İslam'da Cihad'ın Anlamı

İslam'da cihad ne için meşru görül­müştür?

İslam'da cihad ne için meşru görül­müştür? Cihadın gayesi kafirleri yok et­mek ve yeryüzünde Müslümanlardan başka kimse bırakmamak mıdır? Ci­had herkesi tek tek Müslüman yapmak için mi vardır?
"Allah yolunda savaş" ne anlama ge­liyor?
Kendisi gibi düşünmeyen anne ve ba­basına savaş açan bir genç cihad yapmış mı olmaktadır?
Birbirini her tür ayak oyunlarıyla tasfi­ye etmek için uğraşan, tabanca, balta, na­cak vb. aletleri maharetle kullanan hizip­ler cihat sevabı mı almaktadırlar? Meh­met Akif'in şiirinde geçtiği gibi "Gaza namıyla birbirini öldüren biçare dindaşlar" cihad sevabı mı almaktadır?
Tarih, birbirlerine cihat ilan eden aynı sultanın oğullarının taht kavgalarıyla doludur.
Çoğu İslami kavram gibi "cihad" da ilk kullanılış amacının dışına çıkartılarak anlam kaymasına uğramıştır.
Kur'an'daki savaş (cihad) ayetleri dik­katle incelendiğinde "zulm, bağy ve fitne"nin savaş sebebi sayıldığı görülmekte­dir. Bakara süresinin 193. ayetinde "fitne"nin kaldırılması ve "din"in egemen kı­lınması için Müslümanlar savaşa teşvik edilir. Ayet doğru çevrildiğinde şu anlam ortaya çıkmaktadır.
"O halde artık baskı ve zulüm (fitne) kalkıncaya ve din (adil otorite) Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın..."

Bu ayetin yeryüzünde yaşayan her bir kafiri değil, baskıcı, zalim otoriteleri he­def aldığı gayet açıktır. Çünkü bu otorite­ler insanları Allah'ın yolundan alıkoymakta, insanın kendi fıtratlarıyla baş başa kalmasına engel olmaktadırlar. Halbuki insanlar kendi öz fıtratlarıyla baş başa kalabilecek özgürlük ortamını bulabilseler Allah'ın di­nine meyledebileceklerdir. İşte Allah bu ortamı oluşturmak için sâvaşılmasını emrediyor. Ayetin sonunda şöyle deniliyor: "Zul­medenlerden başkasına düşman­lık yoktur..."

Demek ki "savaş sebebi" zu­lüm (baskı ve haksızlık). Önce zulmün kalkması için savaşıla­cak, sonra zulmün yerine adalet ve özgürlük ortamı sağlanacak, insanlar inanmak ve inanmamak konu­sunda serbest kalacaklar, fıtratlarının se­sini dinleyebilir imkanına kavuşacaklar, kendi özgür iradeleriyle, rıza ve niyetle tercih yapacaklardır. "Fıtratlarının sesini dinleyebilme" imkanını ortadan kaldırıcı her tür baskı, dayatma, haksızlık "savaş ve düşmanlık sebebi"dir. Bu anlamda ci­hat insanları özgürlük ortamına kavuştu­rucu bir uğraş olmaktadır.

Şura suresinin 42. ayetinde de zulüm ve bağye "yol verilmemesi" emrediliyor;

"İnsanlara zulmedenler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere (bağy) karşı durulmalıdır. İşte can yakıcı azap bunla­radır."

Ayette "yol vermemek" (innema's-se-bilu) tabiri dikkat çekicidir. Yani yeryüzünde zulm ve bağye yol verilmemeli, fır­sat tanınmamalı, meydan onlara bırakılmamalıdır. Eğer yol verilir­se fesat çıkacak, dünya harap ola­cak, insanlar zulmün ve haksızlı­ğın pençesinde inleyip duracaklar­dır.
Nisa suresinin 75. ayetinde ise baskı ve zulüm altında kalmış er­kekler, kadınlar, çocuklar, ezilmiş çaresizler için niçin savaşılmadığı sorularak Müslümanlar adeta sar­sılmaktadır.

Kutsal savaşın (cihat) sebebi olarak gösterilen fitne, bağy, zulm kavramları iyi anlaşılmalıdır. Her üçünün de ortak yanı "baskı ve haksızlık"tır. İşte bu zulmü kaldırmak, insanları serbest bı­rakarak, kendi fıtratlarını dinleyebilme özgürlüğünü elde edebilecekleri ortamı sağlamak için cihat farz kılınmıştır.
Cihat ve savaş ayetlerinin geçtiği çoğu yerde zulüm, fitne (haksızlık, baskı, fesat) kelimelerinin geçmesi cihadın amacını açıkça ortaya koymaktadır.
Kur'an'a göre esas çatışma ekseni zalim-mazlum eksenidir. Her zalim düşman her mazlum dosttur. Bu nedenle mazlu­mun dini sorulmaz.
Nerede zulüm varsa harekete geçmek farz kılınmaktadır. Mazlumun İslam'a girmesi, Müslüman olması şart değildir. Davranışları zulme dönüşen herkes müca­dele hattının öbür tarafındadır.

Genelde cihat "Müslümanlara yapılan zulmü" kaldırmak için mücadele etmek olarak anlaşılmakta, "bizden" olmayan mazlumlara kayıtsız kalınmaktadır. "Bi­ze dokunan zulüm suçlanmakta, bize do­kunmuyorsa sanki zulüm değilmiş gibi davranılmaktadır. Halbuki "zulüm, bağy ve fitne" zararı bütün herkese dokunan davranışlardır.

Karakolda dövülerek öldürülen bir ga­zeteciye arka çıkmak, devlet çetelerine karşı gösterileri desteklemek, köy boşalt­maları kınamak "komünistlerin ekmeğine yağ sürmek" olarak anlaşılabilmektedir.

Doğrusu her kesim aynı genetik hasta­lığı taşımaktadırlar. Darbe 12 Mart, 12 Eylül olunca kötü, irtica için olunca çağ­daş kazanımlar adına iyi görülmektedir.

"Kim olursa olsun zalime karşı ve kim olursa olsun mazlumun yanında", "maz­lumun dini sorulmaz", "Ancak zulme düşmanlık vardır", "Çağdaş Hılfu'l-Fu-dul" (Erdemliler ittifakı), gibi Kur'an te­melli espriler hep lafta kalmaktadır. İnsanlar toplumda "mazlum" değil "bizden mazlum" aramaktadırlar.

Eğer Kur'an'ın zulme karşı cihat espri­si iyi anlaşılmış ve uygulanmış olsa Müslümanlar toplumun her kesiminde "sığın­ma yeri" olarak görülecek, mücadelenin bereketi daha da artacaktır...

İhsan Eliaçık / Gerçek Hayat

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Trump, DSÖ'den önce Gazze ve UCM'ye saldırdı
Acar Medya Nifak Çetesini İfşa Etti (VİDEO)
Abdurrahman Dilipak: Trump, DSÖ'den önce Gazze ve UCM'ye saldırdı
Abdurrahman Dilipak :Biyolojik bir savaşın içindeyiz
Abdurrahman Dilipak: Emekli olmanın dayanılmazlığı üzerine