ı andırıyor. İnsanı ürperten bir güvenlik önlemi söz konusu. Kent tamamen askerlerin denetiminde, gayri resmi olağanüstü hali andırıyor. Anayolların bir çoğu trafiğe kapatılmış. Parklarda askeri mevziler oluşturulmuş, çadır karakollar kurulmuş. Binaların üstünde bile makineli tüfekler ve kum torbaları görüyorsunuz. Merkezi bölgelere toplu taşıma araçları ve taksi girişleri yasaklanmış. Kontrol noktaları her yerde, aynı cadde üstünde çok kez durduruluyorsunuz. Beton bariyerler yolları labirentlere çevirmiş. Bir ton patlayıcı yüklü kamyonla saldırıya uğrayan Marriott Hotel'in etrafı kat kat duvarlarla çevrilmiş. Elçiliklerin bulunduğu bölgelerde, Salı gününden itibaren asker ve polislerin yanında özel timler de görevlendirdi. İnsan kendini başkentte değil, adeta bir askeri karargahta hissediyor. "Her şeye rağmen Pakistan dimdik ayakta" demiştim dün. İlk bakışta savaş hali gibi görünen ülkenin uluslararası ilişkilerde bir zafiyet göstermeden yoluna devam ediyor oluşu, başlı başın bir beceri olsa gerek. Bunu yapabilen, bunların üstesinden gelebilen bir ülke gerçekten de dimdik ayakta demeyi hak ediyor.
Stratejik ortaklık güçlendirilecek
İşte böyle bir dönemde Türkiye, her alanda Pakistan'ın yanında yer alıyor. Geçmişte olduğu gibi, siyasi alanda bütün uluslararası platformlarda sürdürdüğü anlayış birliğine şimdi ekonomik yakınlaşmayı da katıyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Pakistan Cumhurbaşkanı Asıf Ali Zerdari'nin ortak basın toplantısındaki sözlerinde bu kararlılık vardı.
Tarım alanında işbirliğini, planlama işbirliğini, yatırım ajansları arasında işbirliğini içeren üç mutabakat zaptının imzalandığı, enerjiden tohumculuk ve sulama gibi alanlarda yatırım araçlarının üretim ve satışına kadar çok sayıda başlık altında yeni ortaklıkların alt yapısının oluşturulduğu, iki ülke arasındaki ticaret hacmini ilk aşamada iki milyar dolara, sonraki aşamada beş milyar dolara çıkarma kararının alındığı görüşmeden sonra iki cumhurbaşkanı, yeni bir başlangıcın işaretlerini verdi.
Dünyaya açık çağrı
İkili ilişkilerin pekçok boyutunu konuştuklarını söyleyen Zerdari; imzalanan anlaşmalara vurgu yaparak, siyasi-ekonomik ortaklığı güçlendirmeyi hedeflediklerini ifade etti. Cumhurbaşkanı Gül'e, Pakistan'daki terör ve güvenlik konularında kapsamlı bilgi aktardığını, bölgesel ve uluslararası konularda ortaklığın devam ettirileceğini vurguladıktan sonra, Güney Veziristan ve Swat Vadisi'ndeki askeri operasyonların başarısını övdü ve terörle mücadelede Türkiye'nin katkılarına teşekkür etti. Stratejik ortaklığa çok önem verdiklerini söyleyen Zerdari, bunun küresel ve bölgesel algıların ortaklığından kaynaklandığını ifade etti.
Cumhurbaşkanı olduktan sonra ilk ziyaretlerinden birini Pakistan'a yaptığını hatırlatan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise, Pakistan'ın zengin kültürü ve stratejik önemine vurgu yaptı ve bu haliyle "Pakistan dünyanın sayılı ülkelerinden biridir" dedi. Gül, Pakistan'ın belki de en çok beklediği sözü, terörle mücadelede Türkiye'nin tam desteğini açıklayarak, "Bütün dünyayı Pakistan'ın yanında yer almaya çağırıyorum" dedi.
"Gül Treni" jesti
İki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin güçlenmesine yönelik en somut projelerden biri, kargo treni seferlerinin başlatılması kararı oldu. Ağustos ayında seferlerin başlayacağını söyleyen Gül, demir yollarının bu amaç için hazırlandığını söyledikten sonra Zerdari söze girdi ve projenin adını "Gül Treni" koydu. Cumhurbaşkanı Gül'ün, bu jeste karşı; "Kendisinin ısrarı üzerine bu proje başlatıldı, fikrin kaynağı kendisidir" sözüne ise Zerdari, "Doğru değil, fikir onundu" şeklinde cevap verdi.
Pakistan Başbakanı Yusuf Gilani ile birlikte katıldığı Türkiye-Pakistan İş Forumu'nda "Bu dostluğu Türklerle Pakistanlılar dışında kimse anlayamaz" diyen Cumhurbaşkanı, Muhammed İkbal'in Lahor'da mahşeri bir kalabalığa Türkiye'ye yardım çağrısı yapmasını hatırlattı ve dostluğun temelleri o günlere dayandığını söyledi. Gül; "Ne zaman birbirimize ihtiyaç duyarsak hemen birbirimizin yanında oluruz. Pakistan'ın bir meselesi varsa onun sözcüsü, savunucusu Türkler olur, Türkiye'nin sorunu varsa savunucusu Pakistanlılar olur. İki ülke arasında mükemmel ilişkiler var" dedi. Gül, ilk defa görüşmelerimizin birinci konusunu siyasi ilişkiler değil ekonomi aldı. Bu sefer gerçekten çok kararlıyız" dedi.
Türkiye ve Pakistan arasında, geleneksel yakınlığın ekonomik ortaklığa dönüşmesi konusunda belki de ilk kez bu boyutta bir girişim ve kararlılık sergilendi. Böylesine güvenlik sorunları yaşayan bir ülkenin, Türkiye ile ekonomik yakınlaşma konusunda bu kadar istekli olması, iki ülke arasında, bilenin dışında yeni ortaklıkların habercisi gibi. Türkiye'nin Ortadoğu'ya yönelik derinlemesine açılımı, ekonomik ve siyasi önceliklerle çok ciddi inisiyatif başlatması, Güney Asya'ya nasıl yansıyacak? Ankara'nın ilgisini sadece Afganistan-Pakistan bölgesindeki krizle sınırlı tutmak varolanı korumaya ayarlı bir tutum. Ortadoğu'ya yönelen enerjinin bu bölgelerde de hissedilmesi gerekiyor. Bu yüzden, Güney Asya'ya yönelen yoğun ilgi ve dikkatin yeni şeylerin habercisi olduğunu söyleyebiliriz. Bu yeni şeylerin neler olabileceğini, Cumhurbaşkanı Gül'ün "sürprizler" ifadesinde görmeyi umuyoruz...